Tren yolculuğunu sever misiniz? Hele buharlı trenlerle yapılan yolculuklar unutulmaz anılar ve güzelliklerle dolu olmalı ki bu yaşıma karşın yaşam portföyümüzde bayağı yer tutmakta. Affınıza sığınarak kendimden söz edeceğim. Gözünüzün önüne getirin bir kez, 1955 yılındayız. Basmahane Garı'ndan Kurtalan vagonundaki yerimi aldıktan sonra 10.33'te hareket edip Afyonkarahisar'da gece saat 24.00'da İstanbul Haydarpaşa'dan gelen Kurtalan Posta Treni'yle mülaki - demiryolculukta buluşma tanımı için kullanılırdı - oluşumuz ve o katara eklenerek taa Siirt Beşiri'ye kadar vagon değiştirmeksizin iki buçuk günü aşan süreyi tren yolculuğunda geçirişimiz hiç aklımdan çıkmıyor. Ne dersiniz, unutulabilir mi? O zamanlar 15 yaşında olmalıydım, belki üç dört ay fazlasıyla. Düşünmek gerekir, şimdilerde aynı yaştaki kaç kişi bu yolculuğu göze alabilir?

Ama kulağınıza fısıldayarak söyleyeyim, ben bu yolculuğumda yaşadıklarımı zaman zaman değerli yazarımız Attila İlhan'ın "Abbas Yolcu" adlı kitabında yazdıklarıyla özdeşleştiririm. Hiç unutmam, o kitabı okumaya başladığımda, "Allah Allah, ben bunları bir yerlerden anımsıyorum" diye düşünmüştüm. Örneğin o kitapta Ulukışla İstasyonu'ndaki olanlardan söz edilmekte, nasıl olmasın ki o Ulukışla İstasyonu Anadolu karasının belki de son noktasıdır. Sonrasında Pozantı ve Çukurova gelecektir.
***
Tren ve tren yolculuğu yüce Atatürk'ümüzün yaşamında da önemlidir. Atamızın en güzel fotoğraflarının vagon pencerelerinde ya da restoran bölümlerinden ve dahası istasyonlardan bize armağan kaldığını hatırımızdan çıkarmayın.
Demek ki geçmişin belki de tek ulaşım aracı olan trenin bizlerin de yaşamımızda çok önemli yer tuttuğunu göz ardı edemeyiz. Öte yandan, banliyö trenlerdeki vagonlardan tutun 3., 2. ve 1. mevki kompartımanlardan oluşan vagonları, yataklı ve yemekli vagonları nasıl unutabiliriz? O günleri yaşayanlar anımsarlar vagon restoranlardaki yemek çeşitleri ve lezzeti yanında servis hizmetlerinin kalitesi dillere destandır. İstanbul'un ve belki de Avrupa başkentlerinin en seçkin restoranlarıyla yarış edebildiği de söylenmektedir.
***
Bunları neden mi yazdım? Pazar günü Çorlu İlçesi Sarılar Köyü'nde yaşanan tren kazası hepimizin yüreğini burktu. Saat 17:00 civarıydı, Edirne'den 362 yolcusu ve 6 personelle hareket eden tren İstanbul'a gidiyordu ama ulaşamadı. Ülkemizin en feci tren kazalarından biri bizleri acılara boğdu. Oysa bizler özellikle son yıllarda bu tür tren kazalarını sıkça yaşamaktaydık.
Anımsamaya çalışın. Yüksek Hızlı Tren (YHT) hevesiyle hızlandırılmış treni gündeme getiren TCDD alt yapısı tamamlanmamış yolda (Pamukova) ülkeye 36 kişinin ölümüne neden olan bir kazayı yaşatmıştı. Asıl sorumlular milletvekili ya da bakan olurlarken iki makinistimiz galiba on yıl sonra sonuçlanan mahkemede bir ila üç yıl arasında hapisle cezalandırılmışlardı.  
