Hafta içerisinde katıldığım 'Düşünce Özgürlüğü' içerikli bir sunuda katılımcılardan biri önemli bir sözü anımsattı: 'İnsanlar düşündükleri gibi yaşayamazlarsa, yaşadıkları gibi düşünmeye başlarlar'  Sununun derinliğinin yanında bu katkı bende günlerce düşünme fırsatı sağladı. Uzun süredir şu sorunun cevabını bulmakta zorlanıyorduk ve bu köşede de birçok zaman şu soruya yanıt bulmaya çaba gösteriyorduk. Nasıl oluyor da insanlar kendilerini ülkenin genel halinden mutsuz hissederken iktidar değiştirmeyi düşünmüyorlar, muhalefet durumunda olanlar her kaybettikleri seçim sonrasında özeleştiri yapacağına; adeta aynı yenilmiş kadrolarla aynı maçı tekrar oynuyorlardı?

Atatürk devrimleri hep batılı düşünme tarzını ve modernleşmeyi hedefliyordu. Bu sayede Türkiye yıllarca Orta Doğu halklarının önderi ve demokrasiden yoksun uluslar için bir umut; bir rol model olmuştu. Bugün hâlâ bu anlayışın ne denli geçerli olduğunu Pakistan'daki bombalı saldırısı sonrası görebiliyorsunuz. Ülkenin en önemli TV yapımcılarından biri olan Basit Subhani twitter hesabından 'Pakistan needs a Atatürk (Pakistan'ın bir Atatürk'e ihtiyacı var) şeklinde twit atarken bu halkların özlemini yansıtıyordu.
Türkiye'nin bir Atatürk'ü var. Atatürk'ü içlerinde yaşatmayı yaşam anlayışı yapmış milyonları da var. Fakat son 15 yılda Atatürk'ün çizdiği hedeflerden uzaklaşmış yaşam anlayışı bugün elimizdeki değerin farkında olmamayı kolaylaştırıyor. Yüzyılın en büyük dehası olduğu düşmanlarınca bile kabul edilmiş, Türk ulusu için adeta Tanrı'nın bir hediyesi olan şahsı sıradanlaştırmakla başladı her şey. Sonra da onun 'Yurtta Barış Cihanda Barış' felsefesi terk edilerek yepyeni bir kısır döngü oluşturuldu. Kutuplaşmış insanlar belli bir ideolojinin askerleri, militanları haline gelebilir ama bu kısır döngünün kimseye mutluluk getiremeyeceği açık.

Gelecek beni korkutuyor. Düşünme özgürlüğü kısıtlanmış topluma bir yaşam tarzı empoze ediliyor. O yaşam tarzı subluminal yollardan dizilerle, soytarı kılıklı sanatçı ve iş adamları ile nüve nüve toplumun zihnine yerleştiriliyor. İnsanlar yaşadıkları gibi düşünmeye zorlanıyorlar. Bizleri ve çocuklarımızı bekleyen en büyük tehlike budur. Atatürk'ün mirasçıları olarak uyanık kalmanın en büyük sorumluluklarımızdan biri olduğuna inanıyorum. Bu kısır döngüden kurtulmanın yolu Atatürk'ü anlayabilmektir. Bu sebeple çocuklarınıza hayatı ve ülkenizi anlatırken Atatürk'ü anlatmayı ihmal etmeyin.