İzmir, Mart ayını sanatın farklı dallarında üç festival ile karşıladı. Artık şehrin köklü festivallerinden olan İzmir Avrupa Caz Festivali ile İzmir Uluslararası Kukla Günleri’nin yanı sıra Türkiye-Visegrad Kültür Festivali, dünyanın dört bir yanından sanatçıları İzmir’e getiriyor. Zaman zaman kültür – sanat eksenindeki sohbetlerde sarf edilen “İzmir’de bir şey olmuyor” söylemi, en azından bu ay için büyük haksızlık olur.

Bu sene on ikincisi düzenlenen İzmir Uluslararası Kukla Günleri (1-18 Mart), 2018 itibariyle dünyanın en büyük kukla festivali. Festival kapsamında 26 ülkeden 50 kukla tiyatrosu topluluğu, 58 gösteriyi 37 kapalı ve 22 açık mekânda 281 kez sahneleyecek. Gösterilere ek olarak sergi ve atölye çalışması gibi yan etkinlikler de, festivalin parçası. Sadece çocuklara değil, her yaştan izleyiciye hitap eden gösteriler, bizleri başka dünyalara götürecek, hayal gücümüzü ve yaratıcılığımızı tetikleyecek.
 
İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı tarafından 25. kez gerçekleştirilen İzmir Avrupa Caz Festivali (3-22 Mart) Avrupa’nın ve ülkemizin önemli caz sanatçılarını İzmir’e getirerek caz kültürünü yaymayı amaçlıyor.

Festivale konser vermek için gelen sanatçıların, şehrimizdeki genç sanatçılara birikimlerini aktardıkları atölye çalışmaları ve ustalık sınıfları düzenlenmesi, Festivali eğitim bağlamında da öne çıkarıyor. Her yıl, atölye çalışmalarına katılan başarılı gençlerden ikisi, İtalya’da Siena Yaz Caz Ustalık Sınıfları kurslarına burslu olarak katılma hakkı kazanıyor. Ayrıca, Festivalin resmi afişi, son 16 yıldır olduğu gibi, yine Türkiye’deki genç tasarımcılara yönelik düzenlenen yarışma ile belirlendi.

Açılışı 3 Mart’ta; piyanist, aranjör, festival direktörü ve eğitmen olarak Türk cazına büyük emek veren Emin Fındıkoğlu’nun “Emin Fındıkoğlu + 12” adlı büyük caz orkestrasının konseriyle yapılan Festival’in programında iple çektiğim bir diğer etkinlik, 16 Mart’ta gerçekleşecek Iñaki Sandoval konseri.

En fazla uluslararası tanınırlığa sahip İspanyol caz piyanistlerinden olan Sandoval, hem klasik müzik hem caz eğitimi almış. Halihazırda akademisyen kimliğiyle Estonya’da yaşayan sanatçının, geçtiğimiz yıl çıkardığı “Estonian Suite: Live in Tallinn” adlı albüm; ülkenin insanları, gelenekleri ve kültürü, doğası, kışı ve sessizliğinden ilham alınarak hazırlanmış. Konserinde bu albümün dingin parçalarına da yer vereceğini tahmin ediyorum.

Özenli programlarıyla İzmirlilere sinema alanında yeni pencereler açan Hezarfen Film Galeri; Macaristan, Polonya, Çekya ve Slovakya  sinemalarına odaklanan Türkiye-Visegrad Kültür Festivali’ni (6-10 Mart) üçüncü defa gerçekleştiriyor. Bu seneki teması “Beden ve Ruh” olan Festivalde, insanın iç dünyası beden, zihin ve ruh bağlamında inceleniyor. Bizleri insan doğasının karmaşık yapısını anlamaya davet eden program, “varoluşun en fiziksel ve soyut hallerini sürükleyici hikayeler aracılığıyla ele alıyor”. Tarih aralığı 1960’lardan günümüze uzanan film programı, hem ustalara hem de genç yönetmenlere yer veriyor.

Festival, İzmir Mimarlık Merkezi’nde ücretsiz film gösterimlerinin yanı sıra, Macar sinemasının en ilginç yönetmenlerinden biri olan György Pálfi ile Master Class ve Orta Avrupalı sanatçıların eserlerinin yer aldığı “Beden Ruh İsyan” başlıklı çağdaş sanat sergisini içeriyor.

Programı incelediğimde, Pálfi’nin diyaloğa neredeyse hiç yer verilmezken doğa sesleriyle akan “Hıçkırık” (Hukkle) adlı filmi ilgimi çekti. Bir başka Macar yönetmen Ildikó Enyedi’nin Berlin Film Festivali’nde büyük ödül kazanan filmi “Beden ve Ruh” (On Body and Soul) da, gösterim tarihini not ettiklerimden.

İzmir kültür – sanat takviminde bu ay yaşadığımız sevindirici yoğunluğun daim olmasını diliyorum.