Nostaljik tribün fotoğraflarını incelediğinizde tribünleri dolduran kitlenin kadınlı erkekli, adeta baloya gidercesine özenilmiş kıyafetleri ile tribünleri hınca hınç doldurduğunu gözlemlersiniz. Orada olmak sanki bir ayrıcalık gibidir. Bu dönemlerde tribünler toplu tezahürat yapmaz, güzel hareket ve golleri alkışlarlarmış. Daha yakın tarihe geldiğinizde ise tribünde neşe, şaka vardır. 80'li yıllar öncesi ve civarında 'Ya ya ya, şa şa şa, bizim takım çok yaşa' gibi sloganlar samimiyeti hissettirir. Karşı takıma sataşmalar bile naiftir. 'Fener, fener dünyayı yener, Galataya gelince fıs diye söner'. Tribünlerde babalar, oğullar vardır. Kafalarda kartondan tuttuğu takımın şapkalarını giymek vazgeçilmez tribün alışkanlığıdır. Alsancak Stadı'nın balkon tribünü merdivenlerinde Karşıyaka ve Göztepeli taraftarların bayraklarıyla yan yana bilet kuyruğunda beklemeleri olağandır. O günden kalan fotoğraflara biraz baktığınızda insanların göz bebeklerinin güldüğünü ayırt edebilirsiniz. İnsanlar orada olmaktan mutludur. Bir şeyleri sevebilmenin hazlarını yaşarlar.
Ya bugün? Tribünlerin her geçen gün boşaldığı günleri yaşıyoruz. Türk futbol tarihi boyunca taraftarının her zaman fazlalığı ile övünen Fenerbahçe'nin Avrupa Kupası maçlarında bile tribünler boş, soluk ve heyecansız. 80'li yıllarda oynanan İzmir derbisinde tribünleri 80 bin kişi doldurabiliyorken, geçen hafta oynanan aynı ligin İzmir derbisinde koca Atatürk Stadındaki seyirci sayısı sadece 2500. Ya stada gelenler? Bugün artık iki rakip taraftarın aynı bilet kuyruğunda bayraklarıyla sıra beklemesini hayal etmek bile olanaksız. Sokakta insanlar ne kadar birbirinden nefret ediyorlarsa, tribünlerde de insanlar birbirinden o kadar nefret ediyorlar. Sokaktaki adamın öteki olarak değerlendirdiği kişiye, siyasetteki kişinin başka partiden birine tahammülü ne kadar yoksa tribünlerdeki taraftarın da başka bir renge, başka bir takımın sembolüne tahammülü yok.

1900'lü yılların ilk yarısında takım elbiseyle maça gelenler yerlerini 80'li yıllarda günlük hayat kıyafetlerine bırakırken, bugün tribün fotoğraflarına baktığınızda gözlerinde öfke, alkol ya da madde etkisinde olduğu her halinden belli üstleri çıplak sanki bir savaşın ortasında yer alan insan tiplemeleri ile dolu. Artık tribünlerde değil diğer takım taraftarları, tuttuğu takımın taraftarları içinde ayrı bir gruba dahil olanlar bile düşman. Rakip takım tribünleri ile olan kavgalar kadar aynı tribünde çıkabilecek kavgalar da sıradan bir maç izleyicisi için tehdit.

Katılımdan uzaklaşan, üretme beceriksizi, birey olmayı başaramayan bir toplum kendi hayatları hakkında karar vermede sadece lider gördüğü şahsiyetlere biat ederken, o şahsiyetlerin yaptığı her türlü hatayı analiz edip, yargılayamıyorken, tribünlerde de benzer bir durumun olması olağandır. Bir arada olabilmenin en kolay yolu, ortak düşmanlar üretebilmektir. Ama bu düşmanlık ve öteleştirme mutluk getiriyor mu, onun için o eski resimlerdeki insanların gülen insanların gözlerinin içine bir daha bakın.