Önce gazeteci, sonra sinema oyuncusu, sonra yine gazeteci Hüseyin Baradan ağabeyimiz İzmirlidir. Basmane semtindeki Ali Reis Mahallesi'nde, 1932 yılının 15 Haziran Perşembe günü, saat 16.30'da dünyaya gelmiştir. Gerek foto muhabiri olarak çalıştığı gazetecilik mesleği, gerekse de sinema oyunculuğu sırasında pek çok renkli olay yaşamıştır. Bir gün döneminin ünlü Şükran Lokantası'nda öğle yemeği yediği sırada karşı masada oturan gazete patronu Adnan Düvenci'nin önerisi üzerine Demokrat İzmir'de işe girer ve fotoğraf stüdyosundaki profesyonel fotoğrafçılığını noktalar. Artık Cavit Yamaç, İlhan Esen, Ziya Hanhan, Şeref Bakşık, Attilâ İlhan, Özdemir Hazar, Muammer Övünç, Nuri Erdöl, Saruhan Ayber, Osman Özden, Orhan Suda gibi meslekte ağırlığı olan kadroyla çalışmaktadır.
                   
Aradan yıllar geçer ve bir gün yine aynı Şükran Lokantası Hüseyin Baradan'ın yaşamındaki yeni bir yönün mekanı olur. Bu kez karşı masada oturan ve Baradan ile görüşmek isteyen İzmir Film'in sahibi Necdet Bükey'dir. Baradan'a, hiç ikirciklenmeden, "Yeni çevireceğim bir film için sizin tipinizde birine ihtiyacımız var. Acaba kabul eder misiniz?" diye sorar. Gazetesinin patron ve şeflerinin anlayışlı davranmaları sonucu foto muhabiri Hüseyin Baradan şimdi de sinema oyuncusu olmuştur. İlk filmi diğerleri izler ve Hüseyin Baradan, annesinin tüm karşı koymalarına karşın İstanbul'daki ünlü Yeşilçam'ın yolunu tutar.

Kahveci Reşit Baradan'ı uyarıyor

Yeşilçam'a kapağı atan Hüseyin Baradan, özellikle üstlendiği kötü adam tiplemesi ile yapımcı ve yönetmenlerin bir anda gözdesi olmuştur. Film üstüne film çevirmektedir.        
    
Süreç içerisinde Yeşilçam Sokağı'nın kahvecisi Reşit ile iyi dost olur. Kahveci Reşit, Yeşilçam mensuplarının ağabeyi, dert ortağı, parasızlıklarında para kasalarıdır. Tüm bunların ötesinde yine Yeşilçam'da ne olup bitiyor; kim filme başlayacak, kim düşünülüyor, kim ne demiş hepsini Kahveci Reşit'ten öğrenmek olasıdır.
                  
Bir gün Baradan'ı bir kenara çeker, "Dikkat et!" der, "Ahmet Tarık Tekçe ile Senih Orkan sana komplo hazırlığı içerisindeler." İkisi de kötü adam rollerini ellerinde tutan oyuncudurlar ve Hüseyin Baradan'ı bu işi ellerinden alacak rakip olarak görmektedirler.
                  
Gerçekten iki gün sonra iki "kötü adam", Yeşilçam'ın yenisi Baradan'ı, Tarabya'nın en pahalı lokantası Filiz'e yemeğe davet ederler. Baradan, davete, evet, der ve Tekçe'nin 1958 model Chevrolet'i ile Tarabya'ya yollanırlar. Siparişleri komutan edasıyla Tekçe bol keseden verir: "Balık, istakoz, karides ve biri bitmeden diğeri söylenen rakılar."
                   
İlk kadehler devrildikten sonra masadaki iki kötü adamdan birisi olan Ahmet Tarık Tekçe açık açık konuşur:
-Bak Baradan, biz seni İzmir'de tanıdık ve sevdik. Ayrıca senin orada ne kadar sevildiğini ve forsunu da biliyoruz. İstanbul'a geldin ama bu iş sana göre değil. Biz senin en kısa zamanda İzmir'e dönmeni istiyoruz. Bu senin için iyi ve de hayırlı olur."
                   
