İftar çadırları, yardım paketleri, gıda yardımları... Her Ramazan yapılır. Bu yılda yapıldı.  Yüzde doksanı, biraz sert bir yorumla, Tanrı'ya veya kula rüşvet sayılır. (Yüzde 10 içinde olduğunuza eminseniz, alınmayın...)

Verenler, kişi iseler, yüce Allah'a rüşvet veriyorlar. 'Evet, çok kazandım, hatta biraz da anormal kazandım (ya da anormal yollardan kazandım), ama bak şimdi fakirlere yardım ediyorum. Lütfen beni bağışla. Günah torbamı hafiflet' diye.

Belediyeler de fakirlere rüşvet veriyorlar. 'Bakın sizi unutmuyoruz. Evet, kabul ediyoruz. Bunlar kendi cebimizden değil, halkın parası. Ama yine de size yardım ediyoruz. Hem bu iyiliğimizi oy verirken hatırlayın hem de bütün dostlarınıza söyleyin, onlar da bize oy versinler' diye.

Üstelik ne kadar eleştirilirlerse eleştirilsinler, verirken reklamlarını yapmaya da devam ediyor, hem kişiler hem kurumlar.
 
Oysa vermek tek taraflı bir iş olmalı. Veren bir şey bekleyerek vermemeli.

Veren, kişi ise, vermenin keyfini tadar; ruhunu doyururken, kendisini önemsememeli. Veren kurum ise, kişisel doyum hedefi ile değil, toplumdaki eşitsizlikleri giderme çabalarının sonucu olmalı.

***

12'nci asırda yaşayan, Yunanlıların Maimonides, Arapların İbn Maymun, İbranilerin ise Rambam olarak hatırladığı düşünür, doktor ve bilim adamından söz edeceğim bu vesile ile.

Sultan Selahaddin Eyyubi'nin hizmetindeki bu değerli filozof, vermeyi 800 yıl önce tasnif edip, sekiz basamaklı bir merdiven kurmuş. Bu merdiven bugünlere Rambam Merdiveni olarak ulaşmış.

Bu basamaklar en düşük seviyede kinlenerek verme duygusundan başlayarak, en kutsal verim noktasına kadar uzanıyor. Sıralayalım.

 1.    Tatsız bir rahatsızlık ve huzursuzluktan kurtulmak için 'kinlenerek' vermek.

 2.    Bir suçluluk veya zorunluluk duygusunun yükünden kurtulmak için 'istemeyerek' vermek.

 3.    Ünlenmek ya da maddi çıkarlar sağlamak için etkisini 'bilerek' vermek.

 4.    İhtiyaç sahibi insanların taleplerini karşılamak üzere 'isteyerek' vermek.

 5.    Kimse tarafından uyarılmadan ve ayrıca istenmeden, ihtiyaç sahibi insanlara 'cömertçe' vermek.

 6.    Başka insanların ihtiyaçlarını karşılamak için 'isteyerek ve fedakarca' vermek.

 7.    İnsanlığın yararına ve önemli hedefler için 'fedakarca ve sürekli' olarak vermek.

 8.    İnsanlığın yararına ve insanlık için önemli bir hedefe, tüm maddi ve manevi olanaklarını ve yaşamını 'en kutsi duygularla' vermek. Gerektiğinde canını bile 'feda etmek'.

***

Veren bir insanın ulaşabileceği en yüksek nokta olan sekizinci basamaktaki insanlar verirken, artık maddi manevi ayırımı dahi yapmazlar; çünkü bu insan ihtiyacı olanlarla ilgili ulaşılacak hedefler için, cömertliğinde o kadar sınırsızdır, tavrı o kadar kutsaldır ki gücünü, ününü, varlığını, beynini, zamanını ve yaşamını paylaşır. Gerekirse, başkaları için hiç koşulsuz yaşamını bile feda etmeye hazırdır ve tarihte örnekleri olduğu gibi, eder de.

Sizce sizler, bizler ve bu Ramazan'da verenler, Rambam Merdiveni'nin kaçıncı basamağındayız?

Üçüncü basamağın üstünde pek az insan görebiliyorsunuz değil mi? Yazık, ama gerçek.

***

Shakespeare'in Venedik Taciri adlı eserinin kahramanı Portia, tefeci Shylock'tan borçlusuna merhamet göstermesini istemektedir:

Zorlama olmaz merhamette
İner gökten yağmur gibi nazikçe
Yere... Kutsar iki kere
Veren de alan da eşit kutsiyette

***

Sekizinci basamaktaki insanlar görünmez. Ramazan'da ise hiç ve özellikle görünmez.

Kadir gecesi geçti. Dualar edildi. Bugün son Cuma. Ramazan bitti sayılır.

Bu yıl iftar sofralarında bile Erdoğan ve onun lanetleri, hakaretleri vardı. 

Erdoğan döneminde toplum, 'alma'ya koşullandı.

Verme merdiveninin dibinde, alma merdiveninin tepesinde bir toplumuz... Bedeli?