Tanrım bir geçim kapısı açıver bana;
Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana;
Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni
Haberim olmasın gelen dertten başıma.
                    Ömer Hayyam

Bir hekim olarak tıp biliminden en büyük beklentim unutkanlık hastalığının tedavisinin keşfi. Bazı bilim adamları insanlığın ve bilimin zaferinin ölümsüzlüğün keşfi olduğunu düşünse de, yaşlanmanın en büyük sorunlarından biri olan demans (bunama) hastalığına çare bulunmadıktan sonra ölümsüz olmanın da pek bir anlamı olmayacağını düşünmekteyim. Düşünsenize ölümsüzlüğe ulaşmış milyarlarca insan, kendini ve etrafını tanımadan yaşadıktan sonra, böyle bir yaşamın ne kadar anlamı olabilir ki? Böylesi bir dünyayı sanırım en uç bilimkurgu senaryoları bile ele almamıştır.

Bir yandan unutmanın tedavisini bulmanın çok önemli olduğunu düşünürken, diğer yandan bir psikiyatri hekimi olarak birçok zaman unutmanın Tanrı'nın insanlara verdiği en önemli ödüllerden biri olduğu kanaatindeyim. Her ne kadar yapılan bilimsel çalışmalarda insanoğlunun mutluluk verici anları bilişsel ve kimyasal olarak çok daha hızlı tükettiği (bir anlamda unuttuğu) gösterilmiş olsa da, büyük acılar, kayıplar ve mutsuzluklar da zamanla unutuluyor. Düşünsenize bir çocuk ilk canı yandığı andaki acıyı hiç unutmasa, ne kadar zor bir hayat onu beklerdi. İlk defa aşkından ayrılmış kişi, yakınını yitirenler, bir sınavda başarısız olanlar. Bir profesyonel olarak görüyorum ki, her acı zamanla azalıyor ve kişi bununla başa çıkabilir hale geliyor. Yine bireysel bir gözlem olarak söyleyebileceğim, başa çıkılması en zor acı, evlat acısı. Allah'ın hiçkimseye böyle bir acıyı yaşatmamasını dilerim.

Unutmadan deneyim kazanmak bizleri olgunlaştırıyor. Yeni çözüm yolları araştırmaya teşvik ediyor. Bireysel tecrübelerimiz, ilerleyen yaşantılarımızda bizleri yeni tedbirler almaya, yeni çözümler bulmaya hazırlıyor. Toplumsal olarak da benzer süreçlerin geçerli olduğunu söyleyebiliriz. İlk çağlardaki atalarımızın tecrübeleri ve gelecek için buldukları çözümler ve tedbirler, bugün modern hayatın belki de temellerini oluşturuyor.

Unutmak, unutmamak seçici olarak değerlendirildiğinde faydalı veya tehlikeli olabilir. Aslında toplumlar, milletler arasındaki ilişkiler de bunu anımsatmıyor mu? Yunanistan'a bağlı olan fakat ışıkları Çeşme'den görülebilen Sakız Adası'ndaki tatilimde biraz bunları düşünme ihtiyacı hissettim. Bize bu kadar dostça davranabilen ve bana, aileme bu kadar çok benzeyen bu halka olan acılarımızı unutabilir miyiz? Yüzyıllarca yan yana dost olarak yaşayabildiğimiz, yediğimizin içtiğimizin bir olduğu bu milletle dostluklarımızı hatırlayabilir miyiz? Yunan halkıyla başlayan bu dostluk kucaklaşmasını, kendimizce problemli olduğumuz tüm halklara ulaştırabilir miyiz? Böylesi unutmalar ve hatırlamalar çok daha güzel bir dünyayı oluşturmaz mı?