Bir ülke düşünün, iktidar ve muhalefetin aynı başlıkta gündemleri farklı. Siyaset hukuka bağlı olması gerekirken; devletin temelleri, kurucu/kurulu rejimin nitelikleri ile uyuşmayan siyaseti yürütenler, hukuku da siyasete bağlamışlar. Hukuku yasaya indirgeyip, yasa marifeti ile toplumu baskı altında tutma ve kalıcılaşma gayreti içindeki iktidar partisi rejimin odağına kendisini yerleştirirken, muhalefetin alanını da giderek daraltmakta.
Adalet her şeyin başı; öyle ki devletin temeli. Adalet ve onun dağıtımının dayanağı olan hukuk ne kadar güçlüyse, devlet o kadar güçlü ve saygın. Avrupa Parlamentosu'nun müzakerelerle ilgili kararını, karar veren organdan çok, devletin sürüklendiği noktadan okumak gerekiyor. Bir de Adalet Yürüyüşü ile karar arasında bağlantı kurmak isteyenler var ki; akıllara zarar.

Bazılarının "sözde" dediği yürüyüşün, havanın sıcaklığına aldırmaksızın her geçen gün katlanan sayıda katılan yurttaşların özverisi ile "özde" olduğu kanıtlandı. Ve tarihe geçti bile. İçinden geçtiğimiz sürecin en büyük boşluk alanına işaret konuldu. Gelecekte, adında "adalet" geçen bir partinin "adalet anlayışı" hakkında yazılacaklara görüntüler eklendi.

Yürüyüş, toplumda muhalefet üzerinde giderek çeşitlenerek artan baskılara ve kendisini tek (yalnız) gibi hissettiren uygulamalara tepkileri biriken yurttaşların seslerini duyurabilecekleri ortak bir platform ve birliktelik zemini oluşturdu. Başka açıdan bakılınca; tencerenin kapağı Gezi olayları sonrasında bir kez daha aralanmış oldu.
Adalet Yürüyüşü esnasında, dikkatler varılacak hedeften çok, yürüyen üzerinden polemiklere çekilmeye çalışıldı. Bir de başta Kılıçdaroğlu olmak üzere yürüyenlerdi konu. Anlaşılan o ki; Y-CHP'de ikinci Gandhi dönemi başlayacak gibi. Mevcut kadro ile partinin devamı açısından vize olarak algı yaratacak ve parti içi muhalefetin sesini kısacak bir çerçeve hazır. Eleştirilerin odağındaki "genel başkan" olmaktan çıkarılarak, "lider" payesine taşınan Kılıçdaroğlu'nun karşısına çıkacak olanlar baskılanmış oldular. Daha dün eleştiriyorken, yanında yürüyen/övgü düzen konumuna gelenlerin yazdıklarından siyaset bilimi açısından sonuçlar çıkarılacak çok malzeme var.
Parti başkanı etrafındaki olumsuz kamuoyu olumluya çevrilirken, bunda medyanın payı yadsınamaz. Yiğidi öldür hakkını teslim et misali, yaşı yetmişe dayanmış bir kişinin yürüyüşteki performansı ile adalet arasında bir köprü kuruldu.

Adalet gelir mi? Yürüyüş adalete kapı aralar mı? Bunlar geri planda... Yazı ve söylemlere bakınca; "Y-CHP ile devam için, "yeniden Kılıçdaroğlu" ilk varılan hedef gibi... Eleştirilen olmaktan çıkarılıp, desteklenen haline getirilmek; kongre öncesi parti örgütünü başkanın etrafında toparlama da diyebiliriz. Varılacak ilk yere varıldı gibi. Yönetim kadrosunun yeniden üretilişi, yürüyüşün temel sloganı, adalete varışı kolaylaştırır mı?!... İzleyip göreceğiz diyeceğimiz kadar geniş zaman dilimimiz var mı?!.. Duyguda coşarken aklın sesi geride kalmamalı. (Bu soruları şu an açmak, tüm yıldırım ve şimşekleri çekmek olacak; "sonradan yazacaklarımız şu an dillendirmekten kaçındıklarımızın özrü niteliğinde olsun" dileğini samimiyetle ifade ederek bu paragrafı sonlandıralım ve hatta hatırlatmak zorunda kalmayalım...) Varacağımız yer ile ilgili kaygıları bir kenara bırakıp, doğan umuda destek olmaktan söz ettiğim anlaşılmıştır sanırım.

Bundan sonraki adımlar çok önemli. "Hukukun üstünlüğü"ne dayanan demokratik rejimin yerine, yaratılan fiili durum ile, tek partiyi her alanda güçlendirmek üzerinden öne çıkarılan "iktidarın üstünlüğü" anlayışına dayalı "otoriter tek parti rejimi"nin kurulduğu mesajlarının akışı kesilecek mi? Hukuk üstün değilse, adalet yok hükmünü koruyacaktır.

Varacağımız yer, hukuk devleti olsun istiyorsak, birliktelik zeminlerini güçlü tutmakla başlamalıyız. Özellikle dağınık tutulan ve yeni başlıklar eklenerek birbirlerine yeni mesafeler icat etmekle yetinilmeyip, kendisi gibi düşünmeyene tahammülsüzlük sınırını aşan, hadsiz tepkiler verenlerle de ayrıştırılan, hatta birbirini hedef alan bir muhalefet cephesi oluştu.

Demem o ki; payları ayrı olan bir cepheyi aynı paydada buluşturan "adalet", yürünen yollarda bırakılmasın istiyorsak, sonrası için daha güçlü bir stratejiye gerek var.
Yürüyüş, gidişten hoşnut olmayan ve bir umut arayanların beklentilerini büyük ölçüde karşılamış görünüyor. Başka beklentiler içinde olanların umutlarına hizmet eder hale getirilmemesi için yapılması gerekenler için senaryoları olmalı CHP'nin...

"Umut" yürüyüşle sınırlı olmamalı. Hedef, varılacak yer; birliktelik zeminlerinin güçlendirilerek sürdürülmesi ile yakınlaşır. Dağınık olanı toparladıktan sonra, yeniden dağıtılmasına izin vermemekten söz ediyorum. Umut yerini eskisinden de güçlü bir kaygıya bırakmamalı. Adaletsizlikten güç alan bir gözdağı sopasına karşı, yollar boyu itiraz ederek yürüyen insan kalabalığı, yalnızlık duygusuna itilmişlerin bu duygusunun da algı olduğunu anımsattı.
Dağıtmak için kullanılan ne çok araç var!.. Yasa bile sopa artık.

Oysa ki; birleşmek, birleştirmek ve insanların kendiliğinden sokağa çıkıp yürümeleri için "adalet" sözcüğü bile yetti. Tabloda herkes bu noktaya odaklanmalı.
Beraberlik duygusuna ne kadar susamışız. Temel var, harç var, şimdi sıra bu birlikteliği sürdürmek için adaletin peşine takılıp yürüyenlerin beklentisi olan bir yeniden yapılanmada.
Güçlü bir muhalefet beklentisi için yeniden doğan "umut", boşa çıkarılmamalı!...