Lütfü Dağtaş- Spor çevreleri, "Sait Altınordu öncelikle Türk futbolunun gelmiş geçmiş en büyük ustalarındandır. Gerçek bir futbol virtüözüydü" diye görüş belirtiyorlar. Meşin yuvarlağın peşinden tam 43 yaşına değin koşmuştur. Uzun futbol yaşamında Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın, diğer kulüplerin transfer önerilerine olumlu yanıt vermemiş, Altınordu'da oynamış, Altınordulu olarak yaşama veda etmiştir.
    
Sait Altınordu, İstanbul Üsküdar'da 1912 yılında doğar.  Futbola Kızıltoprak İstasyon ve Papazın Çayırı sahalarında başlar. Ailesiyle birlikte, 16 yaşına geldiğinde İzmir Karataş'a yerleşirler. Altınordu formasını sırtına geçirdiğinde yıl 1926'dır. Kırmızı lâcivertli forma tam 27 yıl üstünden çıkmamıştır. Döneminde İzmir futbolunun gelmiş geçmiş en büyük yıldızlarından birisi olarak parlamıştır. Futbol yaşamını noktaladığında ise yaşı 43'tür. Spor Yazarı Erdoğan Sungur, İzmir Spor Tarihi adlı kitabında, Sait Altınordu ile ilgili şöyle yazar: "Futbol hayatını noktaladığında tam 43 yaşındaydı. Onun bu rekorunu kırabilecek bir futbolcunun ortaya çıkacağını hiç tahmin etmiyorum. Futbola veda ettiği yılda dahi takımın en fazla koşan, dinden ve güzel hareketleriyle alkış toplayan futbolcusuydu Sait Altınordu. Futboldaki incelikler, rakiplerini boş düşüren hareketleri, nefis şutları, büyük futbol zekâsı ile sahalarımızda bir 'efsane isim' olmuştu Sait Altınordu. Onun kadar güzel çalım atarak rakiplerini oyundan düşüren bir futbolcu daha görmedim, dersem mübalağa etmiş olmam. Bir maçta, otuz metrelerden aldığı uzun bir pasla, topa dokunmadan karşısına çıkan defans oyuncularını kıvrak bel hareketleriyle ekarte ederek rakip kaleye dalışı ve topla buluştuğu anda zarif bir plâseyle, üzerine çıkan kalecinin yanından topu kaleye gönderişi gözlerimin önünden gitmez."
    
Futbolu denli temiz ve üstün kişiliğe de sahiptir Sait Altınordu. Salt Altınordu Kulübü'nde değil, İzmir futbolunda da sembol olmuştur. Futbol sahalarındaki en parlak yılları 1937-1948 arasına denk düşer. 4 kez ay-yıldızlı formayı giyerek ulusal takımda da oynar.
    
Döneminin kendisi gibi usta diğer oyuncuları Vahap Özaltay ve Fuat Göztepe ile birlikte gönüllerde taht kuran Sait Altınordulu İzmir Karması, İstanbul ve Ankara'da oynadığı bütün maçları kazanan Avusturya'nın ünlü Firs Wien takımını, İzmir Alsancak Stadı'nda 4-1 yendiğinde, bu üçlünün sergilediği muhteşem oyun yıllar boyu belleklerden silinmeyecektir.
    
Sait Altınordu, futbolu bıraktıktan sonra bir süre antrenörlük de yapmış, İzmir Genç Karması'nı çalıştırmış, başta Metin Oktay olmak üzere Türk futboluna pek çok genç yıldız armağan etmiştir. Altınordu Kulübü, Sait Altınordu için jübile yapmayı proğramlamışsa da bu gerçekleşmemiştir.
    
Sait Altınordu, kulübüne o denli içten bağlıdır ki, servet tutarındaki para önerilerine karşın İstanbul'un büyük kulüplerinin tekliflerini geri çevirmiştir. İleri yaşına değin kira evlerinde oturan Sait Altınordu, Beden Terbiyesi İzmir Bölgesi'nin kendisine kiraladığı Alsancak Stadı'ndaki büfeyi çalıştırarak yaşamını sürdürmüş, 1979 yılında da aramızdan ayrılarak sonsuzluğa göçmüştür.
    
