Türkiye'de son bir yılda en az 23 bin 427 akademisyen ya kadro hakkını kaybetti, ya ihraç edildi, ya da çalıştığı üniversite kapatıldığı için işsiz kaldı. Bu akademisyenlerin kaçının mesleğine devam edebileceği ya da kaçının kendilerini kabul eden başka bir üniversitede iş bulabildiği konusu ise hâlâ belirsiz.
Bu belirsizlik içinde kendine yeni bir yol çizen, üniversitenin duvarlarının dışına çıkarak, bilgi ve tecrübelerini sokaktaki vatandaşlara aktarmak için çaba sarfeden akademisyenler de var. Bu akademisyenlerden 3'ü Mersin'de. Mersin Üniversitesi'nden KHK ile ihraç edilen 21 akademisyen arasında yer alan Prof. Dr. Ayşegül Yılgör, Doç. Dr. Ulaş Bayraktar ve Deniz Galip Altınay, Mersin'de kalarak 'Kültürhane' adında bir mekan açtı. Feminist aktivist Nalan Turgutlu Bilgin'in de katılımıyla Yenişehir ilçesinde açılan 'Kültürhane', görevlerinden atılan akademisyenlerin kişisel kütüphanelerini bağışlamasıyla kuruldu. Akademisyenler, toplumun her kesiminden insanın çay kahve içip kitap okuyabileceği, 'dayanışma akademisi' dersleri, atölye çalışmaları, söyleşiler ve imza günleri yapabileceği bir kamusal alan yaratmayı hedefliyor.

Kültürhane' için 'indiegogo' üzerinden başlatılan kampanya metninde, 'Eğer başarabilirsek bizi kamusal alanlardan kovanlara, halkla buluşabilmek için unvanlara ihtiyacımızın olmadığını kanıtlayacağız" ifadelerine yer verildi.
Akademisyenlerden Deniz Galip Altınay ise 'Bizim için önemli olan buranın kamusal bir mekân olması. Bunun için 4 kişi değiliz diyoruz, imece ile oluşturduk, aynı dayanışma ile devam ettirmek istiyoruz. Mekanı açarken, bir dikili ağacımız olsun istedik. Bunun için bahçemize bir zeytin diktik. Umuyoruz ki Kültürhane zeytin ağacı gibi kök salar, uzun ömürlü olur" diyor.

Kültürhane bana Fransız devrimi öncesindeki 'kahvehane'leri hatırlattı. Günümüzde 'Kıraathane' denildiğinde aklımıza hemen, okeye dörtlünün arandığı, sabahtan akşama kadar tavla, kağıt oynanan mekanlar gelse de kıraathane, kahvehane, cafe, coffee house olarak yüzyıllardır hem ülkemizde hem de Avrupa'da kültürün bir parçası. Çünkü 18. yüzyılda, 'kahvehane' (Türkçe adıyla Kıraathane) haberin duyulduğu, konuşulduğu ve buradan okumayan kesime de yayıldığı yerdi.
Mersin'de 3 akedemisyenin kurduğu 'Kültürhane' de toplumun her kesiminden insanın çay-kahve içip kitap okuyabileceği, bilgi alışverişinde bulunabileceği, söyleşiler yapabileceği bir kamusal alan yaratmak amacını taşıyor. Bu girişim üniversite duvarları arasına sıkışıp kalan akademik bilginin sokağa inmesine de ortam hazırlıyor.
KHK ile atılmasa da ideolojik görüşü ve üniversiteleri esir alan gizli kadrolaşma yüzünden üniversiteden uzak kalan hocam Kazım Tolga Gürel de sosyoloji bölümü mezunu arkadaşı Duygu ile birlikte yaklaşık iki aydır sokaklarda santur ve çello çalıyor. Sokaktaki insanlarla birebir iletişime geçen Tolga Hoca, onlarla sohbet ediyor, dinliyor, anlatıyor. Geçtiğimiz günlerde Urla ve Alaçatı sokaklarında ben de onlarla birlikteydim. En son üniversite sıralarında ders anlatırken gördüğüm Tolga Hoca'yı sokakta santur ve çello çalarken görünce gelecek için umutsuzluğa kapılmanın yersiz olduğunu düşündüm. Onların dokunduğu sohbet ettiği insanların sayısı arttıkça eminim ki dünya biraz daha güzelleşiyor, güzelleşecek.