Zaten unutulmasın; demiryolları, cumhuriyet tarihimizde belirli bir dönem önemsenerek geliştirilmişse de sonraları unutulmuşçasına bir kenara bırakılmışlardır.
Belki de dünyadaki gelişmelere bağlı olarak YHT için bazı girişimlerde bulunulmuş, eksiklikleri olsa da sonunda Ankara ile İstanbul arasında YHT hattı oluşturulmuştur. İktidar partilerinin propaganda konuşmalarında çokça dile getirilmekle birlikte söylenenler proje olmaktan öteye gidememiş görünmektedir. Nitekim çokça dile getirilen İzmir - Ankara YHT'i on yılı aşkın bir zamandır sonlandırılamamıştır. Haydi gelin de Cumhuriyet hükümetlerinin o günlerin kısıtlı olanaklarına ve aşılmaz doğa koşullarına karşın altı senede tamamladıkları Sivas- Erzurum demiryolundaki heyecanı anımsamayın ve aramayın.
Peki, yalnızca yapım isteksizliği mi gündemdedir? Keşke onunla kalsaydı. Bakınız, TCDD diye adlandırılan kurumdaki vurdumduymazlık ve ihmal zihniyeti dillere destan olacak seviyededir.
Çorlu'daki kaza yerinde çekilen resimleri gazetelerde ve TV'lerde görebildik. Metrelerce toprağın kayarak travers ve rayları boşlukta bırakmasına başka bir ülkede rastlayabilir misiniz? Böylesi bir mühendislik ihmalini başka ülkelerde görmek olası mıdır? Varın ötesini siz düşününüz. Üstelik bu haziran ayında menfezin ön bölümünde istinat duvarı yapılmasına dair karar ödeneksizlik nedeniyle gerçekleştirilmemiş. O halde buna benzer nice ihmaller vardır kim bilir?

Şimdi sizlere kaza günlerindeki Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Ahmet Arslan'ın kaza sonrası söylediklerinden bölümler yansıtacağım. İnanın bir lise öğrencisi de farklı konuşmazdı. "Elbette bir  eksiklik varsa ortaya çıkacaktır; ancak şunu ifade etmeliyim bu tip projelerde belli yıllara sari yapılan teknik kontroller, geometrik kontrolleri var. En son yılda bir kez yapılması gereken kontroller nisan ayında, yakın bir zamanda yapılmış. Yol boyunca tren teşkil elemanlarımız ve şeflerimiz kontrollerini yapar, ilgili mercilere bildirir. 8 Temmuz'da 10.40 itibarıyla yedi trenimiz bu yolu kullanmıştır ancak daha sonra 14.20 ile 15.10 arası metrekareye saatte 32 kilogram yağmur düşmüş, bu da oradaki menfezde olağanüstü şişmeye, zira zemin sürekli aldığı yağış nedeniyle suya doygunluk nedeniyle olağanüstü şişkinlik olmuş. Tren raylarıyla menfez arasındaki malzemeyi götürmesi sonucu boşluk oluşturmuş, tren raydan geçtiği sırada zira raylar, traversler normal yoldaki gibi gözükmüş, makinistler tarafından görülme şansı yok. Lokomotif hattan geçtikten sonra oradaki boşluk anlaşılmış, lokomotif ve birinci vagon yoldan çıkmadan devam etmiş, birinci vagon dray etmiş yani yoldan çıkmış ancak mevcut pozisyonunu korumuş, diğer vagonlar menfezi geçmekle yan yatmışladır."  
Tahmin ettiğim kadarıyla bu kazada da gerçek anlamda suçlu bulunamayacak belki de bir ya da iki gariban sorumlu tutularak olay kapatılacaktır.
Kazada ölenlere tanrıdan rahmet, yakınlarına sabır; yaralı olanlara da acil şifalar diliyorum.
Esenlikle kalınız...