Ali Budak-EBSO'nun Polonya-Varşova gezisi esnasında şehrin güzelliklerini ve tarihini akıcı ve kurallı Türkçesiyle anlatırken dikkatimi çeken Michael Dabrowski ile konuşmaya başlayınca Türkiye'de 16 yıl yaşadığını öğrendim. Dedesinin sorun yaşaması nedeniyle babasının komünist rejimden kaçmak zorunda kaldığını söyleyen Dabrowski, 'Babam, Ankara'ya yerleşmiş. 16 yıl Ankara'da yaşadım. Kendimi iki ülkenin kültürüne de ait hissediyorum. Hala yerleşemedim. Göçebe olarak hayatımı iki ülke arasında yaşamaya çalışıyorum' dedi. Dabroswki ilerde İzmir veya Fethiye'ye yerleşmeyi planlıyor.

Polonya'daki komünist rejimle dedesinin anlaşamamasından dolayı babasının işsiz bırakılması üzerine tanıştığı arkadaşı sayesinde ailecek Ankara'ya yerleştiklerini belirten tercüman Michael Dabrowski ile Varşova turunda tanıştık. EBSO'nun Varşova'da düzenlediği ve İzmir iş dünyasıyla Polonya iş dünyasını bir araya getirdiği toplantıda kafileye tercümanlık hizmeti veren aslen Polonyalı ancak kullandığı akıcı ve kurallı Türkçesiyle dikkat çeken tercüman Michael Dabrowski ile Ankara'da geçirdiği 16 yılı, bu süreçte yaşadıklarını, yeniden Polonya'ya taşınma nedenlerini ve özellikle İzmir'i çok sevmesini konuştuk.

*Babanızın Polonya'daki komünist rejimden Ankara'ya kaçtığını, sizin de 16 yıl Türkiye'de yaşadığınız bilgisine ulaştım. Bu konuyu anlatabilir misiniz?

Evet, öyle bir durumum var. Üç yaşında iken ailem tesadüfen Polonya'dan Ankara'nın Altındağ semtine yerleşti. 1986 yılında Polonya'da komünist rejim olduğu dönemde dedem bu rejimle anlaşamıyor. Dedemden kaynaklanan bu sorun babama (Wojciech Dabrowski) yansıtılıyor. At antrenörlüğü yapan babam müsabakalardan red ediliyor. Bir yerde ekmeğini elinden alıyorlar. Uluslararası müsabakada Türkiye'den katılan Mete Böke adında biriyle tanışıyor. Onunla konuşmalarında bu sürecini anlatıyor. Mete Böke de babamın Türkiye'ye gelmesini ve Türkiye'de Dresaj biniciliğini başlatmak istediklerini söylüyor. Bu da babamın ilgisini çekiyor. Babam o biniciliği çok iyi biliyor ama Türkiye'de o dönemde bu hiç bilinmiyor. 1986 yılında 3 atla yola çıkan babam 2 haftada Türkiye'ye ancak gidebiliyor. Bu yolculuk gayri resmi olarak yapılıyor. Kaçak yollardan gidiyor ve bir yer bilmediği için yaklaşık 2 hafta sonunda Ankara'ya ulaşıyor. Gittikten sonra insanlarını ve Türkiye'yi çok beğeniyor. Sonra kaçak yollardan yine geri geliyor ve annemi (Anna Dabrowski) ve beni de alıp Türkiye'ye doğru yeniden yola çıkıyoruz. Bu sıkıntılı süreçleri bir şekilde hiçbir sorun çıkmadan atlatıyor ve Ankara'ya yerleşiyoruz. 1990'daki devir değişikliğine kadar da kesinlikle Polonya'ya dönemiyoruz. Zaten dönmeye kalksak, tutuklanacağız çünkü yasal olmayan yollardan yurtdışını çıktık. Devir değişimi oluyor ancak bizimkiler dönmek istemiyor. Çünkü Ankara'yı çok beğeniyorduk. 2000 senesine kadar da orada yaşadık. Polonya'ya tekrar dönüş olayım ise babamın iş durumlarının bitmeye başlaması ve üniversite eğitimimi Polonya'da almak istememden kaynaklandı. Warsaw School Of Economics'de Uluslararası İlişkiler okudum. Ailemle birlikte bu sefer resmi olarak eşyalarımızı tıra yükledik ve Varşova'ya taşındık.

*EBSO ile tanışma süreciniz nasıl oldu?

