Yılbaşı dendiğinde, spordan uzak zamanlar gelir aklıma hep. Geçmiş yıllarda, haftalar öncesi ve sonrası tüm ligler tatile girer, devre arası verilirdi. Bu devre arası yaklaşık 1 ay olurdu. Bunu fırsat bilen sporcular, yılbaşını kendi memleketlerinde geçirirlerdi.
Bu rahata karşın özellikle NBA ve İngiltere Ligi ne yılın son gününü dinlerdi ne de yılbaşını. Onlar için tatil demek eğlenmek demektir ve spor da bir eğlence kaynağıdır. İnsanların tatillerde, maçlara gelmesi ya da oturup TV'den maçları izlemesi için zamanları daha bol olur. Çok yüksek meblağların döndüğü spor dünyası için güzel bir fırsattır bu günler. Aramızdaki fark da bu işte. Onlar eğlence ve maddi tarafından bakarken, bizim aklımızda hep tatil olur. Onlar halkı eğlendirmeyi, biz ise kendimizi eğlendirmeyi düşünürüz.
Son yıllarda basketbol tam olarak olmasa da bu düzeni biraz esnetti. Şimdilerde yılın son gününe, üstelik saat 17.00'ye de maç koyabiliyor. Ama yine de yılın ilk gününü boş geçiyor, maçları 1 gün sonrasına atıyor. Bahsettiğim ülkelerde tarih ayrımı yapılmıyor, maç günü olmasa bile özel olarak o tarihe maç verilebiliyor.
Bu iki ülkenin yanına Avustralya, Ürdün, İsrail, Galler, Suudi Arabistan, Fas ve İtalya'yı da ekleyebiliriz.

Kıvrılıp yatmadıkları kaldı

Banvit ve Uşak yılın son günü, yılbaşına 9 saat kala sahaya çıktılar. Ama sadece sahaya çıktılar. Akılları başka yerlerdeydi. Tahminen akşam eve gittiklerinde yapacakları kutlamayı düşünüyorlardı. Geç saatlere kadar uyumayacaklar, bol bol eğleneceklerdi. Yorgun olmamaları gerekiyordu. Bu sebeple de eve dinç gitmeliydiler. Bunu göz önüne alarak oynadı her iki takım da. Koçlar da bunu biliyor olacaklar ki, oyuncularını zorlamadı.
Banvit, saha ve kadro avantajını da kullanarak farkı açtı. Açılınca gençler sahneye çıktı. Kendileri için bir fırsattı bu ama gördük ki, gençler de aynı şeylerin hayalinde. 'Bizi ne vardı oynatacak bugün, bu saatte' dercesine bir oyun ortaya koydular.
Tribünde çok sayıda olmasa da hatırı sayılacak kadar seyirci vardı. Ancak bazı gençler dışında diğerleri de oyunun temposuna uyarak, uyukluyorlardı. O küçük grup maç boyunca susmadı, tezahüratlarla destek verdiler. Onlar da olmasa, sanırım ne kadar insan varsa kıvrılıp yatacaktı spor salonunda.

İlk 8 tehlikede

Önceki hafta sahasında Galatasaray'ı deviren Pınar Karşıyaka, son hafta deplasmanda Demir İnşaat Büyükçekmece'ye yenilmekten kurtulamadı. Oysaki ilk 8'de yerini sağlamlaştırmak adına çok önemli bir mücadeleydi bu karşılaşma.
Maç boyunca oldukça fazla gelgitler yaşandı. Sırayla seri tutturdular ve sırayla öne geçip, sonra geri kaldılar. Maç son dakikalara kadar böyle devam etti. Karşıyaka'ya sıra geldiğinde ise çok büyük fırsatları değerlendirmeyi başaramayınca, sıra bozuldu. Özellikle son saniyelerde, 3 sayı geride iken, arka arkaya buldukları şanslarla, kolay atışlarda, 3'lükleri kaçırması kaderini belli etti.
Ponitka'yı da anlamak çok zor. Maçta bir parlıyor, NBA yıldızı gibi oynuyor ve sonrasında birden bire sönüyor. Karşılaşmanın ilk dakikalarında sazı eline aldı, Karşıyaka'yı önde tuttu, sonra birden kayboldu. Sonlara doğru da Green sahneye çıktı ama onun çabası yeterli olmadı.

Kupa kimin olursa olsun...

