Aykut Polatlı-Tarım sektörünün son 30 yıldır ekonominin genel performansının yarısı kadar bile büyümediğine dikkat çeken İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, 'Bizim ülke olarak temiz tarımda kalmamız, dünyanın butik üreticisi haline gelmemiz şart. Gelir düzeyi yükseldikçe insanların organik ve doğal ürünlere yönelmesi, gelecekte de kaçınılmaz olacak. Bu dönemde hükümetin sektöre desteğinin sürmesi çok önemli' dedi.

Tarım ve tarım ticareti denince ilk akla gelen kurumlar arasında yer alan 123 yıllık koca çınar İzmir Ticaret Borsası'nın 2009 yılından bu yana başkanlığını yürüten ve görevi boyunca gerek ekonomiye gerek İzmir'e gerekse de sosyal sorumluluk projeleriyle gündemden düşmeyen Işınsu Kestelli ile söyleşi gerçekleştirdik. İzmir'i ve tarımı baştacı edip sürdürülebilir ve izlenebilir tarımın en önemli savunucusu ve uygulayıcısı haline getiren İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli ile tarımın geleceğini, yapılan ve yapılacak çalışmaları konuştuk.


*Işınsu Kestelli kimdir ve tarım sektörüyle tanışması nasıl oldu?

Kendimi "şanslı" insanlardan sayarım. İyi bir ailede doğdum, iyi okullarda okudum, iyi bir kariyerim, iyi bir iş hayatım, iyi bir eşim ve dünya tatlısı bir oğlum oldu. Hayatta hep iyi insanlarla karşılaştım... Durum böyle olunca doğaldır ki hep iyi şeylerin peşinde koşuyorsunuz. İzmir Amerikan Koleji'ni ve 9 Eylül İktisat Fakültesi'ni bitirdim. İş hayatına, vali olan babamın tüm muhalefetine rağmen yönetici asistanı olarak başladım. Çok çalıştım ve yükseldim. 1992'de çalıştığım şirketi, İzmir Ticaret Borsası'nda temsil etmeye başladım. 1998'de bitkisel yağ ticareti üzerine kendi işimi kurdum. 2007'de Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası'nın (VOB), 2009'da da İzmir Ticaret Borsası'nın (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı seçildim. Ben iş hayatında çalışma hırsıma, empati yeteneğime ve kendimi geliştirme disiplinime hep güvendim. Detaya sahip çıkmayı öğrendim. Bugün artık yerinde duramama hastalığına yakalandığımı söylüyor çevremdekiler. Yaptığım işleri tutkuyla yapmaya, çalışırken mutlu olmaya çalıştım. Ailemin, iyi eğitim başta olmak üzere verdiği büyük destek ve çalıştığım kurumların küresel niteliği ufkumu açtı. Girdiğim her yeni kapı, tanıdığım her yeni insan bana yeni şeyler öğretti. Bu tecrübe de yarına güvenle bakmayı ve cesur davranmayı beraberinde getirdi. Bugün İTB Başkanlığı'nın yanında İKV, DEİK ve Borsa İstanbul gibi önemli kurumlarda İzmir'i temsil ediyorum.

