Çok partili demokrasi hayatına geçtiğinden beridir Türkiye'de her seçim renkli ve heyecanlı olmuştur. Seçimlerin iki aşamalı bir heyecan oluşturduğunu söyleyebiliriz. Biz seçmenler genellikle adaylar belli olduktan sonraki heyecana şahit oluruz. Partilerin adayları belirlendikten sonra adayların vaatleri, partilerin hedefleri ve seçim propagandası oylarımızı belirler.

Aslında belki de demokrasinin en büyük zenginliği bizim verdiğimiz oylar değil, partilerin aday belirleme süreçlerindeki yarışmadır. Her koltuk için çok sayıda aday adayı ona layık olduklarını gösterebilmek için gayret gösterirler. Bu zenginlik içinde ise biz seçmenin söz hakkı çoğu zaman yoktur. Parti genel başkanları ve parti meclisleri birçok zaman aday adayları arasında kazananı kendi belirler. Biz seçmenler ise onların seçiminden sonra elde kalanlar arasında en iyisini seçmeye gayret ederiz.

Mart ayındaki yerel seçimler için seçmen düzeyinde heyecan henüz başlamamış olsa da, aday adaylarının bugünlerde heyecan ve mücadelesi üst düzeyde. Belki de yaşımızın olgunlaşması sebebiyle birçok bölgede dostlarımız aday adayı durumundalar. Onların heyecanına ve yarışlarına şahit olmak ayrı bir heyecan. Ama son sözü çoğu yer ve partide genel başkan söyleyecek. Biz ne kadar demokrasinin zaferi olarak sonuçları değerlendirecek olsak da nice potansiyel başarılı aday, daha seçmene kendini anlatamadan elenip gidecek.

Demokrasinin beşiği ve ilk uygulayıcısı sayılan eski Helen'de tüm halk bir amfide toplanır ve seçim bu şekilde yapılırmış. Bugün bunu ülke genelinde koyduğumuz sandıklarla uyguladığımızı düşünebiliriz ama aday adaylığından adaylığa geçiş sürecinde seçmenin iradesinin göz ardı edilmesi, bugünkü demokrasinin en büyük zaafıdır.

Seçim yarışına katılan tüm dostlarıma başarılar diler, kazananın halk olacağı bir yarışmanın ilk adımlarının bugünlerde atılmasını umarım.