Lütfü Dağtaş-Geleneksel balık yakalama yöntemlerinden birisi olan çökertme dalyan avcılığını anlatmak istiyorum. Yolunuz Ege’ye, Karaburun yöresine düştü diyelim. Gülbahçe’den Balıklıova, Mordoğan, Kaynarpınar üzerinden Karaburun’a gidiyor, burnu dolaşıp Küçükbahçe’ye değin ilerliyorsunuz... Mavi, turkuvaz, lacivert hatta yeşil deniz hep sağ yanınızda. İrili ufaklı koylar göz alıcı güzellikleriyle uzanıyor. Denizde bazen bembeyaz yelkenli bir tekne, bazen ardında pırıltılı yakamozlar bırakarak ilerleyen bir motor sizi ayrı biçimde umutlandırıyor.

Yolculuğunuz geceye denk düşmüşse, şansınıza bir de İzmir üzerinden yükselen dolunay varsa, tabloyu düşünebiliyor musunuz? Yolun durumuna
göre bazen yükseliyor, bazen deniz düzeyinde ilerliyorsunuz. Sol tarafınızdaki yamaçlar ise silme makiliklerle yeşilin ayrı güzelliğini taşıyor. (Gerçi Güzelbahçe’den başlayıp şimdilik Mordoğan’a uzanan yeni yol, son derece gereksiz olmasının ötesinde tam anlamıyla doğa katliamına yol açmış olsa da yamaçlar bakmasını bilenler için hala albenili.(*) O makiler yörenin ünlü sakız ağacı. Yolculuğunuz mevsimine uygun geldiyse yani şubat ya da mart
ayıysa, o makilerin arasında dağ çileklerini kırmızı kırmızı görmeniz olası. Öyle de tatlı, doyumsuz olurlar ki... Peki, yolun bu albenisi içersinde başka ne dikkatinizi çeker?

Kıyıda yamaçlara kurulmuş ahşap kuleler çeker. Peki nedir bu kuleler? Baştan itibaren anlatalım:
Bu kuleler, Karaburun yöresinde çok yaygın olan geleneksel balık avlama şeklidir. Adlarına ‘çökertme dalyan’ denir. Balıkçılara sorduğunuzda, size, Çeşme Otobanı’ndan ayrıldıktan sonra Gülbahçe’den başlayarak Balıklıova, Mordoğan, Kaynarpınar, Karaburun, Küçükbahçe üzerinde tam 22 adet ‘çökertme dalyanı’ olduğunu söyleyeceklerdir. Bana bunu hala çökertme dalyanı olan ve bu dalyanda balık yakalayan Mordoğanlı balıkçı Cenk Liman söyledi.

Çökertme dalyanların birinci özellikleri, kıyılara kurulmaları. Yöredeki 22 civarındaki çökertme dalyanın kuruluşları hayli eskiye dayandığından, ‘geleneksel dalyan’ kapsamında değerlendirildikleri, yenilerinin kurulmasına ise izin verilmediği belirtiliyor. Çökertme dalyanı olan balıkçı, mülkiyete değil işletme hakkına sahip. O nedenle belli bir bedel üzerinden mal müdürlüğü aracılığıyla İl Özel İdaresi’ne para yatırıyor. Kullanılmayan dalyanın ruhsatı ise iptal oluyor. Bir diğer unsur, mirasçı dışında üçüncü kişilere devredilemez olması. Ruhsatı veren ise Tarım Bakanlığı. Çökertme dalyanların yapısal biçimi Çökertme dalyan, denize çakılmış iki adet direğe bağlanarak dipte yatay olarak serili; uzunluğu 30, genişliği 20 metre olan dikdörtgen bir ağdan oluşuyor. Bu ölçülerdeki
dipteki yatık ağ ayrıca 10, 15 metrelik iki ayrı halatla kenarından karaya bağlanıyor. İki ayrı bağlama noktasında birerden iki tayfa güneşin altında, varsa rüzgara karşı koya koya saatlerce bekliyorlar. Halatlar salındığında, ağın ağırlığının dışında kenarlardaki kurşunlar dibe çökmeyi sağlıyor.
Ondan ötesi balıkları gözetleme işidir artık. Yine kıyının yüksek noktasındaki o ahşap kulede bekleyen reisin işi de daha yukarılardan balık sürülerini gözlemek, sürüler ağın üstüne geldilerse tayfalara, ‘hazır ol!’ komutunu vermektir.

Su berraksa balıkları gözle izlemek olasıdır. Görüşü bozacak denli çalkantı varsa suya zeytinyağı damlatılarak çalkantı giderilmeye çalışılırmış.
Balık sürüsü çökertme ağın üstüne geliyor. Balıkların, çökertmenin üstüne geldiğini fark eden reisin, ‘hazır ol!’ komutunu vermesiyle, tayfalar sürünün
giriş yönündeki ipi çekerler. İpin çekilmesiyle balığın giriş yaptığı yerde ağ dipten deniz yüzeyine doğru kalkmış, dolayısıyla dışarı çıkışları önlenmiş olur. İp çekimi ağa giren balığın sayıca çokluğuna bağlı olarak ya ayrı ayrı ya da ikisinin de aynı anda gerilmesiyle olurmuş.

