Ülkemizde ve dünyamızda, birlik, beraberlik ve barış dilekleriyle...
Biletinizi alıp sinemada size ayrılan koltuğa oturduğunuzda, o film sizi içine alana kadar, o koltuğun size ne rol biçeceğini bilemezsiniz.
Bu büyü her filmde olmaz...
Ama bir oldu mu da o rolün içinde soluksuz anlar yaşayacağınızı bilirsiniz.
Tıpkı yeni vizyona giren "Sully" filminde olduğu gibi!
Sully'de oturduğunuz koltuk, sizi bir "hakim" e dönüştürüyor adeta.
Film ilerledikçe Pilot Sully hakkında bir karar vermeye çalıştığınız bir role bürünüyorsunuz.
Bu şöyle gelişiyor...
Filmimizin kahramanı Sully her geçtiğinde hayranlıkla izlediği o büyük şehrin güzelim nehrinin üstünden rutin yaptığı üzere uçağını uçururken, kuşlarla çarpışma sonucu uçağının iki motorunu kaybetmesi ile, içinde 155 kişinin olduğu koca uçağı nehre indirmeye karar veriyor.
Filmde farklı farklı noktalarda yaşayacağınız bu anın sonunda, 155 kişi sağsalim nehre indiği gibi, hepsi sağ salim karaya da ulaşabiliyor.
Bu bir "Mucize"!
Sully işini en iyi şekilde yapmaya çalışan sıradan bir pilotken, bir anda tüm medyada yer alan dünyanın "En Kahraman Pilotu" oluveriyor!
Herkes, herkes, 155 kişiyi sağsalim nehre indiren bu muhteşem insanı, olağanüstü pilotu konuşuyor...
Televizyon sadece Sully için yayın yapıyor adeta...
Sully, Sully, Sully!
 
DERKEN...
Derken...  
Sonrasında ne olsa beğenirsiniz?
Sully daha olayın şokunu bile atlatamadan, kendini, herkesin sağsalim kurtulduğu bu talihsiz kaza ile ilgili açılan "soruşturmanın" içinde buluveriyor!
"Ne soruşturması? Nasıl yani?" derken kendinizi buluveriyorsunuz seyirci koltuğunuzda...
Böylesine beklenmedik bir kazadan uçaktaki 155 kişinin hepsini sağsalim kurtarmayı başardıktan  sonra ne soruşturması?
Ama aynen de öyle oluyor! Sully ikinci pilotu Jeff ile kendini soruşturma heyetinin karşısında buluveriyor.
Heyet, ard arda soruları sormaya başlıyor... "İkinci motoru tamamen kaybettiğinizden emin misiniz?"... "Piste geri dönmeyi neden düşünmediniz?"... "Nehre düşüşünüz..."  Sully hemen üstüne basarak söylüyor; "Nehre düşmedik, nehre iniş yaptık..." "İkinci motoru da kaybettik..."  Heyetin elinde ise ikinci motorun tamamen kaybedilmediğine yönelik bir şeyler var.  Sorularına devam ediyor heyet... "Ne kadar süredir uçuyorsunuz?"... "Ne kadar süredir mi uçuyorum..." Sully'nin gözleri dalıyor. Sessizce düşünüyor adeta ne kadar süredir uçtuğunu... Bu O'nun hayatı. Evet! Hayatı boyunca uçmuş, uçuyor O! İşi hayatı ile özdeşleşmiş adeta...
 
BİR TAHTERAVELLİ GİBİ HAYAT!
Hayat ne entresan.
Sizi nereye taşıyacağı, nereye oturtacağı hiç belli olmuyor.
Tıpkı bir tahteravelli gibi...
Öyle bir şey yapıyorsunuz ki bir anda tahteravellinin en yukarısına çıkıveriyoruz! Nasıl da inanılmaz bir duygu oralara çıkabilmeyi başarabilmek... O yüksekliğe çıkabilecek cesareti, gücü, çalışmayı, başarıyı sergileyebilmek...
Sonra tam en tepedeyken öyle bir şey oluyor ki birden aşağıya doğru düşerken bulabiliyoruz kendinizi! Nasıl yani? Ne olduğunu anlayamıyorsunuz bile...
Hele bir de o ana kadar bacaklarınızı yeterince güçlendirmediyseniz ve ayaklarınız ile böyle sıkıcana tutunamazsanız yere, "pat" diye yere çarpıvermeniz bile an meselesi!
Her durumda o aşağıya düşüşün sizi sarsmaması ise neredeyse imkansız!
Ne kadar kendinizden, yaptığınızdan emin olursanız olun, insanlar parmağını size doğrultup sorgulamaya başladığında, içinizde doğan şüphelerle savaşınız da başlayıveriyor... Hayatın en çetin sınavlarından biri ile karşı karşıyasınız işte!
 Mucizevi bir şekilde 155 insanın hayatını kurtarmanızla sizi tahtravellinin en tepesine çıkarmış hayat, hemen arkasından sizi aşağıya doğru hızlı bir inişe sürükleyebiliyor... Nehre iniş kararı yoksa o 155 kişi adına alınmış riskli, yanlış bir karar mıydı? Sonucu ne olursa olsun...
Çıkışınız ne kadar inanılmaz olduysa, aşağıya doğru sürüklenişiz de bir o kadar inanılmaz olabiliyor!
Sully film boyunca tahteravellinin bir ucundan diğer ucuna doğru yargılanırken, siz de kendinizi Sully hakkında bir karar vermeye çalışırken buluyorsunuz çok ilginç bir şekilde...
Nasıl böylesi bir seyre hazır mısınız sevgili okuyucular?
Davetlisiniz!