Dalgaların huzur veren sesini dinlerken niye bir türlü huzurlu olamıyorum? Şu an yaşadığım tüm güzelliklerin tadına varamıyorum. Üstelik televizyon seyretmiyorum ama sosyal medyayla ilgileniyorsanız gündemden ayrı kalmak mümkün değil. Üstelik tatilde, plajda da olsanız, önünüz arkanız konuşan insanlarla dolu, ister istemez kulak misafiri oluyorsunuz. Arkamda bir gurup hararetli hararetli tartışıyor. Bir hanım diyor ki "Bahçeli'yi hiç affetmiyeceğim", bir diğeri de "Ben de Kılıçdaroğlu'nu" diyor. Diğerlerinin de lafa girmesiyle Türkiye'deki partilerin, Türkiye'nin partileri olmadığına ve ülkeye hizmet etmediklerine karar veriyorlar. Aslında neye hizmet ediliyorsa hep beraber ayni noktada buluşup, hareket ettiklerini söylüyorlar. Aslında kaldığım otelin her köşesinde vatandaş siyaset konuşuyor,üç aşağı beş yukarı ayni düşünceler. Neticede insanlar siyasete ve siyasilere güvenlerini yitirmişler, ya da yitirmek üzereler. Ancak bu büyük umutsuzluğun ardında büyük bir korku. Hiç kimse istemediği halde, adım adım Türkiye'nin savaşa sokulduğunun düşüncesi. İlginç düşünceler de var. Attığı tweetlerle bu gün gerçekleşen kaos ve terör olaylarını bilen Fuat Avni'nin ete-kemiğe bürünüp ülkeyi kurtarmasını isteyen bile...

***

Aklıbaşında hiç kimse seçimden çıkan mesajı algılamayan ve millet iradesini hiçe sayan parti liderlerini ve muhalefet partilerinin biraraya gelemeyişini kabul edemiyor.Partililerin ve partililerin kör, suskun biat anlayışlarını da. Değişik kesimlerden, değişik insanları dinlediğinizde hiçbir düşündüğünüzün doğru olmadığını gözlüyorsunuz. Tam bir kaos ortamı. Kimin, kimi niçin öldürdüğü belli değil. Ama bilen biliyor. Terör, bir sindirme kozu olarak bizlere karşı. Hizaya gelmemiz için fütursuzca kullanılıyor. Maddi ve manevi Türkiye'yi parçalamak için adeta her yol mübah.

***

Bir kaç günlüğüne, normal yaşamaya ve tatil yapmaya çalışan dünyanın dertlerinden uzaklaşmaya çalışan mutlu azınlığın içindeyim. Ancak Çeşme'de bir zamanlar marka olan koskoca otelde de her şey karma karışık. Geldiğimizde normalde saat 14:00 de bize teslim edilmesi gereken oda, şanslı olduğumuz söylenerek ancak 16:30 da teslim edildi. Tonla para ödenen odayı lütfettiler sanki, oda yarı temiz, eksik gedik... Resepsiyon da kaos, katlarda da kaos, bazı odalarda çarşaflar bile değişmemiş. Biz deniz, güneş, kum dedik, bazı insanlar marka diyor. Kültürümüze değer vermeyen, alt yapısını geliştirmeyen, en önemlisi birbirini sevmeyen, saygıyı yitiren insanlara dönüşüyoruz. Makyajlar akıyor. Bir çocuk bekliyoruz "Aaaa, kıral çıplak!" diyecek...