Tuna travel şirketinde rehber olarak çalışıyorum. Şirket olarak hem turistik hem de iş seyahatleri alanında hizmet veriyoruz. EBSO birkaç firmayla birlikte bizimle de iletişime geçti. Polonya'da gerçekleştirmiş olduğu programı için teklif istediler ve verdik. Teklif sonrasında ihaleyi biz kazandık. İlk kez tanıştık ve çok başarılı bir operasyon gerçekleştirdiğimize inanıyorum.

*İzmir'e geldiniz mi?

Türkiye'de zamanında tercüman olarak çalıştım. Türkçeyi iyi öğrendiğim için Türkiye'de Doğu haricinde tercüman olarak çalıştım. Gittiğim yerlerin bazıları da Ege'nin güzel şehirlerinden oluşuyor. İzmir, Muğla gibi şehirlerde kısa da olsa çalışma fırsatım oldu. İzmir'de Kordon'da yemek yiyip, rakı içmeyi çok seviyorum (gülüyor). İzmir'i gerçekten çok seviyorum. Özellikle şehre ve insanlarına aşığım. Çok güler yüzlü ve sıcakkanlı. İzmir'de bulunduğum süreçte hiçbir sorun da yaşamadım. İzmir, Avrupa ile özdeşleştirdiğim bir şehir. Çoğu yönden Avrupa'ya daha yakın olduğunu düşünüyorum. Bunun da temelinde insanlarınızın diğer insanların yaşamlarına gösterdiği saygı yatıyor.

*Türkiye'de ilkokul, ortaokul ve lise eğitimini tamamlayan biri olarak, ilerleyen yıllarda tamamen yerleşmeyi ve Türkiye'de yaşamayı düşünüyor musunuz?

Aslında bu şu an bile düşündüğüm bir durum. Ancak çeşitli durumlardan dolayı ilerleyen zamanlara bırakmak durumundayım. Çünkü burada bir ailem var ve ister istemez oturttuğum bir düzenim oldu. Şu an için sürekli gidip geldiğim için Türkiye'yi çok özleme fırsatım olmuyor. Özellikle İzmir ve Fethiye'yi ayrı seviyorum. Zaten Türkiye'ye yerleşme kararı aldığımda İzmir ya da Fethiye olacak. İkisinin de ayrı bir yeri var. Ayrı ayrı çok seviyorum. Bakalım hayat neler getirecek ve nasıl şekillenecek, ilerleyen zamanlarda göreceğiz. Kendimi hem çok şanslı hem biraz da şanssız biri olarak tanımlıyorum. İki farklı kültürün özelliklerini taşıyor ve ikisini de çok seviyorum. Kendime ne Polonyalı ne de Türk diyebiliyorum. Bu işte bir yerde göçebelik. Bu göçebelik duygusundan da bir türlü kurtulamam. Zaten dünyadaki bütün insanlar da biraz göçebe değil mi? Dünya, o kadar büyük ve farklı kültür, gelenek, yaşam biçimi, dil, din gibi zenginlikleri besliyor ki. İşte bu en büyük zenginliğimiz. Bu zenginliğin farkına vardığımızda, yaşamlarımızı daha da mutlu geçireceğiz. Ancak sürekli mutlu olacağımız yerleri aradığımızdan ne elimzde olanların değerinin farkındayız ne de göçebeliğimizin. Bu noktada her iki ülkede yaşamaktan çok mutluyum. İkisinden bir yeri seçmek zorunda olmam da hep mutsuz edecek. Ancak bunu da çözdüm. Şu an için Polonya'da yaşıyorum. Ancak zaman ilerledikçe, bu çok uzun da değil, Türkiye'ye yerleşeceğim.

*Siz, iki ülkede de gayet uzun sayılabilecek bir zaman yaşadınız. Bir deneyim edindiniz. Bu deneyiminizle Türkiye-Polonya kültürü, insanların yaşam şekilleri konusunda neler söyleyebilirsiniz. Birbirlerine çok yakın olduğunu düşünüyor musunuz?

Polonya ve Türkiye insanları birbirine çok benziyor. Dinleri ve kültürleri arasında bir benzerlik olmasa da mentalite olarak çok yakınlar. İki ülkede de insanlar oldukça sıcak ve çabuk iletişime geçebiliyorlar. Bundan dolayı da Türklerin buraya adapte olmasının çok kolay olacağını düşünüyorum. Zaten bunu son zamanlarda da çok görmeye başladık. Polonya'ya gelen Türk sayısında son zamanlarda oldukça önemli bir artış olmaya başladı. Erasmus Öğrenci Değişim Programı'nın da buna çok katkısı oldu. Polonya, en fazla 2'nci öğrenciyi Türkiye'den kabul ediyor. Bu da Türklerin özellikle öğrencilerin de ilgisinin çok olduğunu gösteriyor. Bunun da önemli bir gösterge olduğuna inanıyorum.