Balıkçı Cenk Liman, o gün çökertme dalyanında, gözü pürüzsüz denizde bana bunları anlatırken, ‘Bak işte!’ demişti, ‘Topan kefal sürüsü şu sıra çökertmenin üstüne geldi ama sayıca az balık var, o yüzden halatları aynı anda çekiyoruz!’

Gerçekten halatların aynı anda çekilmesiyle birlikte dipteki yatık ağ su düzeyinde belirdiğinde, iri topan kefaller kaçmak için bir hamle yapacak olmuşlar ama ağa takılmışlar, gümüşi parıltılarıyla takıldıkları yerlerde sıçramaya koyulmuşlardı.

Balığın geldiği yöne ‘semiz’, geriye dönüş yaptığı yöne ise ‘arık’ adı verilmekteymiş. Balıkçı Cenk Liman, çökertme dalyanında bana bunları anlatırken aylardan eylüldü, Karaburun yöresinin lezzetli topan kefallerinin zamanıydı. Bu yöntemle kefal balığı her mevsim olmak üzere kasım, aralık, ocak aylarında ise kefal ile birlikte levrek tutulmaktaymış. ‘Mayıs aylarında sarpa ve mırmır balığının da çökertme dalyan ile tutulduğu olur’ bilgisini veriyor balıkçı Cenk Liman ve anlatmayı sürdürüyor:
Dalyanda avlanmanın en keyifli anlarından biri balığın semiz tarafından geldiğini görmektir. Yarım saat durdun, balık sürüsü görmedin; diğer dalyancı, bir ayak değiştirelim bakalım, der ve nöbet devir teslimi ister. Derken, hah tamam balık semizden göründü, acaba dalyanın içine girecek mi, yoksa ağdan geri dönecek mi? Balık ağa daldı mı? Dur daha iş bitmiyor: Acaba ağın içinde kalabilecek mi? Atılan taştan geri dönecek mi? Velhasıl sırf heyecan...

Dalyandan içeri üç tane balık girdi mi, siz ağın içindeyken gözcü seslenir:
Bir deniz balık geliyor! Yani bu çok balık geliyor, anlamınadır.

O zaman dadövünür balıkçı:
Tüh, keşke çekmeseydik! Çekmeselerdi o üç balığın yerine kalabalık sürü ağın içine girmiş olacaktı... Çekmezsiniz, bu kez de sürünün girmeyeceği tutar. Yeniden beklemek gerekir. Ne kadar süreyle mi? Bilinmez ki, balığın gelme saati belli değil ki.
Ve keyif saati...
Neyse, kederlenmeyip iyi bir sürüyü ağa düşürdük, diyelim. Bundan sonrası keyif saatidir. Ne mi yapılır?
Eh hadi, işin o yanını da anlatalım ki Balıkçı Cenk Liman ile balıkları yakaladıktan sonra ne yaptığımız bilinsin:
Çalımızı çırpımızı önceden tedariklemiştik. Hep böyle yapılırmış. Odun ateşimizi yaktık. Böyle hep yakılırmış.
Balıkları, temizlemeden, pulları ile birlikte odun ateşinin közüne koyduk. Böyle pişirilirmiş. Birazdan nar gibi kızarmışlardı. Nar gibi kızaran balığın pulu ve kılçıkları kolaylıkla ayrıldığı için ortaya topan kefalin iştah kabartan bembeyaz eti çıktı. Yörenin bir diğer özelliği de zeytinyağcı oluşu. Eski usul zeytinyağı, fabrikadan alma sızma zeytinyağı dolu tabağa bu beyaz etleri yatırdık.
Balık rakısız gitmez derler ki bence de doğrudur.
Balıkçı Cenk Liman da, ‘Bence de doğru!’ diye onay verince adet üzere dalyana gelenlerin yaptıkları gibi yanımda getirdiğim şişenin kapağını el çabukluğuyla çevirdik.
Gözlerime bakarak gülüyor Balıkçı Cenk Liman ve kadehini kaldırırken veciz konuşmayı elden bırakmıyor:
Balık dalyandan, rakı misafirden! E, her gelen nasibi ile gelir, deriz biz dalyancılar.
Sizin de yolunuz bir gün çökertme dalyana düşer ise aklınızda bulunsun.
Sağlığınıza!

Bilgi notu

Bir çeşit ağ dalyan olan geleneksel çökertme dalyanları aracılığıyla kıyı boyunca günlük ya da mevsimsel göç yapan balıklar yakalanıyor. Çökertme dalyanlarda yakalanan deniz ürünleri şöyle sıralanıyor: kefal, levrek, lüfer, çipura, karagöz, mırmır, sargos, istavrit, uskumru, ahtapot.

Çökertme dalyan balıkçılığında rüzgarın yönü son derece önemlidir. Genellikle rüzgara karşı korunaklı olacak şekilde kurulan çökertme dalyanları, hangi
rüzgara karşı korunaklı ise o adla anılıyor. Poyraz, lodos dalyanı gibi...

Çökertme dalyanları; tabanı temiz, kumluk, görüşü açık ve doğal olarak balıkların sıklıkla geçit yaptıkları kıyı alanlarına kurulur.

Gözetleme kulesinden bakıldığı için ağın üzerinden balıkların daha rahatlıkla fark edilmesi amacıyla dalyan zeminine doğal ortamı fazla bozmayacak şekilde
beyaz çakıl taşı döşenmesi bir yöntem.

Sıvı yağ damlası yardımıyla da görüşü güçlendirmek amaçlanır.