*İzmir Ticaret Borsası'nda görev almaya başladığınızda hedefleriniz neydi ve bugün geldiğiniz noktadaki hedefleriniz nelerdir? Işınsu Kestelli önderliğindeki İzmir Ticaret Borsası'nın İzmir'e, İzmir ekonomisine, bölge ve Türk tarımına bugüne kadarki ve geleceğe yönelik katkıları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Ben, bu tür görevleri topluma karşı sosyal sorumluluk ödevi olarak görenlerdenim. Borsa'ya meslek komitesi üyesi olarak girdiğim 1992 yılından bu yana her kademede görev alarak bu kurumu, tüm değerleriyle sindirdim. 125 yıllık köklü bir çınarın başkanlığını yapmak benim için bir onur vesilesi. İzmir Ticaret Borsası, tarımsal ürünler için hayati önemde rolü olan bir kurum. Pek çok üründe, ülke içinden ve dışından referans alınıyor. Bu nedenle Borsa'da en çok önem verdiğimiz konulardan biri, bu kurumun misyonunu oluşturan faaliyetleri güçlendirerek devam ettirmek. Rekolte tahminlerinden fiyat tesciline, ilk ürün törenlerinden laboratuvar hizmetlerine kadar tüm faaliyet alanlarında ciddi iyileştirmeler sağladık. İzmir Ticaret Borsası'nın gelecek perspektifinde ise tarımsal ürünlerin elektronik ticareti ve finansallaşma var. Borsanın kuruluşuna öncülük ettiği Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası'yla vücuda gelen bu perspektif, Elidaş ve e-commodity bazaar gibi girişimlerle ivmeleniyor. Ürün ihtisas borsacılığı, bu işi başka bir boyuta taşıyacak. Türkiye, 62 milyar doları bulan tarımsal hasılasıyla Avrupa'nın bu alandaki en büyük ekonomisi haline geldi. Bugün Borsamız 9 milyar TL'yi aşan işlem hacmiyle dünyanın en büyük tarımsal emtia borsalarından biri. Böyle bir kurumun İzmir için dengeleyici rolü var. Ege Bölgesi bugün ülke tarım ve hayvancılığında çok önemli bir yere sahipse, bunda Borsa'nın geçmişten bugüne çalışmalarının büyük payı olduğu aşikar. İzmir ve Ege bölgesinin tarım ve hayvancılıkta bir yenilik merkezi olması, bugün bizim ana konsantrasyonumuz. 

'Kadınlara pozitif ayrımcılık bana ters geliyor'

*Tarım sektörü; tarladaki kişiye baktığımızda olmasa da; yönetim seviyesinde her sektörde olduğu gibi ne yazık ki erkek egemenliğinde. Bu noktada siz sektörün zirvesinde olan kişilerden biri olarak ne gibi avantajlar ve dezavantajlar yaşadınız, yaşıyorsunuz?

Doğrusu ben kadının zorluklara göğüs gererek var olması gerektiğine inananlardanım. Kadını iş hayatında engelliler gibi algılayıp pozitif ayrımcılığa gitmek bana ters geliyor. Ben, üstlendiğim her göreve çok çalışarak ve mücadelesini vererek geldim. Ancak şunu söylemem lazım ki ülkemizde kadın olarak iş hayatında yer almak hiç de kolay değil. Çünkü toplumsal yapımızdan kaynaklanan genetik kodlarımızda "kadının yeri evidir" anlayışı hakim hala. Bir de işin duygusal boyutu var... Çocuğundan sınırlı bir zaman için de olsa ayrı kalma zorunluluğuna teslim olabiliyor bazen anneler. Hatta ekonomik bir zorunluluk yoksa zaman zaman bu kadınların da işine gelebiliyor. Ama gerçekten gelişmiş ülke olmak istiyorsak kadınların da en az erkekler kadar hayatın her alanında yer almasını sağlamak zorundayız. Çünkü zenginleşmemizin başka bir yolu yok. Eğer gerçekten refah devleti olmak istiyorsak kadınımızı girişim dünyasına, siyasete, yönetim kademelerine, kısaca hayatın tam içine, hak ettiği ölçüde sokmak zorundayız. Bunun için de; kadın girişimci programlarını yaygınlaştırmak, kadınımızın finansmana erişim imkânlarını artırmak, kadınlara gerekli bilgi ve becerilerin kazandırılması için özel merkezler açmak, çocuk bakım hizmetlerini güçlendirmek, kentli kadınlar için hizmetler sektörünün modernleşmesini ve rekabete açılmasını sağlamak, kadınların evlerinden işlerine güvenli biçimde ulaşabilmelerini garanti altına almak zorundayız... Bunları yapamaz ve kadınımızı iş hayatının içine sokamazsak zenginleşmemiz de, yaşam kalitemizin yükselmesi de koca bir hayal olarak kalır. 25 milyon kadınımızı evde oturtarak büyük iddiaların peşinden gidemeyiz.

