Ülkemizde son zamanlarda savaş tamtamları çalanların sayısı giderek artıyor. Yaşanılan terör olayları ve sonrasında halkın samimi duygularının istismarı; Türkiye'yi sürekli kanlı gözyaşı döken Ortadoğu coğrafyasının etkin aktörü haline getiriyor. Gelişmeler süratle içinden çıkılması güç bir bataklığa sürüklüyor bizleri. Yanı başımızdaki savaşla ilgili olarak dünyanın en seçkin gazetelerinden biri olan Guardian'da detaylı savaş rakamları yayınlandı geçen hafta. Bu rakamları gördükten sonra hâlâ savaş istemenin vatanı sevmemek hatta vatan hainliği olduğunu söylemek çok abartmak değil sanırım.
Suriye Politik Araştırmalar Merkezi'nin (SPAM) raporuna göre, savaş şartlarından doğrudan ya da dolaylı yoldan etkilenerek hayatını kaybedenlerin sayısı 470.000'i buldu. Bu rakam bir buçuk yıl önce söylenen 250.000 sayısının neredeyse iki katı. Raporun verdiği sonuçlara göre, Mayıs 2011 tarihinden bugüne kadar Suriye nüfusunun % 11.5'i ya öldürüldü ya da yaralandı. Ortalama yaşam süresi beklentisi 2010'da 70 yaş iken 2015'te bu rakam 55.4'e indi. Ülke ekonomisinin 225 milyar dolar civarında bir kaybı olduğu belirtiliyor.

Kızıl Haç'ın açıklamasına göre Suriye'nin kuzey bölgelerinde savaş ortamının yayılması sonucunda 50.000 kişi savaş şartlarından kaçmak için yollara döküldü ve acilen yiyecek ve temiz içme suyu ihtiyaçları bulunuyor. SPAM'in raporuna göre savaşta doğrudan ölenlerin sayısı 400.000 civarında. 70.000 kişi ise savaş şartları nedeniyle doktora tedavi ve ilaçlara ulaşamadığı, temiz su ve barınağa sahip olamadıkları için dolaylı yoldan hayatlarını kaybettiler.
Suriye'de 2010 yılında binde 4.4 olan ölüm oranları 2015'de her bin kişide 10.9'a yükseldi. Yaşanan baskı ortamı, hırsızlık, şantaj, kaçakçılık gibi olayların artması, Suriye ekonomisini tam anlamıyla bir "kara delik" haline getirdi. Tüketim ürünlerinin fiyatları yüzde 53 oranında artmış gözükse de; bu oran sadece çatışmaların yaşanmadığı yerlerde geçerli. Çatışma bölgelerinde çok daha yüksek bir rakamın söz konusu olduğu kesin. Güvenlik açığının oluşması nedeni ile kadınların iş gücüne katkıları oldukça azalırken; 13.8 milyon Suriyeli geçim kaynaklarını bütünüyle yitirmiş vaziyette hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Suriye nüfusunun yüzde 21'i Türkiye ve Avrupa'ya mülteci olarak sığındı. Toplamda ise nüfusun yüzde 45'i yer değiştirmek zorunda kaldı. 6.36 milyon insan Suriye içerisinde yer değiştirmek zorunda kalırken, 4 milyon civarı insan yurt dışına kaçtı. Sağlık ve eğitim hizmetleri ile yaşam standartlarında dramatik değişimler yaşandı. Sadece 2015 yılında yoksulluk oranı yüzde 85'e yükseldi. Suriye'nin milli serveti sayılan alt yapısı ve kurumları çatışmaların başlamasından bugüne kadar neredeyse tamamen yıkılmış vaziyette.
7 Haziran seçiminden beridir acı haber almadığımız gün sayısı sınırlı. Her gün ayrı bir ocağa ateş düşüyor. Bunun bile bir savaş ortamı olduğunu kabul edebiliriz. Ama geniş ölçekli bir savaşın bir ülkeye ne kadar zarar verebildiğini komşumuz Irak ve Suriye'de net görebiliyoruz. Bu sebeple vatanı sevmek, onu bunu asarım keserim; yok ederim demekle olmuyor. Vatanı sevmek bu olağanüstü koşullarda uzlaşmayı, barışı sağlayarak olabilir ancak. Tıpkı yüz yıl önce Atatürk'ün 'Yurtta Barış, Dünyada Barış' ilkesiyle ülkemize nefes aldırdığı gibi, bugün düşman kazanma politikası yerine dost kazanma politikası Türkiye'nin olası felaketinin önüne geçecektir.