Toplumca huzursuzuz. Hem de çok huzursuz. Şiddete eğilim arttı. Çocuk ve kadına yönelik taciz ve tecavüzler toplumsal utanca dönüştü. Ne evdeki babaya güven kaldı ne de okulda ki öğretmene. Evladına farklı gözle bakabiliyorsa baba. Bu nasıl bir trajedi! Bu kadar mı nefret etmekte bu insanlar kendilerinden. Evet kendilerinden. Bunları değil yapmak, düşünmek cüret ister. "Bu cüret nasıl kazanıldı ya da kazandırıldı?" diye sormak gerek. Durduk yere olmaz böyle şeyler. "Sosyal yara" bunun adı. Her olayda olduğu gibi taciz, tecavüzü ayyuka çıkaran neden-sonuç ilişkisi de araştırılmalı. Hele ki, patlama noktasına gelmişse rakamlar bugünü dünden sorgulamaya başlamalı. Nedenleri araştırılarak kontrol altına alınmalı taciz, tecavüz. Adli Tıp uzman hekimi Prof. Dr. Nevzat Alkan'ın ifade ettiği gibi bu konuda "Global düşünüp, yerel çözümler üretilmeli".

Toplumsal değer yargılarının gözden geçirilmesinde yarar var. Toplumun kadın ve erkeğe yakıştırdığı rollerden kaynaklanıyor bu trajedi. Yıllar önce yazıldı bu trajedinin kitabı. Duygu Asena "Kadının Adı Yok" diye yazdı. Erdal Atabek "Kışkırtılmış Erkeklik Bastırılmış Kadınlık" diye yazdı. Cinsiyet, kişinin kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik, fizyolojik ve biyolojik özellikler. Ancak toplumsal cinsiyet, toplumun verdiği roller, görev ve sorumluluklar, toplumun bireyi nasıl gördüğü, algıladığı, beklentileriyle ilgili. Toplumsal cinsiyet rolleri her iki cinse farklı yükler getirir. Dünyanın her yerinde en fazla etkilenen cinsiyetin kadın olduğu, ancak farklı şekillerde etkilendikleri bilinir. Ülkemizde de şiddete maruz kalış şekli, suçu işleyenle yakınlık ve zarar görme biçimi erkek ve kadında farklı. Erkek gücünü kanıtlayan (kan davaları; töre ve namus cinayetleri), kadın kurban (töre ve namus cinayetleri) rolünde ülkemizde.

Birleşmiş Milletler kadına yönelik şiddeti; cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona acı veren fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanan veya sonuçlanma olasılığı bulunan kamusal alanda veya özel yaşamda kadına baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan her tür davranış olarak tanımlar. Dünya Sağlık Örgütü kadına yönelik şiddetin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde farklı olduğunu, ancak birçok ülkede kadının eşi ve aile yakını erkekler tarafından ev ortamında şiddete maruz kaldığını anlatır. Çocuklara yönelik tacizde de benzer bulgular var. Çocuklar genelde evlerinde, çoğunlukla ebeveynleri ya da aile yakını büyüklerinin tacizine uğramakta. Yarının ebeveynleri olacak çocuklar bunlar. Tam bir kısır döngü!  

Bu tür olayların olmaması için ciddi ve kalıcı önlemler almak, ancak her ihtimale karşı olası mağdurun korunmasını sağlamak da önemli. Mağduriyetin erken tespiti, mağdurun tanıya yönlendirilerek zamanında uygun tedavisi, rehabilitasyon sürecinde hayata tutunması birinci basamak sağlık hizmetlerinin koruyucu ağırlıklı ve ekip anlayışıyla verilmesine bağlı. Hekim, hemşire, ebe, sosyal hizmet uzmanı, psikolog el ele vermeden çözüm üretmek zor. Ebenin ev ziyareti yaparak sağlık hizmeti sunması ve ziyaret sırasında tespit ettiği olumsuzlukları bildirmesi cinsel mağduriyetin erken tespitini sağlayacak önemli ipuçlarıdır. Sosyal hizmet uzmanının devreye girmesiyle ipuçları netleşir. Suçlu hukuka, mağdur bedensel, ruhsal tedaviye yönlendirilir. Ekibin en önemli görevidir eğitim. Sağlık eğitimi. Birey, aile ve toplumu eğiterek bilinçlendirmek! Konu taciz olunca çocukların nasıl eğitilip bilinçlendirileceğini öğretmek de önemli. En önemlisi de çocuklara susmamayı öğretmek. Çocuklar susmamalı, susturulmamalı. Çocuklar sustukça sıranın başka çocuklara geleceği. Çocuklar susturuldukça suçlu sayısının artacağı bilinmeli. Artık bilinmeli.
Taciz, tecavüz durdurulmalı. Asla affı olmamalı çocuğun, gencin, kadının, kısaca insanın, hayallerini umutlarını elinden alan, geleceğini karartanların. Önce hukuk cezalandırmalı suçluyu. Sonra kimyasal hadım ya da her ne ise engellenmeli cinsel saldırganlığı suçlunun. Mutlak engellenmeli.