Lütfü Dağtaş-Döneminin atlı tramvaylarından bugüne anı fotoğrafları kaldığı için mutluluğumuz bir başka oldu. Öyle ya, kaynaklar, İzmir'de ilk atlı tramvayın 1 Nisan 1880 günü işlemeye başladığını (ilk hat Konak- Punta (Alsancak) arası) belgelediğine göre aradan tam 134 yıl geçmiş. Nail Moralı, kentle ilgili anılarında, 'Yolcular tramvayı iteler, beygirlere yardım ederdi' diye yazarak bizi gülümsetiyor.
    
Hat Şefi Vehbi Beyin öyküsü


Şimdi gelelim kızlarına hep içinde 'hat' hecesi olan adlar koyan, İzmir'de hat işletmesinden emekli Hüsnü Oğlu Vehbi Beyin, Vehbi Özönür'un gerçek öyküsüne!
    
Vehbi Bey, 15 Ocak 1312 günü Kıbrıs'ın Lefkoşa kentinde doğar. Kızları, 'Babamız 1972'de öldüğünde 77 yaşındaydı' bilgisini verdiklerine göre demek ki Vehbi Beyin doğum yılı 1895. Önceleri uzunyol gemilerinde çalışıyorken daha sonra polis olur Vehbi Bey. Sivil yaşamlarında başlarına fes giymektedir Kıbrıslı Türkler. Ada'nın egemeni İngilizler ise her tarafa İngiliz bayrağı asmışlardır. Bazı yollarda bayraklar o denli aşağıya asılıdır ki fesiyle geçenler eğilerek geçmek zorunda kalmaktadır. Bu da Vehbi Beyin hayli zoruna gitmektedir. Bir gün kafa dengi arkadaşıyla bir araya gelirler, 'Bize fesimizi başımızdan çıkartarak ya da eğilerek İngiliz bayrağının altından geçmek çok zor geliyor' derler ve Ada'dan kaçmayı akıllarına koyarlar. Bir sandal bulmaları sonucu Vehbi Bey, arkadaşıyla tekneye atlar; annesini, babasını, kardeşini Ada'da bırakarak Mersin'e ayak basar. İki genç adam karaya ayak basar ama aslında tekne karaya çarpmış, parçalanmış, su almıştır. O sıra devriye gezen jandarmalar denizden çıkan 2 adama süngülerini doğrultur, onları doğru karakola götürürler. Casus olmalarından şüphelenmişlerdir. 'Sizleri İngilizlerin bırakmadığını nereden bilelim ki... Sandalla Kıbrıs'tan buraya gelinir mi?' diye sıkıştırılırlar. Oysa ne İngilizler bırakmışlardır ne casusturlar. Üstelik İngilizlerin baskısından anayurda kaçmışlardır. Yol boyu çam sakızı, buğday yiyerek karınlarını doyurduklarından açlıktan yorgun, bitkin düşmüşlerdir. Sonuçta casus olmadıkları anlaşılır, serbest bırakılırlar.
    
Mersin'deki karakoldan çıkar çıkmaz ver elini Adana. Adana'ya geçen Vehbi Bey, bir çırçır fabrikasında; bilgi ve mekaniğe, makinaya yatkınlığı sonucu hemen ustabaşı olur. Adana günlerinde daha sonra bir yastığa baş koyacağı, kendisine dokuz çocuk verecek, Bağdat'tan gelme binbaşının kızı Fatma Hanım ile tanışır, evlenir. Evlendiklerinde Vehbi Bey 28, Fatma Hanım ise 14 yaşındadır. Yıl 1924'tür. Vehbi Bey, bu arada biriktirdiği 25 sarı lirayla annesini Kıbrıs'tan getirtir ama annenin eziyeti o denli fazladır ki, ondan kurtulmak için yeni evliler çareyi Adana'dan İzmir'e kaçıp yerleşmekte bulurlar.
    
