Geçen hafta, uygarlığın sürekli olarak mevcut duruma karşı gelişsen antitezlerle değişip evrildiğini yazmıştım. Ancak 1980’lerin sonlarında birçok farklı tahminin ortaya atılmasına rağmen, liberal demokratik devlete antitez, vasatizm-medyokrasi tarafından geldi demiştim.
Dünyada iktidarda oldukları birçok ülke olduğu gibi, yine birçok ülkede de hızla iktidar adayı haline geliyorlar. Bilim, sanat ve felsefeye vakit ve özellikle devlet bütçesinden para ayırmaya karşılar, ve sığ, kolaycı, slogancı bir siyasete eğilimliler.

Geçen haftaki yazıyı, sürecin bir süre devam edeceğini, ama insanların merakıyla bilimi, güzeli sevmesiyle sanatı ve iyiyi sevmesiyle felsefeyi hiçbir zaman yok edemeyeceklerini yazmış, elle gelen düğün bayram ve gün doğmadan neler doğar diye bitirmiştim. Aslında üç paragrafa sığıyormuş yani… (Makalenin tamamı için: http://www.haberekspres.com.tr/21-yuzyildaki-antitez-makale,5324.html )

Sonra gelen sorular oldu, benim de düşündüklerim oldu. Bu hafta devam ediyoruz vasatizme.
Demokrasi teorisinde en çok tartışılan konu oyların eşit güçte olması meselesi. Hani meşhur ”dağdaki çobanla” diye başlayan seçkinci cümleler var ya, onun çok daha ilginç devamları da var. Yani daha önceki “demokrasi” deneyimlerinde, yaşanan şehrin büyüklüğü, eğitim düzeyi, cinsiyet, yaş grupları, etnik köken, ırk, hatta dini inanç bile, oyların eşitsizliğine mazeret olabilmiş. Böyle birçok demokrasi var. Elbette daha küçük toplumlarda uygulanması daha mümkün ama, mesela herkesin oyunun verdiği vergi miktarıyla çarpılarak güçlendirilmesi gibi öneriler de tartışılmış, ve oyun teorisiyle bunun zamanla, optimum özgürlük-zenginlik dengesini kurabileceği düşünülmüş.
Aslında demokrasinin de birçok kusurları var. Herkesin mutlu olması imkânsız, bu yüzden çoğunluğun dediği oluyor. Ama yine meşhur “çoğunluğun tiranlığı” yani, azınlıklara zulmü de var. Bu nedenle, ileri demokrasilerde, bırakalım bir azınlık grubunu, artık tek bir bireyin bile, çoğunluğun tahakkümünde yaşamayacağı güvenceler söz konusu. Çoğunlukçu demokrasi ve çoğulcu demokrasi arasındaki fark bu, çoğunlukçular ne yazık ki, bizdeki gibi, çok ilerleyememiş demokrasiler.
Bu olduğu zaman, hele hele, vasatizm ile birleştiğinde, “çoğunluğun dediği olur” gibi, yüzde elli artı bir oya, neredeyse ilahi haklar talep ediliyor. “Yahu, azınlıkların, ya da bireylerin, çoğunluğa karşı hakları” filan da diyemiyorsunuz. Çünkü vasatların iktidarında, bunlar yok.
Bir diğer sorun, vasatizmde bir ideal yok. Yani aslında idea-düşünce de yok, ama gelecekle ilgili bir ülküye de sahip değiller. Bu 21. yüzyıl siyasetinin içine düştüğü büyük bir anafor. Vasatın taraftarı olanlar da, bilim, sanat ve felsefeyi önemseyenler de, gelecekle ilgili değiller.
Vasatçılar, küreselleşme öncesindeki muhafazakar değerleri öne çıkarıyorlar, ama bunlara dayanan bir gelecek vizyonları yok. Geçmişi yüceltiyorlar, ama geçmişin hangi yanlarını yücelttikleri belli olmadığı gibi, aslında geçmişteki bazı büyük hataları da yok sayıyorlar. Daha vahimi, geçmişten bugüne, ekonomideki çok büyük dönüşümleri de, geçmişteki koşulların asla tekrarlanabilir olmadığını da anlamazdan geliyorlar.

Aydınlar ve bilim-sanat-felsefeciler, ne yazık ki, bugünü muhafaza peşindeler. Bizdeki “cumhuriyetin kazanımları” gibi, dünyanın her yerinde, uygarlığın mevcut düzeyinden geriye gidilmesin uğraşısı içindeler. Tamamen savunmadalar, ve vasatların vizyonsuzluğu, bu vizyonsuzluğun yaratacağı belirsizlikler üzerine kurulu eleştirileri var. Ama onların da gelecekle ilgili bir vizyonları, idea ve idealleri yok.

Umdesiz, ülküsüz ve idealsiz olarak, tam ortadan ikiye ayrılmış durumdayız. Bir grup geriye gitmek istiyor, diğer grup bugünde kalabilmek istiyor. Ama gelecek de çok belirsiz, ve aslında bu iki taraf için de çok rahatsız edici. Hele hele, vasatçıların iktidarda, ya da iktidar adayı olmalarının onlarda yarattığı tehlikeli özgüven, dünyanın her yerinde de riskli.

Dünyanın her yerinde, her devlette, siyasetten ve görünenden bağımsız bir devlet aklı da vardır. Bugün ABD, doğu ve güney doğu Avrupa’da, küçük görünse de, askeri varlığını arttırırken, Rusya bütün nükleer denizaltılarını harekete geçirdi. Almanya ordusuna alarm verdi, İngiltere Pasifik’te hareketlendi. Dünya birkaç sene öncesine göre çok daha tekinsiz, çok da riskli bir aşamada.

Belki de bu yüzden, devlet akılları ülkelerini koruma amaçlı politikalarla, daha yüzeysel siyaset ve siyasetçilere meyletmiş olabilir. Ama eğer konu buysa bile, bir süre sonra vasat akıllı, vizyonsuz bütün siyasetçiler de, aynı nedenlerle değiştirilecektir. Ve vasatizm bir süre sonra gücünü kesinlikle kaybedecektir. Ama liderlikte kaybedeceği güç, oy sandıklarında devam da edecektir.

Bu yüzden, internet karşısında, asosyal, yerel köklerine uzak, romantik olmayan, diğer taraftan çok rasyonel, ve bağımsız düşünebilen birkaç nesil geliyor. Bu nesillere bir ideal, bir ülkü sunmak zorundayız. Yoksa bu yarı-yarıya ülküsüzlük, uygarlığımıza çok vakit kaybettirecek…