1 Kasımda yapılan seçim sonuçlarını tam analiz edemeden, art arda tüm dünyayı sarsan terör olaylarının gerçekleşmesi geniş bir pencereden iki sorunu bir arada değerlendirme ihtiyacını doğurttu. Seçim sonuçları son yıllardaki sonuçları tekrarlayınca ülkenin daha yüksek sosyoekonomik olanaklarına sahip ama muhalif kesimi hayal kırıklığına uğratmıştı. Çiftçi sömürüldüğü halde nasıl oluyor da oyunu iktidardan yana kullanıyordu? Emekli hak ettiğinin çok altını aldığı halde nasıl oluyor da mevcut istikrar denilen şeyin devamına oy kullanıyordu? Sosyoekonomik durumu çok iyi olan muhalifler, modern çağın köleleri gibi gördükleri yoksul kesimin iktidara oy verişini nasıl anlayabilirdi?

Bu sorulara cevap ararken, tüm dünyada farklı yerlerde ama özellikle Paris'te yaşanılan terör saldırıları gündem oldu. Bazı entelektüel çevreler zenciler köle iken isyan etmiyor, terör olayları gerçekleştirmiyorlardı diye bir saptama ile sorunun tek sebebinin İslam olduğuna işaret ediyorlardı. Gerçekten sorun sadece İslami anlayış mıdır?

Aslında bu soruların cevabını bilimsel platformlarda bulabiliriz. İkinci Dünya Savaşı sonrası yapılmış çok sayıda sosyolojik değerlendirme bugünü de anlamamız için bizlere bir fırsat veriyor. Sorunu köleleşmek ve özgürlüklerden oluşan bir yumak olduğunu var sayarak bazı sosyolojik sonuçları öncelikle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Köle hayatı yaşayanlar yoksul olsalar bile, köleliğin yaygın olduğu ve uzun süre devam ettiği yerlerde, bir kitle hareketinin doğması zayıf bir ihtimaldir. Köleler arasındaki mutlak eşitlik ve köle mahallerindeki samimi ilişkiler, bireyin hayal kırıklığını önler. Köleliğin yerleştiği bir toplumda başkaldıranlar, yeni köle olanlarla kölelikten özgür bırakılanlardır. Bu ikinci grubun hoşnutsuzluğunun kökü, özgür hayatın onlar üzerine yüklediği kişisel sorumluluktan ileri gelir.

Özgürlük, hayal kırıklığını azaltabildiği gibi aynı oranda çoğaltabilir de. Seçme özgürlüğü, başarısızlığın suçunu bireyin omuzlarına yükler. Ve özgürlük, birçok işe teşebbüs etme cesareti sağlayacağından, başarısızlık ve hayal kırıklığı miktarı da böylece artabilir. Diğer yandan, hareket, değişiklik ve protesto olanağı sağlayarak özgürlük hayal kırıklığını azaltıcı niteliktedir.
Bir insan, kendisine bir mevki sağlayacak yeteneğe sahip değilse, özgürlük onun için sıkıcı bir yüktür. Yeteneksiz olan bir kişi için seçme özgürlüğünün faydası ne olabilir? 2. Dünya Savaşı sonrası bir Nazi 'Özgür olmaktan kurtulmak için' harekete katıldığını belirtmiş. Bazen bir kitle hareketine, kişisel sorumluluğumuzdan kaçmak için de katılabiliriz. Örneğin Nazi askerlerinin yaptıkları bütün kötülüklere rağmen kendilerinin suçsuz olduklarını iddia etmeleri kendilerince iki yüzlülük değildi. Emirlere itaat ettikleri için kendilerinin 'sorumlu' tutulmalarını kabul etmiyorlardı. Zaten kendilerince onlar, Nazi hareketine 'sorumluluktan' kaçmak için katılmışlardı.

O halde bir kitle hareketinin yayılması için en elverişli ortam, nispeten bir özgürlüğün bulunduğu, fakat hayal kırıklığını azaltıcı özelliklerin bulunmadığı toplumlardır.  18. yüzyılda Fransız köylülerinin Fransız Devrimi'ne katılmasının sebebi, bu köylülerin Alman köylülerin aksine, bir tür kölelik olan serflikten tamamen kurtulup birer toprak sahibi olmalarıdır. Aynı şekilde, Rus köylüleri de bir nesil süreyle özgürlüklerine kavuşmamış ve özel toprak sahibi olmanın tadını almamış olsalardı belki de bir Bolşevik Devrimi de olmayacaktı.
Sayfamda yerin kısıtlı olması sebebiyle, dilerseniz hep beraber bu hafta bu bilimsel veriler üzerine düşünelim ve haftaya kendimize ait çıkarımları oluşturalım.