Şefika Bal- İzmir Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Funda Barlık Obuz ile son dönemde sağlıkta yaşanan gelişmeler üzerine konuştuk. Gazetemiz Haber Ekspres'e açıklamalarda bulunan Başkan Obuz, sağlık alanında hazırlanan Sağlıkta Şiddet Torba Yasası, şehir hastaneleri gibi konularda önemli bilgiler verdi.

 


*Sizi tanıyabilir miyiz? Tabip Odası ile bağınız nasıl başladı, başkanlık süreci nasıl gelişti?

1990 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldum. Mezuniyetimin ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'ne geldim ve burada radyoloji ihtisasımı yaptım. Ondan sonra da önce asistan ardından da öğretim üyesi oldum ve burada kaldım. 28 yıldır Dokuz Eylül Üniversitesi hastanesinde çalışıyorum. Tabip Odası ile bağım 1990'da yani mezun olduğum yıl gerçekleşti. O zaman üye olmuştum ancak ara ara yapılan toplantılara gitmek haricinde bir aktifliğim yoktu. Ancak son 10 yıl içerisinde aktif bir çalışma içerisine girdim. Önce hekim meclisi üyeliği görevini yürüttüm Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi temsilcisi olarak, 6 sene önce Onur Kurulu üyesi oldum. 2 yıl boyunca Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyeliği yaptım, 2016-2018 yılları arasında. 2018 Nisan ayı içerisinde de İzmir Tabip Odası'na başkan olarak seçildim. Ancak burada kişisel bir başarı değil ekip olarak konuşmak gerekiyor, biz her zaman hep birlikte bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Demokratik ve katılımcı bir hekim grubu olduğumuzu söyleyebilirim.

*Türk Tabipleri Birliği ülke gündeminden hiçbir zaman geride kalmıyor. Kendi politikalarınızı üretip sesinizi duyurma noktasında sürekli olarak çalışıyorsunuz. Birlik olarak eleştirinin çok fazla yapılamadığı bugünlerde cesareti nereden buuyorsunuz veya sizin bulduğunuz cesareti, kendi alanlarında sessiz kalmayı tercih eden sivil toplum örgütleri neden bulamıyor?

Biz uzun zamanlardan beri ekip olarak toplumcu hekimlik adına çalışan bir grubuz. Zaten Türk Tabipleri Birliği içerisinde de uzun yıllardır bu grubumuz hakim. İzmir'de bir süre var olamadık ancak son dönemde yönetimimizle Türk Tabipleri Birliği ile eşgüdüm halinde çalıştığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Türk Tabipleri Birliği çok önemli bir meslek örgütü. İçerisinde meslek gruplarının, 65 tane Tabip Odası'nın olduğu bir birlik. Birçok sorun var üzerine çalışıp konuştuğumuz; ancak biz yalnızca hekim sorunlarıyla ilgilenmiyoruz. Hekimler olarak toplum sağlığı sorunları üzerine de çalışıyoruz. Yaptığımız açıklamaların da bir bölümü bununla ilgili oluyor, halkın sağlığa ulaşımıyla ilgili yani. Sağlığın belirleyicileri çok fazla. Yalnızca fiziksel değil, yaşanan toplumsal ve psikolojik olayların da tam anlamıyla birey sağlığını etkilediğini söyleyebiliriz. Biz Türk Tabipleri Birliği olarak hekimlerin meslek örgütüyüz; Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, barolar ve diğer sendika, hak örgütleriyle birlikte toplum sağlığının korunması ve daha demokratik bir Türkiye için çalışıyoruz. Gücümüzü örgütlülüğümüzden ve birlikteliğimizden alıyoruz. Bireysel değil hep birlikte hareket ediyoruz.

'Sağlıkta şiddet, sağlıkta dönüşümün sonucu'

*Sağlıkta şiddet konusu son yılların en çok tartışılan konularından biri. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet konusunda gerekli önemler alınıyor mu yoksa sağlık çalışanları kendi haline bırakılmış durumda mı?

Sağlıkta şiddet, sağlıkta dönüşüm adı altında uygulanan politikaların bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Hastanelerde var olan hasta ve iş yoğunluğu, hizmet talebinin artması ve bu talebin hastalar tarafından yeterli şekilde karşılanamadığı düşüncesi şiddeti doğuruyor. Aynı şekilde fazla iş yükü ve angaryalarla karşı karşıya kalan hekimlerde de zaman zaman bir tükenmişlik söz konusu olabiliyor.

*Uzun yıllardır hekimlik görevini yürüyorsunuz. Mesleğe başladığınız yıllarla bugünü karşılaştırdığınız zaman ne gibi farklılıklar olduğunu görüyorsunuz?

