Hafta içerisinde, dünyanın en çok turist kabul eden, Avrupa'nın en büyük şehirlerinden birisi olan Barselona'da gerçekleşen terör saldırısı ile sarsıldık. Bu saldırı, aynı hastanede görev yaptığım Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ebru Hanım'ın birçok zaman dile getirdiği saptamasını hatırlattı bana. 'Artık, dünyanın hiçbir yeri tam güvenli sayılmaz'. Kendi çocuklarının gelişimi için yurtdışından birçok zaman farklı ülkelerden bakıcı kabul eden doktor arkadaşımıza Türkiye'deki terör saldırıları sonrasında hep benzer kaygılar ifade ediliyormuş. 'Orada terör varken, Biz Türkiye'ye gelmeye korkuyoruz.' Kendisinin hep söylediği Paris'te son yıllarda yaşanılan terör olayları sıklığı İzmir'den çok daha fazla. Barselona'daki saldırı sonrasında Eylül ayında katılım göstereceğim Paris'teki Avrupa Psikiyatri Kongresi'ne katılım hakkında ilk defa teröre yönelik bir endişeyi içimde hissettim. Bugün geldiğimiz noktada maalesef artık güvenli bir ülke, güvenli bir şehir yok. Şiddet ve terör her zaman, her yerde karşımıza çıkabilir.

Sosyal medyada, Orta Doğu'daki şiddet ve terörün kaynağı olarak görülen Batı ülkelerinde yaşanılan acılara yönelik; bazen keyifle yapılan yorumlarla karşılaşıyoruz. Terörün, şiddetin kaynakları elbette çok yönlü değerlendirilmelidir ama herhangi bir şiddet ya da terör olayına hoşgörü ile bakmak, teröre teslim olmaktır. Bu hoşgörünün oluşturacağı ateşin, gün gelip bizleri de içine alacağı hatta aldığı açıktır. Bu sebeple, şiddet ve terörün kaynağı ve sonuçlarından kim etkilenirse etkilensin karşısında tutum gösterebilmek geleceğimiz için hayatidir.

Hafta sonuna girerken geçtiğimiz sezonun son maçı olan Göztepe-Eskişehirspor maçı sırasında yaşanılan olaylar sebebiyle binlerce kişi için 6222 sayılı kanun kapsamında işlem yapılması ve yüze yakın kişi için ciddi suçlamalarla göz altına alınma kararı çıkıp, operasyon yapılması futbol kamuoyunda önemli gündem maddelerinden biri haline geldi. Şiddetin her türlüsüne karşı olan biri olarak, bu konuda devletin ve yetkililerin de göstereceği tepkinin ve önlemlerin bir nevi şiddete dönmemesini diliyorum. Mutlaka şiddete karışmış kişiler için önlemler alınmalı ama tüm dünyada olağan kabul edilebilecek taraftar reaksiyonları için binlerce fişleme yaparsanız, yarın stadyumlarda maçları izleyebilecek seyirci bulamaz hale gelirsiniz. Bu tip önemli maçlardaki olayların önüne geçilememesinde organizasyonları yapan kurumların da ihmalkarlıklarını göz ardı etmek, kuruların yanında yaşların da yanmasına sebep olacaktır. Ama adaletin varlığı, kurunun yanında yaşın yanmamasını temin etmek için değil midir?

Sosyal medyada bakanların, valilerin katıldığı bir toplantı ile ilgili bir ses bandı, bu yıl devlet güçlerinin tribünlere karşı toleransının çok düşük olacağını ve kişiler için çok kolay adli işlemler yapılabileceğini anlatıyor. Tribünlerde ya da günlük hayatta şiddete elbette yer yok. Ama devletin kendisi şiddeti sonlandırmak için ölçüsüz güç kullanacak olursa, bu durumun yeni sorunları da tetikleyeceği açıktır. Unutmayalım ki şiddet bulaşıcıdır ve hoşgörünün olmadığı topluluklarda şiddet eğilimi giderek yükselir.