Dünyada büyük değişimler var. Coğrafya algısı değişiyor, ticaret yolları ve biçimleri değişiyor. Ülkemizi önümüzdeki on yıllarda çok etkileyecek şeyler oluyor.
Jeostratejik açıdan eskiden dünyanın tam ortasındaydık. Hem şanstı, hem de bu yüzden herkesin ilgi ve çıkar alanıydık. Şimdi bu konum değişiyor, ve biz de gelen değişimin tam ortasında yer almaya çalışıyoruz.

Hem Asya hem Avrupa, hem Karadeniz hem Akdeniz, hem Balkanlar hem Kafkasya, hem Orta Doğu hem Ege'deyiz, ve aslında, tarih boyunca hepsiyle güçlü bağları olan bir coğrafyamız var. Bu coğrafya kaderimiz, bu tarihi bağlar kültürümüz, ve aslında hepsi biziz.

Soğuk savaşın bitimini takiben, Türkiye yeni bir dünyanın kurulduğunu fark etti, ve o yeni dünyada yerini almaya çalıştı. Özal’la başlayan, Demirel’le devam eden, Sezer döneminde duraklayan proje, soğuk savaş sonrasında gelen çok kutuplu dünyada, o güne kadar kozada güç biriktiren devletin, bağımsız bir güç odağı olma çabasıydı.
1992’de kurulan TİKA’ya, yeni ulus devletlerde etkin olabilme görevi verildi. Laik Türki cumhuriyetler, ve Balkanlar ilk hedefti. İki hedefte de, halk nezdinde destek alındı, bugün hala var, ama devletten devlete ilişkilerde üst perdeden konuşuldu ve bu üslup hatası nedeniyle, bir güç kurulamadı.
Sonra, çok kutupluluktan küresel bir kutupsuzluğa giden bir dünyada, etki alanını genişletmek için, Ulu Önder Atatürk’ün vasiyetine rağmen, İslam coğrafyasının da bir seçenek olduğunu düşünüldü. Bu dönemde TİKA çok güçlendi, ve başına da şimdiki MİT müsteşarı getirildi. Amaç etki alanını büyütmek ve bağımsız bir kutup olmak olduğu için, Afrika da çalışma masasında yerini aldı. AKP bu dönemde projeye uygun olarak, Batı’yla, ABD ve AB ile iyi ilişkiler kurdular, demokratik reformlar yaptılar. Toplumdaki dindar kesimleri de, laik ama Müslüman bir devlet perspektifine uygun olarak desteklediler.

Sonra ne yazık ki, büyük bir hata yapıldı. Daha önce laik olduğumuz için nüfuz edilemeyen İslam coğrafyasında halk desteği kazanmak da olasılıklar içinde görüldü. BOP eş başkanlığının İslam coğrafyasına etkisiyle, İslam dünyasının liderliğine ulaşma hayali, AKP tarafından, mesnetsiz olsa da, hem içeride, hem dışarıda, büyük bir fikir ve ideal olarak pazarlandı. Kifayetsiz bir ihtirastı. İşte tam o aşamada, yine Atatürk’ümüzün “Arap ülkelerinin içişlerine karışmayın” vasiyeti de yok sayıldı, mezhepçi politikalarla Sünni gruplar desteklendi.

Hem ülkemizdeki demografik mezhep yapısı açısından, hem de etki alanımızı genişletmek yerine, çok daraltacağı görüşüyle, bu yaklaşım çok eleştirildi. Aynı dönemde  FETÖ, başta ordu olmak üzere, üst düzey bürokrasi içinde bağımsız devlet yanlısı, vatansever, laik kim varsa, kumpaslarla onları pasifize edip, kendi kadrolarını öne çıkardı.

Davutoğlu'nun komşularla sıfır soruna dayanan, "stratejik derinlik" anlayışının, nasıl "değerli yalnızlığın" yüzeyselliğine dönüştüğünü gördük. Nitekim, bu dış politika hatalarının sorumluluğu kendisine yüklendi, ve görevden el çektirildi.

15 Temmuz, bize ülkemizin, yeni jeostratejide ne kadar yalnız olduğunu gösterdi. Batı, bir blok halinde, geleceğimize, eğer köstek değilse, destek olmadığını adeta gözümüze soktu. Ve Ulu Önder'in tam bağımsızlık politikaları, herkesin ortak paydasına dönüştü.

Ama sorun şurada, cihanda sulh pek mümkün görünmüyor. Bu aralar çok tartışılan, ama bence çok muhtemel olmayan 3. Dünya savaşı, öncekiler gibi olmaz. Kara ve deniz güçleri pasif kalır, savaş uzay ve hava güçlerinin hakimiyetinde geçer. Bütün savaşlar gibi, nedeni coğrafyaların ekonomik rantı olacağı için, gelişmiş ülkelere de pek bulaşmaz.

Evet, Rusya ve ABD, Çin'in yükselişinden rahatsızlar. İngiltere AB'den bağımsız dış politika için ayrıldı. Ama yine de bir dünya savaşı yerine, güç gösterileriyle, caydırıcılıkla sonuçlanacak, uzun süreli bir gerilim çok daha muhtemel. Bunlar bizi çok etkilemez.

Jeostratejik açıdan, ticaret ve enerji merkezi ve yolu olmayı, yani CHP'nin seçimdeki projesindeki hayali lojistik merkezi olmayı seçtik. Doğu Akdeniz doğal gazı ve Katar boru hattı son halkalar olduğu için, güney sınırımızda sorunlar var, bu yüzden orada çok uzun vadeli olmayan zorlanmalar da olacak.
Kritik nokta, dünya enerji kartellerinin, İskenderun'a alternatif bir enerji merkezini destekleyip desteklemeyecekleri. Olası Kürt konfederasyonunun haritasının, Kerkük petrol ve doğal gazının ve Doğu Akdeniz doğal gazının bize alternatif bir güzergahı olduğunu görmemek için, siyasi açıdan miyop olmak lazım. Zaten Katar'dan İskenderun'a olan boru hattı olmasaydı, İŞİD olur muydu diye sormak da lazım. Trump, YPG desteğini, PKK'yı zayıflatmak hediyesiyle beraber sundu, bu konu hem muğlak, hem muallakta. Ama olursa, enerji merkezi olma iddiamızda sorun olmaz.
En son Çin, Rusya ve yeni İpek Yolu projesi de bunu doğruluyor. Yeni bir dünya kuruluyor, ve Türkiye de bunda yerini almaya çalışıyor. Cihan sorunlu ve sulh zor, ama daha büyük sorunumuz yurtta sulh.

O konuda da göreceli ilerlemeler yaşayacağız. Evet Trump OHAL konusunu batı nezdinde legalize etti. Ama başta ABD ve AB, demokrasi eksikliklerimizi bir kontrol mekanizması olarak kullanmaya devam edecektir. Ve sadece bu yüzden, yani bu tehditlerden kurtulabilmek için,  başta Kürt politikasında, özgürlükler ve demokrasi konusunda, düşmanlar alışverişte görsün tarzı, açılımlar da olabilir.
Nuri Bilge Ceylan'ın söylediği gibi, bu yalnız ve güzel ülkeyi, tutkuyla seviyoruz. Tamam, yalnız olsun da, 19 Mayıs'ta başlasın, ve yurtta sulhla, güzel de olsun...