İş yükümüz kesinlikle çok fazla. İşimiz hiçbir zaman hatta eve gitsek bile bitmiyor. Radyoloji özellikle bütün kliniklerin işlerinin toplandığı alan olduğu için bunun da etkisiyle iyice iş yükü anlamında bir artış oluyor. Buranın fazla yoğun olması, hekimlerde de işimi bitiremedim tarzı bir vicdani yükümlülük oluşturuyor. Ancak iş hiçbir zaman bitmiyor. Her meslek grubunda olduğu gibi sağlık çalışanlarının ve hekimlerin de bir dinlenme ve tatil yapma hakkı var. Ancak şu anda uygulanan politikalarla tatil yapabilen hekimlerimiz de yok. Çünkü parçabaşı ödemeler var; yani performans sistemine dayalı şekilde maaş ödemeleri yapılıyor. Yaptığınız iş kadar para kazanıyorsunuz. Yapılan tatiller maaşları neredeyse yarı yarıya indiriyor, bu sebeple bu sistem içerisinde bir çarkın dişlisi olarak çalışan hekimler kendi gelirlerinin düşmesini engellemek adına tatil bile yapamaz durumdalar. Çünkü eğer tatile çıkılırsa gelirlerin neredeyse yarısı azalmış oluyor.

Aynı şekilde aile hekimliğinde de performans sisteminde bir benzerlik söz konusu. Yani uygulanan bu politikalar hem hekimleri bir çıkmaza sürüklüyor hem de hastalar sağlıkta nitelikli bir hizmete ulaşamamış oluyorlar. Özellikle acil servisler katkı, katılım paylarının olmadığı yerler ve bu sebeple acil servislerde çok yığılma oluyor. Hastalar muayene olabilmek için normalde polikliniklere gelip normal hastanede 8 lira, üniversite hastanelerinde daha yüksek bir katkı payı ödüyorlar. Vatandaşlar bazen bu parayı ödememek için, bazen vakit olmadığı için, bazen de gerçekten acil sağlık sorunlarından ötürü acil servislere geliyor. Bu yüzden acil servislere başvuru çok yoğun oluyor. Bu yoğunluktan kaynaklı da en çok şiddetin olduğu yerler acil servisler. Acil servislerde şiddete karşı önemler alınmaya çalışılıyor ama bunlar geçici önlemler kalıyor. Yani güvenlik personellerinin varlığı ile çözülecek işler değil.

Bizler sağlık çalışanlarına yönelik şiddette uygulanan cezaların bir parça caydırıcı olması gerektiğini yani arttırılması gerektiğini düşünüyoruz. Türk Tabipleri Birliği'nin sağlık çalışanlarına yönelik şiddet uygulayan kişilerin cezalarında daha önce yaptığı iki yıldan az olmamak üzere, 2 yıldan 4 yıla kadar bir tutukluluk istemi vardı. En son yapılan yasada böyle bir şey ne yazık ki göremiyoruz. Kesin çözümler yerine birtakım göz boyama maddeleri konulmuş durumda. Mesela sağlık çalışanlarına karşı bir şiddet uygulayan kişi gözaltına alınınca kolluk kuvvetleri değil savcılık tarafından serbest bırakılacak gibi maddeler söz konusu. Ama ceza sürelerine yine değişikliğin getirilmediğini burada görebiliyoruz. 15 Kasım'da da bu yasa geçti. Şiddetin yanı sıra meslektaşlarımızı ve meslek örgütümüzü yakından ilgilendiren başka maddeler de bu yasanın içerisinde bulunuyor.

'Kamu kurumlarında mobbing var'

*Sağlıkta şiddetten sıkça söz ediyoruz. Peki sağlık çalışanlarına yönelik bir mobbing de söz konusu mu?

Sağlık çalışanlarına yönelik mobbing var. Mobbing her düzeyde karşımıza çıkıyor ve mobbinge uğrayan kişinin tükenmişlik yaşamasına zaman zaman sebep olabiliyor. Burası bir üniversite hastanesi ama devlet hastanesi yani kamu kurumlarında, aile hekimliklerinde baş hekimlerin direkt Sağlık Bakanlığı ile doğrudan çalıştığı yerlerde mobbingin daha çok görülmesi söz konusu. İl, ilçe sağlık müdürlüklerinin meslektaşlarımıza yaptığı bazı baskılar var. Yıldırmaya çalışma gerçekleşiyor. Performans sistemi içerisinde negatif performans dediğimiz bir şey var, burada bir çeşit maaş kesintileri gerçekleştiriliyor.

