Dün öğle saatlerinde telefonlara gelen mesajlara hiç kimse inanmak istemedi. Herkes birbirini arayarak bu acı haberin bir yanlışlık olmasını temenni etti. Yaşam dolu; enerjik, sanki önünde daha yüzyılı da olsa onu hayalleri ve projeleri ile doldurabilecek zenginliğe sahip Süleyman Usta'nın kaybını kimse kabullenmek istemedi. Ölüm kavramından bu kadar uzak, yaşam dolu bir emekçinin kaybı zihinlerin kabullenmekte zorlandığı bir olaydı.

Bugün, yarın birçok dostu, yıllarca beraber koşuşturduğu gazeteci arkadaşları köşelerinde onunla ilgili anılarından bahsedecekler. Anılarıyla yaşayacak insanlardan birisidir Süleyman Usta. Bizim dostluğumuz son bir yıl içerisinde Altay Dergisi için beraber bir şeyler ortaya çıkarmaya gayret ederken pekişmişti. İlk sohbetlerimizden birinde 'Abi ben senin yazılarınla büyüdüm' deme gafletinde bulununca onun sert ama incitmeyen sivri diliyle ufak bir küfrüne muhatap olmuştum. Aslında doğruydu. Altay'ı bana bu kadar çok sevdirenler o ve onun gibi köşelerinden Altay'ı hiç indirmeyen İzmirli yerel basın emekçileriydi. Onun yazılarını okumak keyifli, heyecanlı olduğu kadar bilgilendiriciydi de. Onun yönettiği bir dergide yazı yazmak, onun canlı yayın konuğu olmak hayatım boyunca duyacağım bir gurur olarak bana hediye ettiklerindendir.

Attila İlhan 'An gelir/ ömrünün hırsızıdır/ her ölen pişman ölür /hep yanlış anlaşılmıştır hayalleri yasaklanmış' demiş. Dün an Süleyman Usta için geldi. O da her ölen gibi pişman mıydı bilmiyorum ama hayallerinin yarım kaldığını bilmek belki de dostluk zincirinde en son halkalardan biri olan benim bile içimi yaralıyor. Ananesini anlattığı romanını o kadar heyecanla ve hevesle anlatıyordu ki; kitabın rafa düşüp satılacağı günü ben de sabırsızlıkla bekliyordum. Altay Dergisi için büyük emekleri yanında büyük hedefleri de vardı. En son üç gün önce telefonlaştığımızda 'Aybars; bu hafta hemen bana bir yazı hazırlıyorsun' dediğinde; yazacağım yazının ona veda olmasının hüznü sürekli benimle yaşayacak.

Ondan çok şey öğrendik. Şeytanın Avukatı olmayı belki de mesleğinin gerekliliklerinden görüp her zaman kimsenin dillendirmeye cesaret edemediklerini açık sözlü olarak ifade etmekten çekinmedi. Günümüzün emekçi savaşçılarındandı desek sanırım mübalağa etmiş olmayız. Ama bu savaşların onda da büyük yaralar açtığını hissetmemek mümkün değildi. Zaman zaman anılarından ve gelecekteki hedeflerinden bahsederken sitemi ve hüznü belli oluyordu. O gerçek bir emekçiydi. Bitip tükenmez görünen enerjisiyle sürekli koştururken kendi ve ailesi için duyduğu ekonomik kaygılar onun ürettikleriyle tezat oluşturuyordu. Bir defa ortak bir dostumuzdan bahsederken ona verilen desteğin, sahip çıkılmanın çok azı bana olsaydı bugün bu sıkıntıları yaşamazdım; ne kadar şanslı olduğunun farkında değil demişti. Artık Ona, değerlerine, emanetlerine sahip çıkmak onun için dostumdu diyen hepimizin bir boyun borcu olmalıdır. Yarım kalmışlıklarını tamamlamamız elbette mümkün olmayacaktır ama onun koşturduğu hedefleri sahip çıkmak onunla bir ömür beraber olmamızı sağlayacaktır.

Anıları ile yaşayacak büyük bir ustaya veda edeceğiz bugün. Işıklar içinde uyu ağabeyciğim.