16 Ocak Çarşamba günü yoğun yağmura rağmen Altay'a gönül verenler kulüplerinin kuruluş yıldönümünü hep beraber coşkuyla kutladı. Her doğumu, yıldönümünü yeni bir sabaha benzetebiliriz. Sabah bir uyanıştır; üstelik başlangıçtır. Öyleyse Altay için yaşamsal gerekliliği olan uyanışın başlangıcını 16 Ocak sabahı olmasını dileyebiliriz. Tıpkı 99 yıl önce Balkanlarda'ki toprak kaybına tepki olarak milli duyguların uyanması ile Altay'ın kuruluşu ve milli mücadelenin başlaması gibi. 16 Ocak 1914'de Altay kulübünü kuranlar sormuşlardı 'Biz kimiz diye?'. Bugün bizler de sormalıyız Altay'a gönül verenler olarak biz kimleriz diye? Birçoğumuz vazgeçilmez bir ahlak mücadelesini simgeleyen sönmez meşaleyi taşıyan eller olarak görebiliriz kendimizi. Ama bunu yaptıklarımızla ve yaşadıklarımızla da taçlandırmamız gerekmez mi?

Platon ile batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri olan ve fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser veren Aristo, "Boşuna kendinizi kandırmayın. Sürekli yaptığınız şey neyse, siz 'o'sunuz" demiş. O yağmur altında dahi Altay için bir araya gelenler ne olduklarını da göstermiş oldular. Sağanak altında iki gencin varlığı beni çok daha mutlu etti. A2 takımında hekimlik ve yöneticilik yaparken beraber mücadele ettiğimiz iki genç sırılsıklam saatin 19:14 olmasını bizlerle bekliyordu. Birinin ismini şu an Altay'a rakip bir takımın profesyonel oyuncusu olduğu ve ismi burada geçerse zarar görebileceği endişesi ile sizlerle paylaşmıyorum. Diğeri ise beraber Altay için mücadele ettiğimiz zaman yetenekleri ile birlikte, zekiliği, efendiliği ve sevecenliği ile dikkat çeken Doğukan Demir idi. Maalesef Doğukan tüm meziyetlerine rağmen bugün profesyonel futbol oynayamıyor. Her ikisinin de gözlerinde Altay'dan uzakta olmanın hüznü ve sözlerinde biraz sitem vardı. "Bugün bizim evire çevire yendiğimiz takımların oyuncuları üst liglerde oynayıp, Altay'a kurtarıcı diye önerilirken biz Altay sevgimizle buradayız." Keşke diyorlardı bizlere biraz şans verilseydi. Biraz mahcubiyet biraz meşalelerin göz gözü görmez hale getirmesi vedalaşamadan oradan ayrılmama sebep oldu. Bu iki genci hayat farklı yerlere sürüklemişti ama o an yaptıkları şey onların ne olduğunu kanıtlıyordu.

Fransız devrimi ve aydınlanmaya büyük katkısı olan Voltaire, "İşin güç kısmı adam olmak değil, adam kalmaktır" demiştir. Bir gösteri dünyası olan futbolda da bazı kişiler yetenekleri veya şansları ile büyük adam olabiliyorlar. Altay tarihinde de 'Büyük' adam olarak nitelendirdiğimiz ayakta alkışladığımız nice isimler var. Bunların birçoğu işin zor kısmı olan büyük adam kalmayı beceremediler. Doğukan ve diğer gence hiçbir zaman belki tribünler 'Büyük' diye bağırmadı ama saçlarından akan yağmur damlaları onları büyük yürekli adamlar haline getirdi.

Benim için büyük adam; 'Tahir Karapınar' gibi Altay için her zaman taşın altına elini koymuş kişilerdir. Gençliğimde sen kime hayransın dendiğinde ismini söylediğimde herkesin şaşırdığı efsanem ile yakın zamanda sohbet etme şansı buldum. Söyledikleri, hissettikleri ve hissettirdikleriyle hala büyük adamdı. Adamlığından hiç taviz vermemişti ve adam kalabilmeyi başarması gözümde onu daha da büyüttü.

Nobel edebiyat ödüllü yazar Anatole France, "Ütopya, her ilerlemenin ilkesidir" demiştir. Benim de ütopyam Rıdvan Burteçin gibi ahlak meşalesini yakmış; Ender Türk gibi ismini ön plana çıkartmadan Altay'a büyük hizmetler vermiş; Esin Özgener, Mahzar Zorlu, Bayram Dinsel gibi hayatlarını Altay olarak yaşamış; Tahir Karapınar gibi hep adam kalabilmeyi başarmış, Doğukan Demir gibi her şeye rağmen Altay diyebilen yüreklerin bir araya gelip Altay'a yeni bir başlangıç yaşatmaları.

Son olarak yine Voltaire: "Gerçeği arayanlar, bütün insanlığın malı olurlar." Bizler Altay için gerçeği arıyoruz. Ne mutlu ki bu arayışımız sırasında birçok Altaylı bize sahip çıkıyor ve gerçeği aramamıza omuz veriyor. Sonsuz teşekkürler...