*ALO 184 SABİM (Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi) Hattı'nın kaldırılması ile ilgili bir talebiniz vardı. Hat kapatıldı mı veya sizin hâlâ kapatılması yönünde bir talebiniz var mı?

Önemli bir problem bu hat. Hastalar tek yönlü şekilde şikâyetlerini oraya iletiyorlar. Şikâyet üzerine herhangi bir savunma yapılmadan dayatma olarak hekimlerin aleyhine kullanılabiliyor. O yüzden kaldırılması talebimiz hâlâ mevcut; ancak şu anda bir çalışma olmadığını görüyoruz. Yeni yasa içerisinde de bununla ilgili bir değişiklik yok.

*İzmir Tabip Odası'nın kurmuş olduğu, ucunda 7-24 çalışan avukatların olduğu bir danışma hattı vardı. Tüm hekimler bundan haberdar mı? Gelen çağrılar en fazla neyle ilgili?

Sadece şiddet değil tüm sosyal, idari sorunlarda da aranabilecek bir danışma hattı oluşturduk. Ucunda avukat arkadaşlarımız var, hızlı çözümler bulmaya çalışıyoruz bu hatta ulaşan hekim arkadaşlarımızın sorunlarına. En fazla çağrıyı yine şiddet üzerinden alıyoruz diyebilirim. Birtakım idari sorunlar ve mobbinglerle ilgili de hattımıza danışmak için hekimlerimizden telefon alıyoruz. Gittiğimiz her yerde hekim arkadaşlarımıza bu hattan bahsediyoruz, o yüzden İzmir'de duyurusunu yapabildiğimizi düşünüyorum. 7-24 ulaşılabilir bir hatla meslektaşlarımızın sorunlarını çözmeyi hedefliyoruz.

'Şehir hastaneleri savurganlık'

*Şehir hastaneleri ile ilgili ne düşünüyorsunuz? İzmir'de hangi hastanelerin kapanarak şehir hastanesine katılacağı belli oldu mu? İzmir Şehir Hastanesi'nin yatak kapasitesi şu anda İzmir'de var olan hastanelerin yatak kapasitesine göre ne kadar fazla olacak?

İzmir'de Bayraklı'ya yapılan bir hastane var. 2020'de İzmir Şehir Hastanesi'nin açılacağı söyleniyor. Şimdiye kadar da Türkiye'de açılan toplam 8 şehir hastanesi var. Şehir hastaneleri şehrin dışına yapılan çok büyük dev sağlık kuruluşları. Bu yapıların planlanmasında çok özenilmemiş, boş alanlar bırakılmış. Hasta başına düşen metrekare dünya standartlarının çok üzerinde ve bu anlamda bir savurganlık yapıldığı söylenebilir. Yatak kapasitesi anlamında da bu hastanelere baktığımız zaman İzmir'de şu anda var olan bazı hastanelerin oraya taşınacağını biliyoruz. Henüz net olmamakla birlikte Bozyaka Devlet Hastanesi, Tepecik Devlet Hastanesi, Alsancak Devlet Hastanesi'nin isimleri taşınacak hastaneler içerisinde geçiyor. Biz şunu biliyoruz ki toplamda 60-70 kadar bir yatak kapasitesinde artış olacak. Toplamda 2 bin yataklı olarak planlanıyor İzmir Şehir Hastanesi ama bazı hastanelerin oraya taşınacağını düşünürsek ciddi anlamda kapasite artışı olmadığını görebiliyoruz.

Biz şehir hastanelerine Türk Tabipleri Birliği olarak karşıyız. Çünkü bunlar devletin yap işlet devret modeline göre tasarlanıp hizmete sunulan yapılar. İleriye doğru 25 yıllık bir borçlanma söz konusu. Şu anki krize rağmen bu hastanelerin borçları dövizle ödeniyor; köprülerin, otoyolların olduğu gibi. Devlet kendi arazisini bir şirkete veriyor ve o şirket orada o hastaneyi kurduktan sonra şirkete devlet tarafından kira ödeniyor. 25 yılın sonunda devlete geçme hakkı var. Fakat bunun yanında da hastanenin içerisinde yardımcı sağlık alanları, hizmeti kapsayan tüm alanlar mesela temizlik, sterilizasyon, otopark, yemek... hepsi aynı şirkete bağlı olarak bu hastaneler içerisinde çalışmalarını gerçekleştirecek. Yani devlete kiralanacak. Bu bütçemize getirilen ağır bir yüktür. Hastaneyi devlet kendi olanakları ile yapmış olsaydı, birkaç yıl içerisinde bitirmiş olabilirdi.

