Devlet insan yapısıdır ve bu yüzden değişikliklere açık bir organizasyondur. Güvenlik, adalet, eğitim, diplomasi ve halkın beklentileri üzerine kurulu fonksiyonları vardır. Ama devleti devlet yapan, topladığı vergileri nasıl ve nereden topladığı, ve bu vergileri nasıl ve nereye harcadığıdır.

Siyaset, aslında temelde sadece bu noktada ayrışır. Yani aslında temel konu, bireylerin sağlam bir organizasyon içinde, gönüllü ya da gönülsüz verdikleri katkıları, ortak bütçeye yönlendirmeleri, ve yönetimin de bu kaynağı doğru yönetmesidir. Ekonomi de budur, mevcut kaynakların, toplumun uzun vadeli menfaatleri için, doğru dağıtılmasıdır.

Demokrasilerde, aslında rasyonel oy verme biçimi, siyasi partilerin seçim bildirgelerinde, mevcut bütçeyi nasıl yönlendirecekleriyle ilgili olmalıdır. Batıda bu nedenle "vergi veren vatandaş" bilinci vardır. Vergi verenler, verdikleri paranın nereye ve nasıl harcandığını sorgularlar.

Demokratik sistem de sadece bu sorgulama için kurulmuştur. Harcanan her kuruş sorgulanacak, ve finansal ve toplumun genel memnuniyeti açısından en verimli şekilde yönetilip yönetilmediği denetlenecektir.

Batıyı bu çerçevede ikiye ayırabiliriz. Anglo-sakson yani İngiltere ve ABD gibi, dar seçim bölgeli demokrasilerde, genel bütçeden alınan payların, yerel dağıtımı da çok önemlidir, ve milletvekillerinin temel işi kendi bölgelerine büyük bütçeden daha fazla pay almaktır. Kıta Avrupa'sı, parti politikalarına daha bağlıdır, ve seçim çevrelerinde paranın, parti politikalarına göre harcanıp harcanmadığına odaklanır. Ama her iki tip demokraside de, vergileriyle devleti finanse eden bütün vatandaşlar, paralarının nasıl ve nereye harcandığının takipçisidir.

Doğuda ise vergilerden oluşan bütçede, manevi soslar vardır. Bu yüzden bütçenin sorgulanma aşamasında, her zaman, soyut ve aslında görünmeyen engellere toslanır. Vatandaş verdiği verginin nereye ve nasıl harcandığını fazla sorgularsa, her an vatandaşı olduğu ülkenin vatan hainine de dönüşebilir.

Mesela Roma İmparatorluğu öyle değildi. Senatörler bütçeyi çok acımasızca eleştiriyorlardı. Ama mirasçısı olduğumuz Doğu Roma, yani Bizans da bizimle aynıydı. Keza, 19. Yüzyıla kadar, hiç bir vergi mükellefi, Osmanlı'nın bütçesinde söz hakkı sahibi olamadı.

Osmanlı'nın savaş ve fetihler üzerinden sağladığı vergilerle beslenen ekonomisi, üretim tarzlarındaki değişikliklere  uyum sağlayamayınca çökmeye başladı. Yoksa efsaneler var aslında. Güya, Macaristan'a gittiklerinde, yerel halka buğday tohumu vermişler, "ek onu e mi?" demişler de, ekonomi sözcüğü öyle doğmuş...

Bizde vergi veren vatandaş bilinci meşrutiyetle başladı. Yani aslında Meclis-i Ayan'da da vardır, ama kalabalık ve meşru olan meşrutiyet meclisidir. Yine de cumhuriyete kadar, vergi verenler bütçe üzerinde söz sahibi olamadılar. İki dedemin de katılmış olduğu iktisat kongresinde bile, bu konudaki itiraz ve öneriler de pek dikkate alınmadı. Çok partili demokrasiye kadar, devlet, bütçesini vatandaşa sorgulatmadı.

Demokrat Parti,  büyük toprak sahiplerinin devletin yeni tarım politikasına itirazlarıyla kurulmuş, vergi veren vatandaş bilinciyle başlamış bir siyasi hareket. Ve tarihimizde  ilk kez, devlet bütçesinin nasıl yönlendirileceğiyle ilgili bir itiraz üzerine kurulmuştu. Sonra alışık olunmasa da, bütün antitezler de, ekonomi konuşmaya,ve devletin bütçesini sorgulamaya başladılar.

