Şunun şurasında genel seçimlerin yapılmasına bir aylık bir zamanımız kaldı sayılır. Bu seçimlerin sonucu gerçekten çok önemli. Kolay değil, 13 yıldır ülkeyi yönettiğini sanarak; bilinen tüm inançları alt üst eden bir iktidarın belki de sonu olacaktır bu seçimler.

AKP iktidarı özel bir misyonu gerçekleştirme amacıyla gelenlere özgü uygulamalarıyla bu 13 yıla damgasını vurmuş durumdadır. Anadolu'nun bilinmiş bir sözü vardır. Her şey güzel de "ya tuz kokarsa" diyerek ortamdaki sıkıntı dışa vurulmak istenir. Bu sözle; bir ölçüde "çözümsüzlük korkusu" yansıtılır. Ben, bu düşüncemde sandığım kadarıyla yalnız olmadığımı az çok biliyorum. Yaşımın bana verdiği deneyim birikimi ötesinde çevremde olup bitenleri, olaylar dizelerini şöyle bir değerlendirebilirsem gerçekten "tuzun kokabileceğini" düşünmeye başladım.
Bu 13 senede neler yaşanmadı ki? Her şeyden önce; her ülke, her topluluk ve herkes için geçerli olabilecek hukuk kavramları yani evrensel hukuk normları alt üst edildi. Toplumun adalete olan inanç duyguları sıfırlandı. Hukukçu dostlarıma soruyorum aldığım yanıtlar düşüncelerimi doğrular nitelikte oluyor. Geriye dönüp bakın bir kez. Bu dönem içinde kaç tane torba kanun çıktı? Bu torba kanunlar nedir bilir misiniz? Kanun yapma tekniğine (Codification) bütünüyle aykırı bir durumdur bu torba kanunlar. Ve dikkat buyurunuz, bu kanunlara gece yarıları ya da sabaha karşı zamanlarda hep bir madde eklenmiştir. Ve o maddelerin çoğu; kişilerin ve belirli grupların çıkarlarını koruyucu nitelikte olmuştur. İstanbul Üniversitesi'nde öğrencisi olmaktan gurur duyduğum değerli hocam Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu; derslerinde bu kanun yapma tekniğine çok önem verirdi. Şimdi ben onun bu günleri görmemiş olmasının kendisi için bir şans olduğunu düşünüp, onu rahmetle ve saygı ile anıyorum.   
Tamam; ben karşı devrim yapmaya geldim diyebilirsiniz. Bu düşünce de doğal sayılabilir. Ama bunu bile yaparken bir ölçüde kurallar içinde oynamalısınız. En birinci koşul da "Evet, ben karşı devrim yapmaya geldim" diyerek düşünceleri mertçe ortaya koyabilmektir. "Hileişeriye" yaparak elde edilen sonuçlardan toplumun ne kazancı olabilir ki? O zaman bu yapılanların "Hülle"den farkı kalır mı?

***

Şimdi; bu üst bölümde yazdıklarımı değerlendirirsek iktidara aday olmayı düşünen muhalefet partilerinin durumlarının çok zor olduğunu belirtmemiz gerekiyor. AKP; ballı- kaymaklı iktidar nimetlerinden ayrılmamak için her yola başvuracaktır. Zaten bu düşüncenin uygulama örnekleri görülebilmektedir.

Bu durumda muhalefetin işi gerçekten zordur. Dolayısıyla yayınladıkları seçim beyannameleri vaatler yelpazesini andırmaktadır. Belki de asgari ücret için vaat edilen 5.000 lira çok uçuk sayılabilir. Kazanabilme umudunun azlığına bağlı olarak rahatça dile getirilen bu türlü vaatler bence seçmende olumlu değil tam tersine olumsuz bir düşünce yaratacaktır. Üstelik bu türlü öneriler iktidar partisi için koz olarak kullanılabilme şansı da olabilir. Nitekim beceremeseler de ironik karşılıklar vermeye başlamışlardır. Sonuçta; bu gibi önerilerin ve benzerlerinin kullanılmayıp bir kenara bırakılması doğru olacaktır. 
Ötesinde; işin aslı kaynak bulmak sorunu değildir. Ciddi bir tarama ile hem yeni kaynaklar bulunabilir, hem de kaynakların doğru kullanımı sağlanabilir. Zira; bu 13 yıllık dönem içinde öylesine evet öylesine bir kaynak israfı yapılmıştır ki  Roma'nın sefahat dönemlerindekiler bile bunların yanında hafif kalır. Üstelik  bu ne doymaz bir iştihadır ki hep yenileri, hep yenileri istenmektedir. Tıpkı; "Her bakana özel uçak alınsın" önerisinde olduğu gibi. Bu arada şovlardan eksik kalınmaz; arabalar geri verilir ya da kullanılmaktan vaz geçilir(!)
Kısacası; muhalefet partilerinin vaatlerinin çokluğu, çeşitliliği dikkat çekebilir. Sonuçta; derim ki, onları inandırıcı duruma sokabilmek onların görevidir. Karar; seçmenindir.
Esenlikle kalınız...