Hekim Meclisi kuruldu

*Sağlıkta şiddet torba yasasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yasa görüşmeleri sırasında biz hemen hemen her yerde kendi açıklamalarımızı yaptık, sesimizi çıkarmaya çalıştık. Yasa içerisindeki önemli maddelerden biri, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile işlerinden çıkarılan meslektaşlarımızın SGK anlaşmalı herhangi bir sağlık kuruluşunda çalışamamaları ile ilgili. Bu çok büyük bir haksızlık. Zaten kamudan atılmaları da herhangi bir yargılama olmadan yapılmıştı. Üzerine birde çalışma konusunda engellerin getirilmeye çalışılması tamamen siz aç kalın demekten başka bir şey değildi. Ona çok itiraz geldi ve o madde kaldırıldı.

Bir de güvelik soruşturmasına takılarak mesleğine başlayamayan yeni mezun hekim arkadaşlarımız vardı. Onların da kamu ve özelde muayenehane dahil olmak üzere 600 gün hiçbir iş yapmamaları konuşuluyordu. Neyse ki oda 450 güne indirildi, süre sonunda hekim arkadaşlarımız çalışma fırsatı bulabilecekler. Hatta bu arada bir miktar para ödenmesi ve bu sürenin ödeme karşılığında ortadan kaldırılması gibi şeyler de konuşuluyordu, o da kaldırıldı. Çok büyük itirazlar geldiği için hatta bir gecede tasarının içine daha girmeden çıkarılmış oldu. Tabii ki bunlar birer kazanım değil ancak bir nebze iyileştirme olarak söylenebilir. Bizim isteğimiz gerçek bir soruşturma ve yargılama almamış herkesin işine devam etmesi yönünde. İş güvencesi, gelir güvencesi olması. Oysaki bu şekilde bir yargılama bile olmadan işten atma hatta daha sonrasında çalışmalarını kısıtlama gibi durumlarla da karşı karşıya kaldık. Güvenlik soruşturmasına takılan arkadaşlarımız da, gerçek bir soruşturmaya uğramadan duyuma dayalı ihbarlarla bu soruşturmadan geçemediler. 450 günün sonunda da kamuda çalışma hakkına sahip olamayacaklar. Özel sektörde bu durum işe yaramış durumda. Çünkü bu uygulamalar özel sektörde çalışanların gelirlerini düşürecek, güvencesini azaltacak. Hatta bu konuyla ilgisi olmadan çalışanların da gelirlerini düşürecektir. Özel sektöre ve sermayeye yaramış bir uygulama olarak düşünebiliriz.

*24 Haziran seçimleri öncesinde Türk isminin Tabipler Birliği'nden çıkarılması konuşuluyordu, sonradan bu konu hiç açılmadı. O süreci anlatabilir misiniz?

Bu mesele sadece Türk isminin çıkarılması değil kurumları bir bakıma kamunun gözünde değersizleştirmeye çalışmak anlamını taşıyordu ancak herhangi bir şey olmadı. Gündemde de görünmüyor. Ama esas hedeflerini yeni yasa içerisinde de gösteriyorlar, bunlarla ilgili maddeler var. Mesela hekimler ikinci bir iş yerinde çalışmak istedikleri zaman Tabip Odaları'na başvuru yapıyorlardı. Bu yetkiyi aldılar. İkinci iş yeri için artık Sağlık Bakanlığı'ndan izin alınması yeterli olacak. Bu durum bir bakıma denetim mekanizmalarını bizim elimizden almaya çalışmak olarak da değerlendirilebilir. Çünkü biz hekimlerin çalışma koşullarına, mesai saatlerine de dikkat ediyoruz.

Biz İzmir Tabip Odası olarak her zaman meslektaşlarımızla bir arada olmaya ve bir şeyler üretmeye çalışıyoruz. Geçen hafta Hekim Meclisi'ni açtık ve ilk toplantısını yaptık. Bu mecliste aile hekimlerinin, özel sektördeki hekimlerin, meslektaşlarımızın her alandan sorunlarını odaya taşımaya çalışıyoruz. Biz birimleri geziyoruz sorunları anlamaya, dinlemeye çalışıyoruz; ancak bu da iyi bir uygulama olacak diye tahmin ediyoruz. Bize gelecek sorunlara birlikte çözümler üretmek istiyoruz. Bu arada sosyal etkinliklerimiz de var, hekim arkadaşlarımız sosyal faaliyetler konusunda çok istekliler. Bizler de meslek odası olarak çeşitli etkinlikler düzenliyoruz.