Hukuk sisteminde sembolik dava diye bir şey olduğuna göre,bu durumda sembolik bir suç beklentisi de olmalı diye düşünüyorum, ve sembolik suç varsa, o zaman sembolik suçlu da olabilir. Peki sembolik yaşamlar, sembolik sözler ya da sembolik aşklar ve nihayetinde sembolik düğünler, cenaze törenleri de  olabilir mi ?Olabilir aslında ama doğal olarak kimse onların başına sembolik sıfatını koymak istemez.Şimdi daha önce 22 Aralık 2008 tarihinde haberler.com sitesinde yayınlanmış olan geçmiş yıllardaki açılan bazı sembolik davalardan  ilginç olan  bazı örnekleri özetlerken hepsinin  ”Bir zamanlar” olduğunu hatırlatmalıyım.
Bir zamanlar, eski Cumhurbaşkanı Sn. Gül  kendisinin kökenine yönelik  “ermeni” açıklaması nedeniyle CHP'li Canan Arıtman aleyhine açtığı 1 TL'lik manevi tazminat davası, Aziz Nesin ve Fikret Otyam'ın dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren aleyhine açtıkları birer liralık davalar bilinen bu tür sembolik davalardan. Bu davalarda 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 12 Eylül dönemine damgasını vuran "Aydınlar Dilekçesi"ni hazırlayanlar için Manisa'nın Gördes ilçesinde yaptığı bir konuşmada "Vatan hainleri" demiş, bunun üzerine yazar Aziz Nesin de kişilik haklarına saldırıda bulunduğu gerekçesiyle Evren hakkında 4 Şubat 1987'de manevi tazminat davası açmıştı. Ancak Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi, "görevi sırasındaki işlemlerden ötürü sorumsuzluğu ve yargı bağışıklığı bulunan Cumhurbaşkanı hakkında dava açılamayacağını" belirterek başvuruyu reddetmiş. Aziz Nesin,bu kez  konuyu Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na götürmüş, Komisyon da Yargıtay'ın görüşünü benimseyip, davayı reddetmişti.

Kenan Evren'e  sanatçı Fikret Otyam tarafından açılan davada ise Evren, sanatçı Fikret Otyam'ın "Sigara içen adam" rumuzlu fotoğrafını çalarak resimleştirdiği ve bu yolla maddi kazanç elde ettiği gerekçesiyle Otyam'a 1 lira manevi tazminat ödemişti.
 
Avukat Kemal Kerinçsiz, Avustralya'da katıldığı radyo programında, PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'dan "sayın", şehitlerden de "kelle" olarak bahseden dönemin Başbakanı Erdoğan hakkında "3 kuruşluk" manevi tazminat davası açıyor ve davayı sonuçlandıran İstanbul 2. İdare Mahkemesi Başbakan Erdoğan'ı 3 kuruşluk tazminata mahkum ediyordu.
Doç. Dr. Haluk Gerger ve eşi Renan Gerger, 2003 yılında 10 yıllık vize alıp, ABD'ye gitmişti, ancak "Dışişleri Bakanlığı vizenizi iptal etti" gerekçesiyle sınırdan geri çevrilince  Gerger, bunun üzerine Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava açıyor. Davaya bir avukat gönderen ABD hükümeti haklı olduğunu savunuyor. Yerel mahkemede davayı kazanan Gerger, Yargıtay'da cezayı onayınca ABD'den yasal faiziyle 2 TL 24 kr tazminat almıştı.
Terör örgütüyle girdikleri çatışmalarda yaralanan 60 Adanalı gazi, "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir" diyen Başbakan Erdoğan aleyhine 1 TL tutarında manevi tazminat davası açmıştı.

İbrahim Kılınç adlı bir kişi de , "Bir çete operasyonuna Ergenekon adı verilmesinin kendisini rahatsız ettiği ve Ergenekon destanına gölge düşürdüğü" gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine 1 TL'lik manevi tazminat davası açmıştı.

Ankara Barosu avukatlarından Kemal Vuraldoğan, Genelkurmay Başkanlığı'nın 27 Nisan 2007 tarihli muhtırasının, kendisinde rahatsızlık yarattığını savunarak, Milli Savunma Bakanlığı aleyhine sembolik olarak 1 TL'lik manevi tazminat davası açmış. Vuraldoğan, Genelkurmay Başkanlığı'nın basın açıklamasının bir idari işlem olduğunu belirterek, işlem nedeniyle uğradığı, elem, ıstırap ve endişenin giderilmesi için sembolik olarak Milli Savunma Bakanlığı'ndan 1 TL manevi tazminat talep etmişti.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan "Fırtına Gemisinde Vazgeçmek Yok" başlıklı köşe yazısında, "kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu" iddiasıyla gazete ve yazıyı kaleme alan Yalçın Doğan aleyhinde 1 TL'lik manevi tazminat davası açmış.