*İki ülkede de tercüman olarak hizmet vermenizin yanında turist rehberliği de yaptığınızı belirttiniz. İki ülkeyi de yakından tanıyan ve iyi bilen biri olarak turizm konusunda neler söyleyeceksiniz?

Türkiye'nin Doğu hariç bütün her yerini gezdim. Zaten rehberlik de yaptığım için benim için iyi bir fırsat oldu. En çok beğendiğim bölge ise Fethiye ve İzmir oldu. İklimi ve insanları bakımından kafama daha yakın olduğunu düşünüyorum. Özellikle Ege Bölgesi'ne karşı ciddi bir sevgi gelişti. Ufak şehirleri sevdiğimden de bu kaynaklanıyor olabilir. Ülke turizmine gelirsek, Türkiye'nin turistik alanları Polonya'yla gerçekten kıyaslanamaz. Zaten Polonya ile Türkiye'yi turistik olarak kıyaslamanın çok doğru olmadığını da düşünüyorum. Türkiye mutfağıyla da çok iyidir. Ancak Polonya da son 4 yılda turizm anlamında ciddi bir yükselişe geçti. Özellikle Krakow şehrinin 2000 senesinde en güzel eski şehri olan Avrupa kenti seçilmesiyle turizmde ciddi bir yükselme başladı. Bunun dışında Varşova da gece hayatıyla renk katıyor. Ancak ülke olarak bunu nasıl kullandığınız konusunda sorunlarınız olabileceğini düşünüyorum. Türkiye tarihi ve coğrafi güzellikleri bakımından bildiğim çoğu ülkeden daha iyi noktalarda ancak bunu pazarlayamadığınızı düşünüyorum. En önemlisi de bu değil mi? O kadar güzel alanlarınız var ama onları pazarlayamazsanız olmuyor. Öncelikle Türkiye'nin bu konuda çalışması gerekebilir.

*Türkiye'ye düzenli olarak gittiğinizi belirttiniz. Ailenizde bu konuda sizin gibi mi? Onlar da her yıl Türkiye'ye gelmeye özen gösteriyor mu?

Tabii ki, her sene ailem de ben de düzenli olarak Türkiye'ye gidiyoruz. Çünkü orası da bizim yuvamız oldu. Türkiye'de dostlarımız, arkadaşlarımız ve en önemlisi de anılarımız oldu. Bu anıları da silemeyeceğinize göre tazelemek adına sürekli gideriz. Bizimkiler yılda bir kere gidebiliyor. İşlerimden dolayı yılda 2-3 kere Türkiye'ye gidiyorum. Her gittiğimde de 15 gün ile 1 ay gibi bir süre kalıyorum. Yani bir ayağım sürekli Türkiye'de.

*Türkiye ve Polonya'nın birbirine yakın olduğundan söz ettiniz. Peki, ekonomik olarak bir anlaşma olacağını düşünüyor musunuz? Bu alanlardaki tecrübelerinize göre yorumlayabilir misiniz?

İki ülke arasında çok ciddi bir potansiyel var. İki ülke sanayisi hem birbirini tamamlayıp hem de birbirlerine rakip olabilecek. Ciddi bir çalışma alanı var. Tek sorun bunun iyi bir şekilde çözülmesi ve iki ülke arasında karşılıklı adımların atılması olacak. Şu ana kadar Türkiye'nin her yerinden yaklaşık 20 heyet Polonya'ya geldi. Bu heyetlerin her biri de büyük bir memnuniyetle ayrıldıktan sonra yeniden ikili görüşmelerini sürdürüyor. Bu noktada ciddi ticarete başlayanların sayısı da çok fazla oldu. Dolayısıyla Polonya'yı Türkiyeli yatırımcılara önerebilirim. Ekonomik değişikliklerden bahsetmemiz gerekirse, Polonya'da gelir dağılımı daha eşit ve orta sınıf daha güçlüdür. Kişi başına düşen geliri 26 bin dolar civarındadır. İnsanların yaşam standartlarının ise hemen hemen Türkiye ile aynı olduğunu söyleyebilirim.