Haber Ekspres'te, son dört pazardır kaleme aldığım "Şairlerim" başlıklı yazılarımı şimdilik noktalıyorum. Elbette; söz konusu yazılarımda yapıtlarından hareketle söz ettiğim dört şairin dışında da epey içselleştirdiğim şairim var. Tadımlık olsun, diye dördünden söz ederek bu haftaki yazımda bir yere gelmeye çalışacağım.
             
Şairlerden söz ederken Truman da nereden çıktı, değil mi? Truman hiçbir yerden çıkmadı, o hep vardı! Öncelikle Truman kim? Trump'tan önceki ABD başkanlarından.
O halde buyurun şölene!
             
Üç kıtanın egemeni Osmanlı İmparatorluğu'nun, 1900'lü yıllara gelindiğinde yorgun düşüp yıkılmasından sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Bağımsızlık Savaşı vererek kuruluşunu ilan eden Cumhuriyet'in hedefi, Batı uygarlığıdır. Ancak savaşlardan çıkmış perişan Anadolu'nun geri kalmışlık zincirlerini kırıp atması için gereken koşullardan birisi eğitimdir. Köy ve köylü ağırlıklı toplumun eğitimi ve geliştirilmesi bu bağlamda kaçınılmazdır. Aslında Batı da, köy ve köylünün eğitimi ve geliştirilmesi konusunda 19. yy.'a uzanan bir tartışmanın içerisindedir. Bu tartışma Osmanlı'nın da gündeminde yer almış olup, süreç 2. Meşrutiyet Dönemi'ne değin uzanır. Yeniden canlanması, Kurtuluş Savaşı yıllarında, Mustafa Kemal Paşa'nın konuya yaklaşımı sayesinde olmuştur. Mustafa Kemal, Türkiye'nin gerçek sahibinin Türk köylüsü olduğunu, köylülerin tarih boyunca büyük özverilerde bulunduğunu her defasında dile getirmiştir. Ardından gelen Genç Cumhuriyet Hükümetleri tarafından, Gazi'nin bu görüşlerinden hareketle gerçekleştirilen devrimci atılımlardan birisi de Köy Enstitüleri'nin kuruluşu olur.
             
Ama...
              
Ama bağımsızlığını Kurtuluş Savaşı vererek elde eden Tük Ulusunu emperyalizm asla rahat bırakmamış, sinsi oyunlarını yerli işbirlikçileriyle her zaman sahneye koymuştur. Bu oyun bugün de sürmektedir, diyerek yakın geçmişe yeniden dönelim:

İkinci Dünya Savaşı öncesi "büyük devlet", sayıca çoktur. Ancak savaş sonrası büyüklerin çoğu tarihe karışır; kala kala iki güç kalır. ABD ve SSCB. Diğer tarihe karışan devletler ya ABD'nin ya da SSCB'nin güdümüne girerler ve kutuplaşma keskinleşir.
              
Truman bu aşamada sahneye çıkar; savaş sonrasının liderlerinden birisi SSCB'de Stalin ise, ABD'de de Roosevelt'in yerine geçen eski senatör Truman, Harry S. Truman olur. Yıl 1945'tir. Ve savaş sonrası iki süper güç arasında kıyasıya rekabet başlar. Avrupa ülkeleri Polonya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Arnavutluk SSCB'nin güdümünde komünist ülkeler safında yer alırlar. Sonra Çekoslavakya da bu ülkeler arasına katılır.
               
Peki, ABD ne yapacaktır? Demirperde adı verilen komünist ülkelerin sayıca artmasını önlemek ana ereğidir. Nitekim ABD, SSCB'nin başı çektiği komünist bloğa karşı ceberut yüzünü göstermekte gecikmez ve McCarthy Dönemi o yıllarda filizlenir. Bunun ötesinde tüm sanat disiplinlerinden yararlanmayı da geri bırakmaz. Kitaplar yayımlanır, filmler çekilir, tiyatro oyunları sahnelenir.
               
Bu propaganda yağmurunun uğradığı ülkelerden birisi de emperyalizme karşı Bağımsızlık Savaşı vermiş olan Türkiye'dir! İşte Truman Doktrini bu dönemde ortaya çıkar; Yunanistan ve Türkiye'ye yardım öngörülmektedir. Truman Doktrini, Başkan Truman'ın, 1947 yılının 12 Martı'nda, Kongre'de okuduğu konuşmasının adıdır. Bu, Türkiye için ne ifade etmektedir? Sovyet tehlikesine karşı bize verilecek Amerikan yardımı ve desteğinin belgesi olmasını ifade etmektedir. O sıra SSCB'nin Avrupa yayılmacılığına karşı ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkelerle Almanya, Avusturya, İtalya'nın kendi işgalinin altındaki bölgelerine yardım yapmaktadır.
               
Kongre Üyeleri; ABD'nin, Yunanistan ile Türkiye gibi iki kıyı ülkeye de benzer yardımı yapması gündeme geldiğinde buna karşı çıkarlar. Başkan Truman ise bunu zorunluluk olarak görmektedir. Truman, lider konumundaki Kongre Üyelerini Beyaz Saray'da toplar. İkna etme çabasını sürdürmektedir. Bu gizli bir toplantıdır. Emekli generalken Truman'ın Dışişleri Bakanı olan Marshall, bu gizli toplantıda konuşur. Sıkıcı ve kuru konuşması senatörlerin liderlerini ikna etmeye yetmeyince bu kez kürsüye yardımcısı Dean Acheson çıkar. 50 yaşındadır. Hukukçudur. İyi yetişmiş bir politika teorisyeni, aynı zamanda genel kültürü geniş birisidir. Giyim kuşamı yerindedir. Saçı bıyığı bakımlıdır. Konuşmasının dışında görünüşü, hal ve tavırlarıyla da etkileyicidir. Kürsüde; senatörlere, komünizm tehlikesinin gittikçe büyüdüğünü söyler. Gidişin böyle sürmesi durumunda, yakın gelecekte, SSCB, dünya genelinde mutlak üstünlük kurmuş olacaktır. Konuşmasının bir yerine, "Roma'yla Kartaca'nın karşı karşıya geldiği günlerden beri dünyada böylesi bir güç kutuplaşması görülmemiştir" tümcesini yerleştirir. Yapılması gerekenleri tane tane sıralar. Beyaz Saray'a, Truman'ın projesini reddetme kararıyla gelen Cumhuriyetçi senatörler, Dean Acheson'un konuşmasından sonra konuya başka bakmaya başlar olmuşlardır. Kafalarına şu yerleşir: "Sovyet tehdidi altındaki ülkelere yardım etmek, Amerika'yı savunmakla eşanlamlıdır!"
    
Proje kabul edilir. Dolayısıyla, Yunanistan ve Türkiye'yi komünist blokun şerrinden korumak için 400 milyon dolarlık ekonomik yardım paketi Amerikan Kongresi'nden geçer.
    
Evet, komşumuz Yunanistan ile Türkiye diğer Avrupa ülkeleri gibi bir anda Marshall Planı'nı öven broşür, afiş, kitap, film yağmuruna tutulur. Paranın gücüyle propaganda artık her zeminde kullanılır olmuştur.