Hafta içerisinde Ankara ve İstanbul'da öldürülen üç kişinin katil zanlısı olarak aranan Atalay Filiz İzmir'de yakalandı.  Kamuoyunda 'seri katil' olarak nitelendirilen Filiz'in aslında işlediği cinayetlerin yapısı ve cinayetlerde kullandığı aletler değerlendirildiğinde bu tanımlamaya uymadığını söyleyebiliriz. Hunharca işlenmiş üç cinayet; seri cinayet olarak nitelendirilince kamuoyunun bu firara ilgisi arttı.

Muhtemelen 2. Dünya Savaşı'nın zihinlerde yarattığı travmanın da etkisiyle; ABD'de şiddet 1940'lı yılların sonundan başlayarak arttı. Bu artış, diğer kapitalist ülkelere de yayıldı ve fiili şiddet kapitalist toplumların karakteristiğine dönüştü. Sömürge halklarına karşı şiddet, yoksullara karşı şiddet, yabancılara karşı şiddet, topluma ayak uyduramayanlara karşı şiddet, kadınlara karşı şiddet, bazen de isyana dönüştüğünde proletaryaya karşı şiddet. Seri katillerin ortaya çıkışı böyle bir toplumsal yapıya tesadüf eder. 1930'larda New York'ta bütün cinayetlerin % 75'i kurbanlarını tanıyan kişilerce işlenirken, 1980'lere gelindiğinde cinayetlerin faillerinin yüzde % 75'i kurbanlarına tamamen yabancı kişilerdir. 

Seri katiller 'canavar' sıfatıyla anılmalarına rağmen, çok azı yakalanmadan önce anormal damgası yemiştir. Tersine, bir kısmı fazlasıyla sıradan ve silik, bir kısmı ise dikkat çekecek kadar sevimli ve karizmatiktir. Yani her an yüz yüze gelebildiğimiz iş güç, ev bark sahibi insanlar bir gün ölüm makinelerine dönüşmüştür. Toplumda merak, tedirginlik, korku, ilgi ve kimi zaman da hayranlık gibi karmaşık duygular uyandırmalarının bir nedeni de budur.

Bu yazıda çalışmalarından yararlandığım Fikret Topallı'ya göre bir sınıfın iktidarını sürdürmekte zorlandığı dönemlerde polis ve jandarma gibi kolluk kuvvetlerinin itibarını yükseltecek operasyonlara şahit oluruz. Rüşvet, uyuşturucu, keyfi uygulamalar, işkence gibi deşifre edilmiş eylemleriyle kamuoyunun saygısını yitiren polis örgütüne iade-i itibar sağlamanın en masum yolu sinema ve edebiyatın teşkilata dair kahramanlık hikayelerini çoğaltmasıdır. Seri katiller tam da böyle bir dönemde, hem toplumsal şiddetin bir ürünü hem de sistem için bir can simidi olarak çıktılar tarih sahnesine. Sinema, edebiyat ya da TV dizilerinde onların motivasyonunu çözmek ve suçun kökenlerine inmek yerine, seri katillerin şeytani bir canavara, vampir ya da kurt adam gibi bir yaratığa dönüştürülmeleri tercih edildi. Karşılarına konulan polislerse mesleki becerilerinden çok insani özellikleriyle işlenecekti.

Pek çok suçla ilgili yayınların o suçları arttırdığı yönünde bilimsel tezler vardır. Özellikle sosyal öğrenme kuramına göre, bir olgu medyaca ne kadar kamuoyunun önüne getirilirse, yayınlar tarafsız hatta suçu aşağılar yönde yapılsa bile benzer suçlar için o derece teşvik edici oluyor. 

Seri katillerin hepsi erkektir. Katillerin hemen hepsinin kişiliklerindeki cinsel sorunlar, cinsel takıntılar baskın boyuttadır. İşlenen suçlar da büyük ölçüde cinsel şiddetle birlikte görülen yoğun saldırganlık dürtüleri sonucundandır. Bu katillerin en büyük ortak özelliği vicdani özelliklerinin olmamasıdır. Suçluluk, pişmanlık duymazlar. Cinayetleri sürdürebilmeleri için az çok zeki olmaları gerekir. Seri cinayetlerden önce çoğu bir veya daha fazla ciddi suç işlemiştir. Çoğu kötü aile koşullarında veya ailesiz büyümüştür. Bazıları akıl hastalığı sınırındadır, bazıları o sınırı da geçmiştir. 

Genel görüş, bir kişi seri cinayetler işleyebiliyorsa akıl hastası olsa bile bunun cezasını çekmelidir yönündedir. Çünkü cinayetlerini belli bir zeka, bilinç ve planlamayla uzun süre sürdürebilen kişi, suçunu gizlemek ve yakalanmamak için önlemlerini alabilen kişi, suçun ve cezanın da bilincindedir demektir.