*Türkiye çoğu sektörüyle değeri yüksek olan ürünleriyle değil de ilk ve ara ürünler üreticisi olarak biliniyor. Örneğin çok geniş zeytinliklerimiz olmasına rağmen en iyi zeytinyağı üreticisi olarak kabul edilmiyoruz. Geniş bağlarımız olmasına rağmen en iyi şarap ve balsamik sirkesi olarak ürünlerimiz kabul edilmiyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Tüm ekonomide olduğu gibi bizim tarımda da temel sorunumuz, katma değer yaratamama sıkıntısı. Türkiye, dünyanın en büyük 10 tarımsal üreticisinden biri. Bir ara 62 milyar doları bulan tarımsal hasılamızla Avrupa'nın en büyüğü pozisyonundayız. Büyük bir potansiyelimiz var ama temel sorunumuz, sürdürülebilir yüksek büyümeyi sağlayacak bir reform demetinden yoksun oluşumuz. Tarım sektörü son 30 yıldır ekonominin genel performansının yarısı kadar bile büyümüyor. 1980 ile 2014 yılları arasında Türkiye ekonomisi yılda ortalama yüzde 4.2 büyürken, tarım sektörünün büyümesi yüzde 1.6'da kaldı. Üretim potansiyelimizi yeteri kadar değerlendiremediğimiz ve dış pazarlarda bizi kalıcı kılacak enstrüman ve ilişkiler ağı geliştiremediğimiz için dünya tarım ticaretindeki payımız ne yazık ki çok düşük. Esasen Türkiye, pek çok tarımsal üründe mukayeseli üstünlük kurma potansiyeline sahip bir ülke. 20'nin üzerinde ürünün üretiminde ilk üçte, 55 kadar üründe dünyada ilk 10'dayız. Fındık, kayısı, incir ve kiraz dünyada açık ara üretim lideri olduğumuz ürünler. Kuru üzümde dünya üretiminin dörtte birden fazlasını biz sağlıyoruz. Burada temel mesele, üretim gücümüzü küresel  ticaret gücüne çevirebilmek. Eğer ticaretin kuralını siz koyamıyorsanız, fiyatı siz belirleyemiyorsanız en büyük üretici olmanızın da bir esprisi kalmıyor. Dünyada en çok muz ihraç eden üç ülkenin hiç muz üretimi yok mesela. Türkiye'nin akıllı bir planı sabırla uygulayarak dünyada önce kendi ürettiği ürünlerin trend belirleyicisi olmasını sağlamamız gerekiyor. Üretici ve tüccarın bu yolda ilerlemesini teşvik edecek olan hükümette bu iradenin bulunduğunu bir kez daha duymak, bizi umutlandırdı. Fındığın, incirin, kuru üzümün, kirazın ve iddialı olduğumuz tüm ürünlerin dünyada Türkçe isimlerle anılmasını sağlayana kadar durmadan efor sarf etmemiz lazım.

*Sürdürülebilir tarım ve yaşam ile ilgili görüşlerinizi de alabilir miyiz?

Araştırmalar, 2050'de eğer her şey aynı kalırsa 2,3 dünyalık bir tüketim talebi olacağını ortaya koyuyor. Tüketim talepleri aynı eğilimde devam ederse sürdürülebilir bir dünya kalmayacak. Dünyanın daha yaşanabilir bir yer olması ancak adaletli bir gelir dağılımının sağlanması ile mümkün. Tarım sektörü bu açıdan büyük önem taşıyor. Çünkü tarım, gelir adaletsizliğinin düzeltilmesindeki en önemli araçlardan birisi, belki de en önemlisidir. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde nüfusun büyük bir kısmı bu sektörde faaliyet gösteriyor. Bu nedenle tarımsal üretim ve ticaretin gelişmesi yoğun halk kitlelerinin gelirlerinin artmasına imkân sağlıyor. Ülkemizin de tarımda sahip olduğu potansiyeli daha yüksek katma değere dönüştürmesi toplam refahımızın artması açısından büyük önem taşıyor. 