Bu örneklerden sonra sembolik davanın sembolik suçlusu da olabileceğine yönelik olarak tanınmış  bir gazetecinin bir televizyon kanalında anlattığı şu olay  ilgi çekicidir.12 eylül askeri darbe  döneminde tutuklanıp mahkemeye götürülürken 10 kişi olarak bildirilmişler, ama yolda bir kişi bir şekilde kaçmış ve 9 kişi kalmışlar. Bu durumda ne yapalım derken, yolda bir simitçi görüyorlar  ve adamı araca çağırıyorlar, adam simit satacağını zannederken yaka paça araca alıyorlar ve kelepçe takıyorlar.Ve mahkemeye çıkartıyorlar,adama içerde sen neden buradasın diyorlar o da ben bir simitçiyim diyor.Yıllarca içeride ne olup bittiğini anlamadan yatıyor.Ona bir avukat bulmaya çalışıyorlar,derdini anlatmaya çalışıyor ama  görünüşe göre o sembolik bir suçlu, yani bir kişi kaçtığı için onun yerine geçen bir suçlu rolünde.
Sonuçta ,ona bir avukat aranırken o da Aziz Nesin olsun diyorlar,halbuki durumu zaten Aziz Nesin`in  öykülerine konu olacak türden.Herkes bu duruma şaşırıyor,yani durup dururken sembolik bir suçlu olabilir mi diye?.

Bu tür davaların varlığı hiç kuşkusuz beraberinde mahkemelerin iş yoğunluğunu da gündeme getiriyor ve üstelik  bunun gibi çok sayıda dava nedeniyle ağır işleyen yargı organlarının bu tür davalarla meşgul edilmesi de ayrı bir eleştiri konusu ancak bununla birlikte  arabuluculuk sistemi hayata geçirilmiş olsa da ne yazık ki sembolik davalara bakacak sembolik mahkemeler henüz hukuk sisteminde girmedi.

Belki de  bizler  gerçekten var olup olmadığımız konusu  bir yana belki de her birimiz  sembolik hayatlara sahibiz ama henüz bunu bilmiyoruz. Sembolik hayatlar konusu benim çok ilgimi çeken bir başlık olduğunu belirtmeliyim, çünkü insanların çoğunun sembolik olarak var oldukları ya da bir istatistik veya bazı rakamlardan oluşan bir numara olmaları bana oldukça mantıklı bir çıkarım gibi gözüküyor. Örneğin sembolik olarak yaşanan evlilikler olması bana hiç de garip gelmiyor artık yani mütevazi bir hayatın içinde beklentilerin en aza indirildiği ama insanların mutlu olduğu varsayımları altında  bir  kadının sadık bir ev kadını erkeğin de sorumlu  bir koca rolünde olduğu sahnelerde, abartılı bir kutsallık perdesi arkasında yaşanan aşk oyunları ya da içsel çatışmalar ve sevgi arayışları ve  günlük hayatın ağlanıp sızlanmaları içinde alev alev yanan yürekler ve yine de vazgeçmeyen insanların sonu gelmez hayalleri bir bakıma sembolik yaşamların birer yansıması değil de başka ne olabilir ki ?

Bu durumda  sembolik evliliklerin varlığını kabul edersek, yaşanan  asklarda mı sembolik diye sorabilirsiniz. Doğrusunu isterseniz sembolik bir dava olabiliyorsa sembolik aşk  neden olmasın ? Yani aşk var ama sembolik yani bir ailenin oluşturulmasına yetecek kadar. Belki de bu açıdan bakarsanız yaşamımızda  her şey olması gerektiği kadarı ile gerçekleşiyor yani, her şey evren tarafından planlandığı şekli ile ya da önceden senaryosu yazılan ve oynanması gereken bir oyun gibi sahneye konuyor, ama tüm bu sembolik hayatların içinde kim bilebilir ki sizin bazen bir suçlu bazen bir kahraman,bazen de bir aşık gibi karşımıza çıkmayacağınızı ?