Yılın son günlerini yaşarken, liglerin ara vermesinin hemen ardından kupa maçları için sahaya çıktı takımlar. Göztepe, bir önceki hafta 6-2 yenildiği Başakşehir'le bir kez daha karşı karşıya geliyordu. Okan Buruk, geçen maçın etkisinde kalmadan sahaya genç oyuncularını sürmeyi ihmal etmemişti. Ligde zirvede olan Göztepe, bu maçları sadece az forma şansı bulan oyuncuları hazır tutmak için kullanılması gerektiğini düşünüyordu elbette. Ama fark yemek de olumsuz etki yapabileceğinden ölçülü davranmalıydı, öyle de yapmıştı.
Rakibi, belli bir sistemi oturtabilmiş, Süper Lig'i de zirvede götüren bir takım idi. Sistemli takımlarda kim oynarsa oynasın, her zaman karşılaşmanın favorisi olurlar. Her şeye rağmen yine de başa baş mücadele vermeyi başardı ama bunu skora yansıtamadı Göztepe. Varsın yansımasın, kupa kimin olursa olsun ama 1. Lig'de şampiyon Göztepe olsun...

Tuzla'dan derin darbe

Galatasaray'ın 2. Lig Kırmızı Grup'ta mücadele eden Tuzlaspor ile kupa mesaisi vardı. Değinmeden geçilmeyecek bir mücadeleye ve oyuna sahne oldu. Tuzlaspor Galatasaray'a tam tamına 3 gol atmayı başardı ve sahadan galibiyetle ayrıldı. Bu 3 gol atan takım hem 3. alt ligde hem de grubunda 20 puanla 14. sırada.
Tuzlasporlu oyuncular kendi alanlarında paslaşıyorlar. Galatasaraylı oyuncular da pres yapıyorlar ama ne pres. Top sağa gidiyor, sağa koşuyorlar hep birlikte, sola gidiyor sola koşuyorlar, bir antrenman havasında. Sağ sol, sağ sol... Komik bir durum ortaya çıkıyor.
Maç, ekrandan yorumlanırken, Tuzlaspor'un güçlü olduğu ve Galatasaray'ın as oyuncularının da oynatılması gerektiği söylendi. Sırf bu yorum için bile görmemezlikten gelemezdim. Bu da karşılaşmanın başka bir komik tarafı. Süper Lig'de şampiyonluğa oynayan bir takım, kendisinden 2 alt ligde küme düşmemeye oynayan bir takım karşısında hangi kadrosuyla çıkarsa çıksın, güle oynaya yenmesi gerekir. Düşünmeden yapılmış bir yorum elbette, yoksa hiç bir mantıksal tarafı yok.
Tuzla'nın toplam kulüp değeri 2.200.000 euro. İlk 11 değeri 1.200.000 euro. Galatasaray'ın sahaya çıkan ilk 11 değeri 40.350.000 euro. Yedek denen, as oyunculardan yoksun bir kadroyla bile bu kadar fark varken, hiç bir mazeret kabul edilemez. Güçleri bu kadarsa, gönder bu oyuncuları, ver 5 milyon euroyu al Tuzlaspor'u. 35 milyon kar.

Bir pozisyon üzerine

Geçen hafta oynanan Trabzonspor ile Fenerbahçe'nin mücadelesinde, 2. golden hemen öncesi, Lens'i karşılayan Ogenyi Onazi'nin pozisyon alması, tam derslik bir hataydı.
Lens hızlı bir oyuncu. Topla ilk buluşmasında, rakibinin önünde giderken birden duraksıyor. Bu duraksama avantajını kaybettiriyor, Onazi yetişip, önüne geçiyor. Ancak sadece 1 adım kadar geçtikten sonra o da duruyor. Tam dururken, Lens birden koşmaya başlıyor, Onazi'yi hareketlenemeyeceği bir durumda yakalanıyor. Lens'i kaçıracağını anladığından, o da topa, olmadı rakibine atlamayı tercih ediyor, başarılı olamıyor.
Yapması gereken şey, 3 metre kadar geçtikten sonra durmasıydı. Hemen önünü dönecek, Lens'in üzerine gelmesini bekleyecek, biraz oyalayacak ve böylelikle defansının toparlanmasını sağlayacak, hızlı hücumu da kesmiş olacaktı.
Bu tür pozisyon almalar aslında bilgiyle değil, hisle yapılır. Kendi sınırlarını ve rakibinin neler yapacağını bilir, duruşunu ona göre hislerinle ayarlar, tehlike yaratmasını engellersin. Tek bir pozisyonla kimseyi yargılayamazsın ancak kafada çok büyük bir soru işareti bıraktırır insana. İyi bir oyuncu, 1 kereliğine bile böyle pozisyon alma hatası yapmaz. Yapan varsa ya çok büyük bir sorunu vardır ya da kapasitesi yetersizdir.