'Bayer'in Monsanto'yu alması sektörü çok etkileyecek'

*Çok iyi biliyoruz ki insan sağlığı daha tarlada başlıyor. Son yıllarda tarım ürünlerine katılan ilaçlar, kimyasallara ve genetiği değiştirilmiş ürünlerden organik gıdalara bir yöneliş var. Siz bu yönelimi nasıl yorumluyorsunuz? Sektörün içinden biri olarak organik ürünlere ne mesafede duruyorsunuz?

Sondan başlayayım; organik beslenmeye gayret ediyorum ve İzmir'in organik tarımın merkezi olma potansiyeline inanıyorum. Ancak bu mesele esasen tarımın büyük fotoğrafıyla yakından ilgili. Tarımsal üretimi oluşturan girdilerin ve bu üretimi tüketici ile buluşturan hizmet sürecini göz ardı edemeyiz. Tarladan sofraya kadar olan tüm süreç ve bu süreci destekleyen unsurlar tarım sektörünün yarattığı bir değerdir aslında. Örneğin arka planda tarımsal üretimi ortaya çıkaran tarım kimyasalları, tohumculuk, gübre ve tarım ekipmanlarından oluşan büyük bir sanayi var. 2013 yılı verilerine göre tarımsal üretimin gerçekleştirilmesine imkan sağlayan dört sektörün dünyada pazar büyüklüğü yaklaşık 400 milyar dolar. Bu sektörlerdeki gelişmişlik durumu tarımsal üretimin verimliliğini ve kalitesini de belirleyen unsurlar arasında yer alıyor. Gelecekte tarımsal üretimin gideceği yönü de bu sektörlerdeki gelişmeler belirliyor. Hazırlanan raporlar özellikle gelişmiş ülke orijinli az sayıdaki firmanın bu sektörlerde önemli bir hakimiyetini ortaya koymakta. Nitekim bu dört sektörde faaliyet gösteren ilk üç firma; tohumculuk sektörünün yüzde 55'ine, tarım kimyasalları sektörünün yüzde 51'ine, tarım ekipmanları pazarının yüzde 49'una ve gübre piyasasının yüzde 31'ine sahip.

Aynı zamanda bu firmalar ayırdıkları devasa ARGE bütçeleri ile her geçen gün pazar paylarını artırıyor. Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir gelişme küresel tarım piyasalarının geleceği açısından büyük önem taşıyor. Dünya zirai ilaç pazarının en büyük iki firmasından birisi olan alman Bayer firması, küresel tohum pazarının en büyük oyuncusu olan Amerikan şirketi Monsanto'yu 66 milyar dolar maliyet ile satın aldı. Bu satın alma ile tek bir firma dünya tarımının geleceği açısından büyük bir güç durumuna yükseldi. Dünyada dördüncü sanayi devrimi yaşanırken, bu firmaların devasa ARGE bütçeleri de tarım sektöründe birçok yeniliği ortaya çıkaracak. Verimlilik artacak, yeni üretim ve iş yapış modelleri ortaya çıkacak. Ancak, Monsanto'nun GDO'lu tohum üretimindeki etkinliği ve oluşan monopol nedeniyle çevresel tehdit ile girdi maliyetlerinin yükseleceği beklentileri Avrupa'daki bazı çevrelerin bu satın almayı eleştirmesine neden oldu. Orta ve uzun dönemde birleşmenin Avrupa ve dünya tarımına etkilerini bizzat göreceğimizi düşünüyorum. Yaşanan bu gelişmeler büyük bir tarımsal üretim potansiyeline sahip olan ülkemiz için de çok önemli. Tarımdan çok daha yüksek bir kazanç elde edebilmek ve bu yarışın içinde olmak istiyoruz. Ancak gerçeği söylemek gerekirse sektörümüzün sermaye birikimi ve ARGE çalışmaları yetersiz. Kısa dönemde önemli teknolojik ve bilimsel sıçramalar yaparak yarışa devam edebilme şansımız yok. Bu nedenle, hedeflerimizi doğru tespit etmemiz gerekiyor. Hem kendi insanımız hem de ihracatımızın sürekliliği için sağlıklı üretim önceliğimiz olmalı. Belirli ürün ve lokasyonlarda organik üretimi teşvik etmeli, geri kalan alanlarda ise üretimin tamamını iyi tarım uygulamaları ile gerçekleştirmeyi hedeflemeliyiz. Ticaretimiz için sağlıklı ve etkin işleyen bir tedarik zincirini oluşturmalı, ürünlerimizin katma değerini artıran çalışmalar yapmalıyız. Bu üç temel sorunu kalıcı olarak çözmemizin tarımda büyük bir sıçramaya neden olacağını düşünüyorum.

