Buca Vergi Dairesi durağı. 104 numaralı otobüs her zamanki gibi dolu. Hepsi böyle diyorum ve ben de binmeye uğraşıyorum. 'Lütfen bir adım daha' diye diye başarıyorum.
Önümde uzun saçları, görünen her yeri dövmeli, iki kulağı da küpeli genç bir delikanlı. Kent kartını bastıktan sonra, şoföre "bir tane daha" diyor ve ekliyor, "dün akşam orta kapıdan bindim, kartımı basamamıştım, onun yerine". Şoför gülümsüyor, ben de elimi gencin omuzuna dokundurup, "bravo" dercesine kendimce ödüllendiriyorum. Delikanlı önce şoföre sonra da bana şaşkın şaşkın bakıyor. Yaptığının bir fedakarlık olmadığını hisettiriyor bize. Bana göre normal, bazılarına göre aykırı görünümlü bu gencin böylesine dürüstlük gösterisi şoförü ve beni gerçekten duygulandırmıştı. Düşündüm de, bu genç yapması gerekeni yapmıştı da bizim şaşkınlığımızın sebebi neydi. Şu sonuca vardım; İnsanın çevresinde / ülkesinde bu kadar hırsız olursa, bir basımlık "bip" bile "ne kadar dürüst" dedirtiyor.

***

Birkaç ay önceydi. İç Anadolu illerinden birinin yerel basınında bir haber okumuştum, başlığı şöyleydi:
"Önündekine baktı, vicdanı sızladı"
Bir solukta okuduğum haberi, arka arkaya sindire sindire birkaç kez daha okudum. Olay şuydu:
KPSS  ile memur olan genç, sınav esnasında önündeki kızın kağıdına bakarak iki soruyu daha cevaplamıştı. Ve bu cevaplar doğruydu. Yani o iki soruyu cevaplayamasaydı memur olamayacaktı. Çünkü "kılpayı" kazanmıştı KPSS'yi.  Diğer bir deyişle önündeki kız sayesinde memur olmuştu.
Memur olmasına olmuştu ama içini kemiren kurttan, vicdan azabından bir türlü kurtulamamıştı. Gerçek hocalara sordu, gerçek ulemalara danıştı. Hepsi de "haram" dedi. Ben bu vicdan azabıyla daha fazla yaşayamam, diyen genç adam yıllardır hayalini kurduğu memurluğa veda etmek zorunda kaldı. İstifa etti. Şimdi işsizdi ama başka bir gencin hakkını geç de olsa teslim ettiği için mutluydu.

***

İstanbul Sultanahmet'te Turizm Polisi Şube Müdürlüğü önündeki nöbetçi kulübesine gerçekleştirilen bombalı saldırıda hayatını kaybeden polis memurunun adı Kenan Kumaş'tı. Saldırıda ağır yaralanan ve kaldırıldığı hastanede şehit olan polis memuru Kenan 29 yaşındaydı. Genç polisinin 2 ay önce kızı Elif Yaren dünyaya geldi. İstanbul'da görev yapan ancak memleketini çok seven genç polisin çocuğunun doğum yerinin Trabzon olmasını istediği için eşi Gülcan Kumaş'ı doğum öncesi Trabzon'a gönderdiği ve kızının burada dünyaya geldiği öğrenildi.
Şehidin akrabaları, "Üniversite mezunu ve fizik öğretmeniydi. Ama ataması yapılmadığı için polisliği tercih etti. 5 yıldır İstanbul'da polis olarak görev yapıyordu. Acımız çok büyük" dediler.
Uzun süre iş arayan Kenan, eşine ve yavrusuna bakabilmek için polis olmaya karar vermişti.

***

CHP Sözcüsü Haluk Koç, iki günde bir "VİP torpil listeleri" diyerek açıklamalar yapıyor. Birinci liste, ikinci liste, üçüncü liste. İddia o ki 25'e kadar gidecekmiş bu listeler. Kimler yok ki. Zurnanın en başından tutun da, "zırt" dediği yere kadar herkes orada. Sadece bal tutan parmağını yalamakla kalmamış, kovanı bile hamuduyla yutmuşlar. 
Özel kalem demişler, müşavir demişler, sözleşmeli demişler, anlaşmalı demişler, hepsini de KPSS'ye bile sokmadan memur edivermişler.
Koç'un açıklamasının üzerinden epey bir zaman geçti. Şu ana kadar "ballılar" tabakasından tık yok. Ortaya çıkarılanlar sadece bilinenler. Daha kaç bin kişinin hakkını yediler, kaç bin kişinin işini, aşını çaldılar,  belli değil. Ama gerçek şu ki, umurlarında bile değil.

***

Zannederim, "ülkemin insan manzaraları" kategorisinden bu kadar örnek yeterli olacaktır.
Bir tarafta:
Kalabalık nedeniyle kartını o gün "bip"letemeyen gencin ertesi günü bunu telafi etmesi,
bir başka gencin önündeki kişinin kağıdına baktığı için memur olduğu halde, vicdanını rahatlatabilmek için istifa etmesi, 
Diğer tarafta:
Yerine haksız olarak başkası atandığı için polis olmak zorunda kalan ve şehit düşen 29 yaşındaki öğretmen Kenan Kumaş.  
En acısı da Haluk Koç'un açıkladığı "VİP torpil listeleri"ndeki isimlerden "tık" bile çıkmaması...
Kısacası;
Dünya fani, ölüm ani...
N'olacak bunların hali...