Adalet, kısaca hak ve hukuka uygunluğu, hakkı gözetmeyi, vicdan da kişinin kendi davranışları hakkında muhakeme yapmaya iten, kendi ahlaki değerleri üzerinden dolaysız yaptığı yargılamayı, iç hesaplaşmasını anlatır.

Vicdan ve adalet gündemimizi en çok meşgul eden iki sözcük. Bu iki sözcük siyasetin gündeminden de düşmüyor. Daha önce Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı Ankara'dan İstanbul'a kadar yapılan Adalet yürüyüşü {1] ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP)'nin başlattığı Vicdan ve Adalet nöbetlerini yaşadık. Bu şekilde Adalet ve Vicdan önemli birer siyasi söylem halini aldı, aldı almasına da bu sözcüklerle siyaset yapmak da o kadar kolay değil.

HDP, Vicdan ve Adalet Nöbetleri'ne Diyarbakır'da başladı, ardından İstanbul'da ve Van'da sürdürdü, son durağı İzmir oldu. Geçtiğimiz salı günü başlayan İzmir Vicdan ve Adalet Nöbeti pazar akşamına kadar devam etti. Eylem biçimi olarak; herkesin rahatlıkla ulaşabileceği kentin merkezi bir yerine çadır kurup, 6-7 gün boyunca hır gür olmadan, gürültüsüz, insanları buluşturup, adaletsizliklerin dile getirileceği bunun üzerinden vicdan ve adalet siyasetinin konuşulacağı buluşmalar planlanmıştı. Gelin görün ki; programın başından beri her yerde kolluğun kısıtlamaları ve müdahaleleleri ile gerginlikler yaşandı.

Yaşanan bu gerilimlere üzülen bir İzmirli olarak eylemin son durağı olan İzmir'de gerilimsiz, hoşgörülü, demokratik olgunlukla adalet ve vicdanın konuşulacağı beklentisindeydim. Toplantı öncesi başvuru yapan parti görevlilerine İzmir Valisi Erol Ayyıldız'ın "Merak etmeyin, biz her türlü kolaylığı sağlayacağız" dediğini duyunca iyimserliğim iyice artmıştı. İzmir'e yakışan da buydu. Ama ne yazık ki öyle olmadı, eylemi başlatan basın açıklaması için Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde toplananların Gündoğdu Meydanı'nda oluşturulan eylem alanına yürümelerine izin verilmedi, saatlerce güneş altında yapılan müzakereler sonucunda, milletvekilleri ve parti yöneticileri ile isimleri okunan temsilcilerin oluşturduğu küçük bir grubun yürümesine izin verildi, yürüyüş sırasında 'hak, hukuk, adalet" sloganına dahi müdahale edildi, alkış da yasaklandı. Nöbet yeri olarak, Gündoğdu Meydanı'nın Alsancak tarafında tüm gün güneşin altında olan alana izin verilmişti, çadır kurmak yasak, güneşten korunmak için tente kurmak, perde çekmek yasak. Alanın etrafı çift sıra polis bariyerleri ile çevrili, bariyerlerin dışına izleyicilerin yaklaşmasına bile izin verilmiyor, açık cezaevi görünümünde bir yer. İçeride aynı anda en fazla 60 kişinin kalmasına izin verildi, mobil ses cihazı ciddi zorlamalarla içeri alınabildi, elektrik çekilmesine izin verilmedi. Bu yasaklarla, küçük ağaçların yetersiz gölgelerinin dışında sığınacak hiçbir yeri olmayan 35-40 derece sıcakta, yakıcı güneşin altında İzmir'de vicdan ve adalet nöbeti tutuldu. Yasakları uygulayanların vicdanları rahat mı bilmem ama bu uygulama İzmir'e hiç yakışmadı.

Bütün bu kötü uygulamalara rağmen ilk gün kavurucu güneşin altında konuşan HDP sözcüsü Osman Baydemir İzmir için güzel şeyler söyledi; "...İzmir'de olduğumuz için mutluyuz. İzmir Türkiye'dir, Türkiye İzmir'dir. İzmir hiçbir zaman genel başkanları, milletvekilleri ve belediye eş başkanlarını tutuklayan bir politikaya destek vermedi; kimseye belli bir yaşam tarzı dayatmadı. Kar hırsıyla ekolojik yaşamı talan edenlere destek vermediniz..."

Benim gördüğüm kadarıyla İzmir Valiliği'nin baskıcı uygulamalarına rağmen, Vicdan ve Adalet Nöbeti alanı, tüm olumsuz koşullarına rağmen başka siyasi partiler, sendikalar, dernekler, meslek odaları, ekoloji ve toplumsal hareketler, inanç grupları ve dayanışma grupları, hukukçular, sanatçılar, akademisyenler gibi İzmir'i temsil eden her kesimden ziyaretçilerin uğrak yeri oldu. Vicdanının sesini dinleyen adalet arayışındaki İzmirlilerin bu tutumu yöneticilere ders niteliğindeydi, aynı zamanda gelecek güzel günlerin işareti olmuştur.

********
Genel başkanları ile birlikte meclisteki 59 milletvekilinden 10'u ile 80'den fazla belediye eş başkanının ve çok sayıda yöneticisinin tutuklu olduğu bir partinin vicdan ve adalet nöbeti tutmasından daha doğal ne olabilir? İyi de İçişleri Bakanlığı ve Valilikler neden korkuyorlar, bu gereksiz, anlamsız sıkıyönetim uygulamalarına neden başvuruyorlar?

Bütün bunlar Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamalarıdır. 15 Temmuz darbe girişimi gerekçesiyle 13 ay önce ilan edilen OHAL halen devam ediyor. Darbe tehlikesi halen geçmedi mi? OHAL neden halen devam ediyor? Yoksa "Darbe bahane OHAL şahane" diye mi düşünülüyor? Bu hal daha fazla sürdürülemez. Darbeciler bile darbeden bir süre sonra olağan hale geçmeye kalkışırlar, darbeyi önleyen bir iktidar olan AKP hükümeti olağan rejime ne zaman geçmeyi düşünüyor? Bilinmelidir ki yerli yersiz OHAL'e başvurmak gücün değil, güçsüzlüğün, acizliğin göstergesidir, bu acizliğe artık son verilmelidir.

Bir dileğimi daha not etmek istiyorum: CHP'nin adalet, HDP'nin vicdan ve adalet ya da herkes için adalet diye ifade edilen beklentilerin birleştirilmesi, adalet, özgürlük, barış, demokrasi, hukukun üstünlüğü ilke ve değerlerini benimsemiş kesimlerin ortak eylem planında buluşması.

[1] http://www.haberekspres.com.tr/adalet-makale,5737.html