Terör, bu hafta içerisinde karanlık yüzünü bu sefer güzel şehrimiz İzmir'de gösterdi. Cesaret ve kahramanlık timsali adeta bugünün Hasan Tahsin'i olma kararlılığını gösteren Fethi Sekin hayatı pahasına büyük bir katliamın önüne geçebilmeyi başardı. Gözünü kırpmadan ölüme giden Fethi Sekin ve tüm şehitlerimizi saygı ve şükranla anıyorum.
Psikanalist Celal Odağ yıllar önce ülkemizin birbirleriyle bütünleşmemiş, birbirleriyle sentez yapamamış sevgi ve saldırganlığın, ilerleten ve gerileten güçlerin bir etki alanında göründüğünü ifade etmişti. Geçen zamanda üzülerek görüyorum ki geldiğimiz noktada saldırganlık ve gerileten güçler zirve yapmış durumda. Saldırganlık, gerileten güçleri egemen kılarken, gerileten güçler sevgiden uzaklaşarak saldırganlığı kutsuyor. Toplumumuzdaki inişler ve çıkışlar, dalgalanmalar bu ruhsal güçlerin birbirleriyle birleşemediklerinin işaretlerini veriyor. Çelişki, zıtlık, karışıklık, dağınıklık gibi toplumumuzun yıllardır göze batan özellikleri bütünleşmemiş dinamik güçlerin kanıtlarıdır. Yine Odağ'a göre bu bütünleşmemişlikte tarihin izlerini, göçebelikten yerleşime geçişin, İslamın kabulün, Osmanlı İmparatorluğu'nun, Sevr'in, cumhuriyet devrimlerinin etkilerini aramak zorundayız. Çünkü işlenememiş bu köklü değişimler bin yıllardır bizim toparlanmamızın güçlü engelleridir. Bütünleşme, yapılanma güçlüklerimizde işlenmemiş bu köklü değişimlerin etkileri vardır.

İlke ve değerlerdeki karşıtlık, çelişki, zıtlık, dağınıklık, ortak değer ve doğrularda birleşme eksikliği, kararsızlık, zamanın akıp gittiği duygusu, verimsizlik, kişinin kendisi ve gerçeğin değiştiği duygusu yapılanmamış toplumsal bir kimliğin bir anlamda toplumsal kimlik dağılmasının baskın özellikleridir. Psikanalistlere göre, bu özellikleri gösteren toplumların özgüvenleri istenen boyutlara ulaşamıyor, güçlerini bir yönde birleştiremiyor. Üretken ve verimli olamıyor, çağı yakalayamıyor ve uluslar arası saygınlık uyandıramıyorlar.

Terörün en önemli sonuçlarından biri korku ve umutsuzluk ortamı oluşturmaktır. Teröre karşı teslim olmamanın yolu, korkudan kurtulabilmek ve umudu koruyabilmektir. Çok değer verdiğim birinin sorusuyla 'Ama umudu nasıl koruyabileceğiz?'. Ben umudun pırıl pırıl gençlerimizde olduğunu hissediyorum, sohbetlerimde görüyorum. Roman yazan, 1000 yıllık kitap olan Siyasetnameyi okuyup sonuçlar çıkartan Tigin; özgürlük anlayışını, gerektiğinde isyanını dans ederek, zumba yaparak ifade eden Cansu; ailesine yakışır bir evlat olmak için kendi hayallerinden vazgeçebilmeyi düşünebilen, her koşulda dürüstlüğünü koruyabilen Çağkan; yaşadığı tüm haksızlıklara rağmen gülüp, gelecek için mücadelesinden vazgeçmeyen Yağmur; yaptığı tüm hatalarıyla yüzleşip, bundan sonra yeniden başlayabilirim diyen Arzu. Bu kişilerin hepsi bizim umutlarımız. Teröre karşı gücümüz; sevgi ve gençlerimiz olmalı. Teröre karşı umut kaynağımız ancak gençlerimiz olabilir. O sebeple çevremizdeki gençlere sevgiyle bakalım ve onların hayallerine bir şeyler katarak, kendi hayallerimizin gerçeğe dönmesine fırsat tanıyalım.