Ece Temelkuran, Ekim ayında yayınlanan son kitabı İyilik Güzellik’in bir bölümünde, tarihçi, düşünür ve araştırmacı-yazar Theodore Zeldin ile bir sohbetinden bahsediyor.

Zeldin, tüm dünyadan finans, hukuk, tıp, ulaşım, tasarım, sanat, reklamcılık gibi alanlarda üst düzey karar vericilerin, görüşlerine başvurduğu büyük bir entelektüel güç.

Mezunu olduğu Oxford Üniversitesi’nde 13 yıl dekanlık yapmış. Aralarında Harvard’ın da bulunduğu, 15 ülkedeki üniversitelerde ders vermiş. Britanya ve Fransa’nın en üst düzey nişanlarıyla onurlandırılmış. Zeldin’in çalışmaları Türkçe dahil 24 dile çevrilmiş.

Temelkuran’ın ifadesiyle, “hayatı sadece ‘önemli’ insanlarla çevrili olabilecekken, onun merak ettiği, merak etmeyi meslek haline getirdiği şey, sıradan insanlar.”

Zeldin, 2001’de The Oxford Muse adlı bir vakıf kurmuş. Amaç, kişisel, mesleki ve kültürel hayatta cesareti ve yaratıcılığı kamçılamak. Dünyanın birçok yerinde faaliyet gösteren The Oxford Muse, hayal gücünü daha fazla kullanmak, sanatsal uygulamalar aracılığıyla duygularını işlemek, geçmişi daha iyi anlamak ve geleceğe dair daha net bir vizyona sahip olmak için ilham arayan kişileri bir araya getiriyor.

“Muse” kelimesi, Yunan mitolojisindeki “ilham perisi”nin karşılığı. Tanrıların kralı Zeus ile hafıza tanrıçası Mnemosyne’in kızları olan ilham perileri, bilim ve sanat tanrıçaları. Gündelik hayata heyecan ve ilahi bir kıvılcım getiren, insanların normalde cüret edemediklerini görmelerini ve söylemelerini sağlayan katalizörler. Beklentileri tapınılmak değil, şenlikler, şölenler, şarkılar ve danslarla kutlanmak.

The Oxford Muse da, insanların birbirlerine ilham perisi olmalarını sağlamak istiyor. Kullanılan temel araç ise, sohbet.

Örneğin, Vakfın düzenlediği etkinliklerden biri olan Sohbet Yemekleri’nde, daha önce tanışmamış veya birbirini çok az tanıyan insanlar ikili olarak karşılıklı oturtuluyor.

Herkese, restoran menüsüne benzeyen birer “Sohbet Menüsü” veriliyor. Menüde, Başlangıçlar, Izgaralar, Tatlılar gibi kategoriler altında yemek açıklamaları yerine, toplam 25 konuşma konusu yer alıyor. İki kişinin sırayla, menü üzerinden giderek seçtiği konu başlıklarında sohbet ediliyor. Bu yemekler genellikle 2 saat sürse de, 7 saat devam edene de rastlanmış.

İlk deneyimlerin ardından, sohbetlerin ne kadar çabuk canlandığına, etkinliklerin ne kadar ilginç ve hatırda kalıcı olduğuna organizatörler bile hayret etmiş. Katılımcılar, hem bir yabancıyı tanıma hem de merak, korku, dostluk, aşk, hoşgörü, gelecek gibi konuları tartışarak kendileri hakkında daha fazla bilgi sahibi olma imkanı buluyorlarmış.

Bir katılımcı, yüzeysel sohbetlerden nefret ettiği için, bundan sonra vereceği tüm yemek davetlerinde Sohbet Menüsü dağıtacağını söylemiş. Bir başkası, iki saat içinde, uzun süredir tanıdığı birçok arkadaşından daha yakın bir arkadaş edindiğini belirtmiş. Başka biriyle ortak korkuları olduğunu görmenin bir rahatlama ve özgüven artışı getirdiğini söyleyen var.

Ortak kanı, eğer dikkat ve samimiyetle, önyargıdan uzak bir şekilde dinleyebilirsek, herkesin söyleyeceği ilginç bir şeyler olduğunu göreceğimiz...

Dünyaya başkasının gözünden bakabilmek de, kuşkusuz yaratıcı düşünceyi ve yeni fikirleri tetikliyor.

Sohbet Yemekleri, bugüne dek dört kıtada ve Ikea, BMW, Novotel, British Council, Dünya Ekonomik Forumu gibi birçok kurum, kuruluş ve platform için olduğu gibi, herkese açık olarak da gerçekleştirilmiş.

Zeldin, “insanların birbirine bağırmaya değil birbirini dinlemeye niyetli olduğu bir dünyanın” sohbetler aracılığıyla adım adım inşa edilebileceğini savunuyor. Fiziksel ve duygusal ölüme karşı tek tedavinin ise, merak olduğuna inanıyor.

Yıllar önce tanıştığı Zeldin, hayatın “tuhaf dönemeçlerinde,” Temelkuran’a rehberlik etmiş. Kitapta bahsi geçen sohbetleri esnasında, daha önce söylediği bazı cümlelerin hayatını nasıl yönlendirdiğini kendisine anlatan Temelkuran’a şöyle karşılık vermiş: “Mesele, tohum atmaktır. Çiçeğin nereden çıkacağını bilemezsin.”


[email protected]