O yıllarda İzmir, atlı tramvaydan elektrikli tramvay kullanımına geçmiştir. Tramvay şirketi Belçikalıların imtiyazındadır. Vehbi Beyin bu şirkette iş bulması hayli kolay olur. Çünkü uzakyol gemilerinde çalışırken yabancı dil konusunu çözümlemiş, çevresine pek belli etmese de İngilizce, Rumca, Farsça, Arapçayı anadili Türkçe gibi konuşur yazar olmuştur. 

Altın kol düğmeli amele mi olur?

Bir gün Belçika şirketindeki şef, çevresindekilere Vehbi Beyi işaret ederek, 'Bu adama dikkat edin. Altın kol düğmesi kullanıyor. Altın kol düğmesi kullanan işçi olmaz. Burada bu adamın ne işi var. Amele böyle olmaz' der İngilizce olarak.
    
Vehbi Bey şefe döner, onun konuştuğu İngilizceyle gayet saygılı bir ifadeyle, 'Casus değilim. Ekmeğimin derdindeyim!' karşılığını verir. Bir süre şefle görüşürler. Şef inanmış gözükür. Bu kez bir başka dille yine yanındakilere, 'Yine de dikkat edin!' uyarısında bulunur. Vehbi Bey, yine söyleneni anlamıştır, hiç ikirciklenmeden, şefe, 'Ben size derdimi anlattığımı sanıyordum' yanıtını yapıştırır.

Tramvay arıza yapınca...

Tramvay, İzmir'de 1940'lı yılların önemli bir ulaşım aracıdır. Bir gün bir arıza karşısında Vehbi Bey, dil bilmesi sonucu kılavuzu okur, onarımı yapar, aksamaya meydan vermez. Varsıl yabancı dil bilgisi, makinalara olan yatkınlığı şirkette kısa zamanda terfisini de sağlar ve atölyeye alınır. Konak-Göztepe hattında ne zaman bir hat arızası, hat kopması olsa Vehbi Bey hemen yetişmekte, kısa sürede onarımı yapmaktadır. Artık vazgeçilmez biçimde 'Tramvayların hava hat kontrolörü'dür.

Dokuz çocukları olur

Fatma Hanım ile mutlu evliliklerinden peş peşe sekiz çocuk aileye katılır. İlkin 1925 yılında Ahmet Özönür doğar. İkinci numara kızdır. Vehbi Bey, kendini yaptığı işe öylesine vermiştir, işini o denli çok sevmektedir ki, kızına içinde 'hat' hecesinin geçtiği 'Sabahat' adını koyar. Yıl 1928'dir. 1930 yılında üçüncü çocukları da kız olarak dünyaya gelince Vehbi Beyin seriyi bozmaya hiç niyeti yoktur, yavrusunun adını yine 'hat' heceli bir ad olan 'Melahat' koyar. Dördüncü doğumda kucaklarına aldıkları yine bir erkek evlattır, yıl 1933'tür, adı Mehmet olur. 1938'de yine bir kız bebekleri olur, seri sürdürülür, yavrucuğa  'Nebahat' adı konur. Nebahat hanımı da izleyen yine kız olunca 'Nezahat' adını alır. 1940 doğumlu Nezahat Hanımı, 1943'te 'Vecahat' izler. Fatma Hanım yine hamiledir. Vehbi Beyin listesindeki 'hat' heceli kız adı tükendiğinden bir gün eşine, 'Hanım, bu çocuğumuz da kız olursa adını Kabahat koyacağım! Hat kalmadı' der. Şaka mıdır, ciddi midir, bunu ayırt etmek zor. Ama 1948'de dünyaya gelen ailenin son bireyi erkektir, adı Ali olur.  
Kızları son tümceyi söylüyorlar:
   
Güzel bir çocukluk yaşadık. Sevgiyle büyüdük. Saygı nedir öğrendik. Fiskesini yemedik. Şefkatli bir babamız vardı. Çok da yakışıklıydı!