Gamze Geçer- Ahmet Arslan bir dağ koşucusu. Türkiye'de çok bilinmeyen bir alanda 'Dağların Aslanı' olarak anılıyor. Dağ Koşusu Milli Takımı'nın en önemli ismi. Altı Avrupa şampiyonluğu, bir dünya ikinciliği, sonuncusu geçtiğimiz aylarda olmak üzere 12 Red Bull 400 Uluslararası Dağ Koşusu şampiyonluğu var. Dağlık arazilerde koşarken, çocukluğunu geçirdiği dağ köyünü düşünüyor, sadece doğanın fiziki engellerini değil hayatın getirdiği türlü engelleri de aşıyor. 1986'da Antalya Gazipaşa'da dağlık bir köyde doğduğunu söyleyen Arslan, hayatıyla ilgili olarak şu noktalara değiniyor: 'Köyde ailemle beraber çok hareketli bir çocukluk geçirdim. Eğitim ve spor hayatımın devamı için köyden ve ailemden ayrıldım. Yedi çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuyum. Ailem çiftçilikle ve hayvancılıkla uğraşıyor. Köy hayatında gerekli durumlarda herkes her işi yaptığı için tam anlamıyla bir iş bölümü yoktur. Genel olarak aile içinde yardımlaşılır ve herkes kendi üzerine düşen işleri yerine getirir. Köyde ailemle beraber yaşadığım yıllarda küçük yaşıma rağmen okul dışında kalan zamanlarımda gerekli işlerde aileme yardımcı olurdum. Köyde, doğada, doğal ortamda çok hareketli bir çocukluk hayatım oldu. Hareketli geçen bu yıllar sporcu olmamda bana hep avantaj sağladı. İlköğretim beşinci sınıfa kadar olan eğitimimi köy okulunda tamamladım. Mahallemizde okul olmadığı için yan mahalledeki okula giderdik. Mahallenin tüm çocukları her gün okula yürüyerek gider gelirdik. Okula yürüyerek gidip gelmemizin yanında, okul saati sonunda dersler bitince mahalleler arası futbol maçlarımız olurdu ve maçımızı yapar, sonra da geç kalmayalım diye koşa koşa eve giderdik. Ev ile okul arasında plastikten yaptığımız çemberleri çatal dediğimiz bir ağaç değnek ile iterek yerde yuvarlardık.'


Ruh da dinleniyor

Sadece koştuğu için doğada bulunmadığını, koşmayı ve doğada bulunmayı sevdiğini söyleyen Dağların Aslanı, 'Sevdiğim iki şeyi yaparken hem rahatlıyorum, hem huzur buluyorum. Sadece koşmak için gitmiyorum doğaya, rahatlamaya ve huzur bulmaya ihtiyaç duyduğum zaman kendimi dağların birisinin tepesinde buluyorum. Türkiye dağ koşusunda oldukça başarılı. Özellikle gençler kategorisinde Avrupa ve dünya şampiyonalarında çok başarılıyız. Alınan madalyalar bakımından Avrupa'da ilk üçte, dünyada ise ilk beşte yer alıyoruz. Ancak bu başarıları büyükler kategorisine taşımakta sorun yaşıyoruz. Avrupa ve dünya şampiyonu olan genç sporcuların büyükler kategorisinde başarılı olmasını sağlayamıyoruz. Dağ koşusu Türk insanının fiziki yapısı için en uygun atletizm branşı diyebilirim.  Dağ Koşusu, trail koşular ve ultra maratonlar son yıllarda çok hızlı şekilde popüler olmaya başladı. Bu branşları yaparken doğadasınız ve doğa ile iç içesiniz. Sadece koşarak spor yapmıyorsunuz aynı zamanda bedeninizi eğitirken ruhunuzu dinlendiriyorsunuz. Dağ koşusunun en önemli özelliği insana doğada bulunma, spor yaparken ruhunu dinlendirme imkanı sunması.Koşarken ne düşündüğüm koştuğum yarışın özelliğine göre değişiyor. Dağ koşusunda ve arazide koşarken olabildiğince yaptığınız işe odaklanmak, dikkatinizi yarışa vermek gerekir. Çünkü şartlar çok değişkendir ve dalgınlığa yer yoktur. Birden karşınıza taş çıkabilir, ayağınız kayabilir. Bu durumlardan etkilenmemek ve düşmek gibi olumsuzluklar yaşamamak için yarışa odaklanırım. Bunun dışında koştuğum yerlerin güzelliğini görebilmeye çalışırım. Ve düşünmek için zamanım olursa başardığım anı, ya da beni motive edecek şeyleri düşünürüm' dedi.

İzmir'de 6 Mayısta yapılacak olan omurilik felcine dikkat çekmek ve omurilik yaralanmalarının tedavisiyle ilgili yapılan bilimsel araştırmalara fon sağlamak amacıyla düzenlenen Wings For Life (WFL) World'e katılacak olan Arslan, böyle bir projede bulunmaktan çok mutlu olacağına da vurguladı.