1960 deneyiminden sonra, Sayıştay denetimi kavramı başladı. Devletin bütçesinin nasıl ve nereye harcandığı ve harcanabileceği kurallara bağlandı. Hem siyasilerin kaprisleri engellendi, hem bürokrasiye kapris yapma imkanı verildi. Ve şimdi, Sayıştay denetimi olmayan bir bütçeyle yönetiliyoruz.

Türkiye bütçesinde dolaylı vergiler her zaman doğrudan vergilerden fazladır. Çünkü halkımız, apartman ya da sitede olduğu gibi, ortak harcamalarda pek de cömert değildir. Bu yüzden, Özal, KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerle, büyümesi gereken bütçeyi yeniden programladı. Klima çalıştırırken, araba ve benzin alırken, alkol ya da sigara içerken, hep devletin bütçesini finanse ediyoruz.

Ama verdiğimiz vergilerin nereye ve nasıl harcandığını sorgulayabiliyor muyuz? Hayır, sorgulamak yasak. Bizim adımıza bir devlet kurumu da sorgulayamıyor. Milletvekillerinin asli görevi bu olsa da, Sayıştay raporlarını baz alıp, TBMM içinde sorgulama görevi olan Plan ve Bütçe Komisyonu da hayaletleşti. Vergi veren vatandaş olarak, verdikleriniz sizden habersizce harcanıyor.

Bu devletin hakkı olabilir. Ama demokratik bir devlette olmaz. Çünkü demokraside yapılan siyasi tercihlerin tümünde, verilen vergilerin nasıl ve nereye harcanacağı, temel kriterdir. Bu yüzden rasyonel seçmen, parasının yönetimini emanet edebileceği yöneticilere oy verir, ve emanet edemeyeceklerine de oy vermez. Batı'da bütün siyaset bunun üzerine kuruludur, Clinton'un efsanevi seçim sloganı "it's the economy, stupid"di, yani, "aptal, konu ekonomi"ydi. Ya da İngiltere'de Corbyn, bu şekilde yükseliyor.

Homo economicus, burjuva, orta direk, KOBİ, ya da ne derseniz deyin. Vergilerinin nereye ve nasıl harcandığını sorgulayanların sayısı artıyor. Referandumdan sonra, buna sadece bir kişinin karar verebileceğini bilmeleri, rahatsızlıklarını arttırıyor. Evet, adalet yürüyüşü, bunu da biraz kapsıyor.

Ama asıl değişim ve dönüşüm, adında adalet ve kalkınma olan siyasi partinin, adaletsiz ve kalkınmada da verimsiz yönetimine biriken muhalefetle güçlenecek. FETÖ'cülerin paralarını dövize çevirip, yurt dışına kaçırmalarıyla döviz zaten patladı. Referandum öncesi piyasaya pompalanan para, hem ekonomide enflasyon baskısı yaratıyor, hem de palyatif olduğu için çözüm değil. Sonbaharda, bu sorgulamalar daha da artar.

AKP ve sayın Cumhurbaşkanı, sadece adaletten değil, toplanan vergilerin adil harcanmaması sebebiyle de zorlanacaklar. Ve bu kez, kendi seçmenleri de onları zorlayacak. Çünkü, belediyecilik kalkınmasının sonuna gelindi, Akşener parti kuruyor, ve ekonomi krizlere gebe. Muhakkak sosyal ve siyasi sonuçlarını da göreceğiz.

Ekonomi beklentilerle şekillenir. Sonra sosyoloji, ve daha sonra da siyaset, ekonominin değişiminden etkilenir. Vergi veren vatandaşlar, bütçede söz sahibi olmaya devam etmek istiyorlar, ve bu haklarından kolay vazgeçmeyecekler.

Verdiğimiz vergilerin nasıl ve nereye harcandığını hep sorgulamamız ve , bu sorgulamanın siyasi algılarımızdan bağımsız olabilmesi dileğiyle...