30 Mart'ta seçmenin kendi sosyoekonomik durumuna zıt kabul edilebilecek tercihler yapmasında önemli etkenin bireyin iç dünyasındaki süreçler ve grup psikolojisi olabileceğini belirtmiştim. Bu doğrultuda vasıfsız kişilerin itaatkar olma eğilimlerini ve nefret söyleminin kitleleri nasıl bir arada tutabilme gücünü oluşturduğunu incelemiştik. Bugün bir grubun oluşmasında önemli bir ruhsal dinamiğe 'Taklitçiliğe' değineceğim.
Taklitçilik çoğu zaman, bir sorunun çözümüne giden kestirme yoldur. Tek başına bir çözüm bulma niyeti, yetenek veya zaman yoksa başkalarını taklit etmek kolay bir yoldur. Kitle hareketlerinin övdüğü tek görüşlülük, itaat yoluyla olduğu kadar taklitçilik yoluyla da elde edilir. İtaaatin kendisi bir emre karşı ne kadar uygulanıyorsa, taklidi takip ederken de aynı miktarda uygulanır. 
Aslında, hayal kırıklığı ile taklitçiliğe eğilim arasında sıkı bir ilişki vardır. Taklitçilik birçok zaman, hayal kırıklığına uğramış kişilerin içini kemiren sıkıntılarından kaçması için bir araçtır. Hayal kırıklıklarına uğramış kişilerin başlıca sıkıntısı, kusurlu ve yetersiz benlikleri bulunduğuna inanmış olmalarıdır ve başlıca istekleri, istenmeyen benliklerinden sıyrılarak yeni bir hayata başlamaktır. Bu isteklerini, ya yeni bir kimlik elde etmekle ya da kişisel özelliklerini gizlemeye çalışarak gerçekleştirmeye çalışırlar. Kişiyi kendisi olmak ne kadar az tatmin ederse, başkaları gibi olma isteği o kadar güçlü olur. Ezilmiş ve hor görülmüş topluluklarda (Zenciler ve Yahudiler gibi) taklitçilik özelliği artar.
Hayal kırıklığına uğramış kişilerin ortak özelliği olan kendine güvensizlik de taklitçiliği kolaylaştırır. Kendi aklına ve şansına güveni azalmış birey, başkalarını daha çok örnek alır. Yeni bir kimlik arama isteği olmasa bile sadece benliği reddediş, gittikçe artan taklitçiliğe yol açar. Bu durumu belirli bir kişiliği bulunmadığı için dış etkilere karşı savunması olmayan küçük çocuklarda ve kişiliği zayıf erişkinlerde gözlemleriz.
ABD'yi kuran kişiler geldikleri ülkelerin üst tabakasından olsaydı bugün ABD olmaz, onun yerine çeşitli dil ve kültür gruplarına ayrılmış birçok devlet olurdu. ABD'yi kuran göçmenler genelde aşağı ve fakir tabakadan hatta hor görülmüş kişilerden oluşması bu kişilerin eski dünyadaki kimliklerini atarak yeni bir dünyada yeniden doğma arzuları ile bütünleşmiştir. Yeniyi taklit etmek ve kabul etmek için hazırdılar. 
Bugünün Türkiye'sinde eğitim sistemi vasıfsız insanlar fabrikaları gibi çalışmaktadır. Bir psikiyatri uzmanı olarak toplumun yaygın kesiminde hayal kırıklığına uğramış, kendini yetersiz ve güçsüz hisseden yığınların olduğunu gözlemlemekteyim. Birçok kişi içinde bulunduğu durumu anlamsız bulmakta ve hayatlarına anlam katacak arayışlar içerisinde bulunmaktadır. Böylesi bir toplumda kendi benliğinden vazgeçip taklitçiliğe yönelmek kolay bir çözüm yolu olarak durmaktadır. Taklitçiliğe karşı en önemli savunmalardan biri kendinden olmayanlardan nefret etmektir. Bu seçim sürecinde vasıfsız insan, nefret söylemi ve taklitçilik birbirini tamamlamıştır. Bu zinciri kırabilmenin yolunun kendine güveni olan, kendi hayatından memnun, hayalleri olan vasıflı bireyleri çoğaltmaktır. Bugünün belki de en büyük mücadelesi aydınlanma ile gerçekleşebilecek bu süreci yaşama geçirme ve engelleme mücadelesidir.