Baradan, "Bir kere annem, inşallah en kısa zamanda dönersin, diye beddua etmişti. İkincisi çok masraf ettim gelmek için" diyerek dönmeyeceğini kısaca belirtir. Ortalık buz kesmiştir. Ahmet Tarık Tekçe ilk şoku atlatır atlatmaz, "Ben bir su dökeyim" diyerek masadan kalkar. Beş dakika sonra Senih Orkan, "Nerede kaldı bu Ahmet Ağabey" diyerek tuvalet tarafına yollanır. Arada uzun bir süre geçince Baradan garsonu çağırır ve masa arkadaşlarının nerede olduğunu sorar.
-15 dakika önce Ahmet Beyin arabasıyla gittiler.
-Hesabı ödediler mi?
-Hayır, sizin ödeyeceğinizi söylediler.
                    
İşte o an perişan olur Hüseyin Baradan. Cebinde topu topu 200 lirası vardır, o da gecenin hesabını ödemeye yetmeyecektir. Saatimi veririm, ceketimi veririm, diye düşünse de Tarabya'dan 1. Levent'e gece yarısı yaya nasıl gidecektir.
                    
Tüm bunları kara kara düşünürken karşısındaki mutfağın perdesi aralanır ve bir anda beyaz aşçı kıyafetiyle Teofil Usta karşısında belirir. Bakışırlar, birbirlerine sarılırlar. İkisi de İzmir'den iyi dostturlar. Baradan, ayaküstü olan biteni Teofil'e özetler. Teofil Usta, kendisini teselli eder, araba çağırtır, hesabı almaz, 1. Levent'teki evine yolcular.

Teofil Usta

Teofil Usta, 1950'lerin, 1960'ların İzmir'inde, dönemin en gözde mekanlarından birisi olan Şato Gazinosu'nun aşçısı ve işletmecisidir. Aynı zamanda İzmir Ticaret Lisesi'nde açılan kurslarda aşçı öğretmenidir. Cana yakın, mesleğini iyi bilen birisi olarak İzmir'de hemen herkesin tanıdığı bir addır. Bir defasında İzmir'i ziyaret eden İran Şahı Rıza Pehlevi ile eşi Prenses Süreyya'yı Şato'daki öğle yemeğinde ağırlamış, ustalığını bir kez daha göstermiştir. Protokol gereği masaya son olarak gelen meyveye ilk çatalın kraliçe tarafından vurulması bir kuraldır. Usta bunu bildiği için son derece göz alıcı bir meyve sepeti hazırlamıştır. Kraliçe Süreyya, ilk çatalı vurur vurmaz en üstteki sultaniye üzüme bağlı bir kapak açılır açılmaz içinden bir sürü kuş uçmaya başlamıştır. Şah da bu üstün beceriyi, Teofil'e altın hediye ederek taçlandırmıştır.
                     
Ve o gün gelip de devlet yöneticilerinin aldığı karar sonucu Rum asıllı kişiler ülke dışına çıkmak zorunda kaldıklarında Teofil Usta da gözyaşlarıyla ülkeden ayrılır, Yunanistan'a göç eder.
                     
Türkiye'yi, İzmir'i bir türlü unutamayan Teofil Usta, İzmir'den sonra mesleğini sürdürdüğü İstanbul'un ardından gittiği Pire'de açtığı restorana Tarabya adını vermiştir.
                      
Hüseyin Baradan, yolu iki kez Pire'ye düştüğünde ilk işi Teofil Usta'ya uğramak olmuş ve bu kez Pire'deki Tarabya Restoran'da, parasını ödeyerek yemek yemiş, Teofil ile eski İzmir günlerini anmıştır.

Niye mi anlattım Teofil Usta'yı?
Düşünün demokrasiyle yönetildiği kâğıt üzerinde yazılı bir ülkenin iktidarısınız. Tıpkı dünkü sağ iktidarlar gibi sizin de işiniz toplumu kamplara bölmek, birbirine düşman kılmak. Dünkü iktidarlar bu ülkenin yurttaşlarına yaşamı salt Yahudi, Ermeni, Rum diye zindan etmişlerdi. Şimdi siz bunlardan daha farklı bir şey yapıyor, Teofiller bittiği için Hasan ile Hüseyin'i, Ayşe ile Hatice'yi birbirine düşürüyorsunuz. Teofil'in öyküsü özetin özeti olduğu için anlattım. Hepsi bu!

****

TARİHTEN SAYFALAR

23 Nisan


Bugün 23 Nisan. 23 Nisan Türk ulusunun en önemli bayramlarındandı( r ). Eskilerde Hakimiyet-i Milli Bayramı olarak adlandırılan bayram; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu gerçekleştiren TBMM'nin saltanatı kaldırması ve egemenliği padişahtan alıp halka vermesi amacıyla kutlanmakta(ydı).