'İzmir agro-turizmin başkenti haline gelebilir'

*Yine mesajınızda, İzmir'in tarım ve gıda merkezinde bir çekim başkenti olabileceğini dile getirmiştiniz. Özellikle agro-turizm konusunda İzmir Ticaret Borsası'nın ne gibi çalışmaları var ve Borsa dışından gelecek projelerde birey ve kurumlara ne gibi desteklerde bulunuyor?

İzmir; dünyada hızla değişen tarım dengeleri içinde kendine yeni ve güçlü bir kimlik edinebilecek potansiyele sahip. Organik tarımın, agro-turizmin ve fidancılığın başkenti haline gelebiliriz.
Bizim agro-turizm alanında yaptığımız, dünyadaki gelişmeleri anı anına takip etmek. Fransa, İtalya gibi bu alanda önemli mesafeler kat etmiş ülkelerle heyetler arası görüşmeler yürütüyoruz; Arnavutluk gibi Avrupa'nın kritik bir noktasında yer alan ve önemli portansiyeli bulunan bir ülke ile ciddi işbirliği içindeyiz. Buradan elde ettiğimiz bilgileri, dünyanın nereye gittiği yönündeki verileri, trendleri, fırsatları üyelerimizle paylaşıyoruz, onlara rehberlik ediyoruz. Bu konuda eğitim ve danışmanlık hizmetlerine de sıcak yaklaşıyoruz.

*Gelecekte tarım ve tarım sektörünün gelişimi nereye doğru gidiyor? Hem dünyada hem de Türkiye'de gelişimi nasıl olacak? Türkiye bu gelişmenin neresinde yer alacak?

Tarım sektörü son 30 yıldır ekonominin genel performansının yarısı kadar bile büyümüyor. 1980 ile 2014 yılları arasında Türkiye ekonomisi yılda ortalama yüzde 4,2 büyürken, tarım sektörünün büyümesi yüzde 1,6'da kaldı. Üretim potansiyelimizi yeterince kullanabildiğimizi söylemek mümkün değildir. Gelişmiş ülkeler, tarım ve hayvancılıkta yüksek verime oynuyorlar. Genetik çalışmalar, yeni bir dönemin kapısında olduğumuzun habercisi. Bir yandan GDO'lu ürünlerin yükselişi, diğer yandan tıp ve tarımı evlendirme amaçlı çalışmalar, sektörü küresel ölçekte yönlendiriyor. Bizim ülke olarak temiz tarımda kalmamız, dünyanın butik üreticisi haline gelmemiz şart. Gelir düzeyi yükseldikçe insanların organik ve doğal ürünlere yönelmesi, gelecekte de kaçınılmaz olacak. Bu dönemde hükümetin sektöre desteğinin sürmesi çok önemli.