Derin bir karanlık içinde yaşıyor bu ülke. 1 mumluk, yarısından fazlası kararmış bir ampulün aydınlığına ve ısısına sığınmış zavallı milyonlar: halk.
Gözleri karanlığa o kadar alışmış, o kadar alışmış ki bu insanların! Küçücük bir kibrit çöpünün çok uzaktaki alevi bile dayanılmaz geliyor onlara, aydınlığa tahammül yok. Bunu söyleyince de elitist oluyor adımız...
İnsanların, onursuz ve ölüm kusan bu sisteme kayıtsız kalmalarının ve dizlerinin üzerinde bir yaşam sürmeye karşı çıkanları elleriyle ayaklarıyla eze eze, döve döve öldürmelerinin aynı Ali İsmail gibi; çıra gibi yakmalarının aynı Madımak gibi; domdom kurşunuyla vurmaları aynı Maraş gibi, kör bıçakla kesmeleri aynı Kubilay gibi, bomba patlatmaları; kurşun yağdırmaları aynı Bahriye, Turan, Uğur, Ahmet, Necip, Abdi... gibi hepsinin nedeni bu: karanlık.
Karanlık sevici: tenebrisfili

*
Meclisteki vekiller, geçtiğimiz Salı günü yeni bir ahlak sınavına daha girdiler. Bu sınavın da sonuçları, son 12 yılda yapılan tüm sınavların sonuçları gibi belliydi, günler hatta aylar öncesinden.
Kişilerin %50 doğru şıkkı işaretleme ihtimali olduğu bu sınavın sonuçları açıklandığında herkes, AKP'li vekillerin beklenildiğinden fazla başarılı olduğundan bahsetti. Onların, yanlışlıkla "evet" demiş olma ihtimalleri hesaba katılmadan, "mutlu" oldular, "AKP çok fire verdi" diye.
Ben AKP'lilerin "Evet" diyenlerin bazılarının yanlışlıkla "evet" dediklerini düşünüyorum. Çünkü geçersiz oy kullananlar bile vardı o oylamada. Yani iki renk kâğıttan birini seçip, zarfa koyamamış koca milletin beceriksiz vekili olanlar!
Bazıları da Emine Ülker, Tolga Çandar, Sebahat Akkiraz gibi isimlerden bahsetti sınav sonrasında...
İhaneti buralarda aradılar; küçücük ve sadece kısmen haklılar. Vatan meselesi var diye annesinin cenazesine katılmayan Mustafa Kemal tavrını herkesten beklemek yanlış.
Yüce Divan'a "Evet" diyen AKP'li vekilleri kutluyor bizim aslan sosyal demokratlar, işe bak!

*

Cemaatin "haşhaşi" hikâyesi başladığında, sözde akın akın istifalar yaşanacaktı AKP'den; seçilmişler "vekil" olup bir bir ayrılacaklardı düştükleri sineklikten! Bizse AKP'ye "şirket" demiştik bu sayfalardan. Şirketin %90 hissesini elinde tutan adamın orada bulunduğu sürece, öyle şeylerin olmayacağını da yazdık, olmadı.
Cumhurbaşkanlığından ABDullah Gül'ün ayağı kaydırılırken yine bazıları çıktı ve dedi ki: AKP eriyor, vekiller bölünüyor, Gül yeni parti kuruyor, bilmem kaç tane vekili yanına alıyor... Yine olmayacağını söyledik... "Genel Müdür Yardımcısı kovuldu diye şirketten kaç şirket battı?" diye sorduk.
100 milyar dolardan fazla yolsuzluk okyanusu çıktı ortaya! Bakan çocukları bu okyanusun dalgalarında para sayma makinelerinin üzerinde sörf yaparken herkesin kafası karışıktı, AKP'nin sonunun geldiğini söyledi bazıları... Sıfırlama talimatı veren, emriyle öldürülen çocukların annelerini yuhalatan adam için çalıştı, dün gece yüce divana evet diyenler, yerel seçimlerde!
Barajsız tek seçim ve milletin ahlak ve aynı milletin yegâne zeka testi olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sağdan üç oy almak için milyonları evlerine hapsetti başka biri! Millettin bir kısmı malumu, diğer kısmı vicdanlarını seçti.
AKP içindeki "çatışmalardan" iktidar umuyor, muhalefetin anası ve kuzusu! Sağ oyları bölmek için sağ da yer bulamamışları soldan aday gösteriyor... Türkiye'nin Doktor Frankenstein'ı olmuşlar da bir ucube yaratıyorlar.
Sözde şiarları "kutuplaşmaya hayır" ama ortaya çıkan yapının kafası fil kafası, vücudu genç bir kısrak, bacakları ince narin bir geyik... Kutuplaşmaya hayır ama oysa grupların tümü karşılarında başka gruplar varsa yaşar.
Nice ekonomik krizler geçti bu ülkeden, nice nice seçimler... Askeri tutuklandı, polisi savcısı sürüldü, fokur fokur kaynadı yüreklerimiz, bayraklar indirildi, ülkenin kurucusunun büstleri bir çiçek gibi koparıldı kolayca, dikildikleri "vatan" toprağından!
Gezi geçti Gezi! Çocuklarımız öldürüldü, gözleri çıkarıldı, kanlarıyla asfaltları ala boyadılar!
Ve muhalefet,  kendini iktidara taşıyabilecek tüm bu trenlerin hepsini kaçırdı.
Şimdi tutmuş, dört AKP'linin, üç beş AKP'li tarafından Yüce Divan'a gönderilmesi oylamasında "evet"  demesini kutlayıp, takdir ediyor.
Hiç utanma yok. Oysa insan utanan/ yüzü kızarabilen tek hayvan!

*

Nazım Usta diyor ya şiirinde "Akrep gibisin kardeşim... Gocuklu calep kaldırınca sopasını..!"
Ne fark eder ki Usta? Ha celep ha recep!
Muz Cumhuriyetinde bile olsa sistemi alt üst edecek olaylar yaşanırken bu ülkede, istediğin kadar muhalefetim diyerek ayrı durmaya/ tutmaya çalış kendini; koyun diyemesek de sana; biraz daha inatçı olduğun için sadece, keçi deriz. Keçisin recebin sürüsünde.
Neymiş? Evet, oyu vermişlermiş! AKP'nin namuslu vekilleriymiş...
Oysa Ağa'nın uçkurunu tuttuysan bir kere, yaşananlar, ellerini yıkamakla çıkmaz.

*
Bugün, bu divanda doğruların söylenmesine izin vermedi meclis. Yarın Hakkın divanında ne olur bilemem ama şunu söyleyebilirim: Bizim ölmeye henüz niyetimiz yok; müjgânla hala ağlaşırız, hala müşahhattayız.