Eşi Ayhan Nimet Altınordu anlatıyor:
    
Dost söyleşilerinde, "Ömrümün en güzel yıllara Alsancak'ta geçti" diyen, "Altınordu, beni hayata bağlayan, bana güç veren sihirli bir isimdir." diye konuşan Sait Altınordu, tribünlerin değişmez sloganı "Bir baba hindi", olayını kendi gerçek hindisiyle sahalarda uyarlayan bir sporcudur. Bu uyarlamayı Eşi Ayhan Nimet Altınordu, bir gazeteciye daha sonraları şöyle aktaracaktır:

-Sait'in içkiye, özellikle rakıya karşı zaafı vardı. Ama aldığı alkol onun futbol oynamasına engel değildi. Bunun yanında uğur bellediği hindisini koluna alır, sahaya öyle çıkardı. Oyunun başlamasıyla, hindisini saha kenarına bırakır, sonra tribünlere işaret verirdi: "Kaç gol atayım?" Bir gol atardı. Seyirci ikinci golü isterdi. Sait, futbolu bıraktıktan sonra Amigo Sarı Yaşar, Altınordu'nun maçlarında yeni bir slogan bulmuştu: Bir baba hindi, olaydı şimdi; atardı Baba Sait...
    
Sıcak bir yaz gecesi, Sait Altınordu, İzmir'in renkli simalarından Haşmet Uslu ile birlikte Alay Meyhanesi'nden çıkıp Karantina'ya gitmek üzere Konak meydanına doğru yürürler ve yakaladıkları ilk tramvaya binerler. Tramvayın sürücüsü, yani vatmanı kenarda sigarasını içmektedir o sıra.
    
Sait Altınordu'nun ise kafası iyidir. Bir hamle yapar, hareket kolunu çevirip, tramvayı hareket ettirir. Tramvay raylar üzerinde yol almaya başlamıştır. Herkes şaşkındır. Yolculardan iri kıyım biri ayaklanır:
-Ulan ne yapıyorsun?
Haşmet Uslu'nun sıtma görmemiş sesi yükselir:
-Bana bak... Ulan sensin, ulan senin babandır. O bizim Sait'imiz. Ulan değil, beyefendidir!
Tramvayın içinde kavga büyüse de tramvay Sait Altınordu'nun yönetiminde yol almaya devam etmektedir. Vatman ise aracının arkasından bakakalmıştır. İçerde karşılıklı küfürleşmenin yanı sıra yumruklar da konuşmaya başlamıştır. Sonunda karakolluk olunur. Olaya el koyan polisler Türkiye'nin ilk "tramvay korsanlarını" karakola götürürler. Korsanlar oradan da mahkemeye sevkedilirler. Sait Altınordu'ya, "ulan, ne yapıyorsun?" diyerek karşı çıkan iri kıyım yolcu Sait'i tanımadığından, kim olduğunu bilmemektedir. Oysa yargıç hemen tanımıştır. Duruşmada davacı adama sorar:
-Anlat bakalım nasıl oldu?
Adam anlatmaya başlar:
-Efendim, bu adam hareket kolunu çekip tramvayı kaçırmaya kalkıştı. Ben de karşı çıktım. Yanındaki şişko da bana hakaret etti.
Sait'i tanıyan ve hayranlarından biri olan duruşma yargıcı, Sait Altınordu'ya:
-Evladım kolu çekmedin, yanlışlıkla elin değdi, değil mi? diye sorar.
Sait Altınordu anlamıştır:
-Öyle oldu hakim bey, öyle... Heyecanla elim hareket koluna çarptı ve tramvay yürümeye başladı.
Yargıç bu kez Haşmet Uslu'ya döner ve davacıya sorar:
-Bundan ne diye şikayetçisin?
-Efendim bu şahıs bana küfür etti, üzerime yürüdü, yumrukladı.
-Davacı mısın?
-Davacıyım...
Yargıç, beş dakika aradan sonra kararı açıklar.
Sait Altınordu'ya, "Sen beraat ettin!.." dedikten sonra, Haşmet Uslu'ya cezasını tebliği eder:
-Sana da bir ay hapis!


Bir Baba Hindi'nin çıkış öyküsü

Sait Altınordu, ömrünün son yıllarında eşi Ayhan hanım ile birlikte yıllarca Alsancak Stadyumu'nun büfesini işletecektir.   Ayhan Hanım aynı zamanda bütün oyuncuların ablası veya annesi gibidir.

Alsancak'ın tanınmış simalarından birisi olan Bülent Moralı, Ayhan Altınordu ile yakından ilgilenir. Konak Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi Müdürü Salim Çetin'e Ayhan Hanım'ın Sait Altınordu'nun ölümünden sonra sahip çıkılması konusundaki dileğini iletir. Ayhan Nimet Hanıma sahip çıkılmıştır.
Bülent Buda, "Sait Altınordu hocamdı..."

Eski futbolcu, spor yazarı Bülent Buda, 29 Ekim 2008 tarihli Milliyet Gazetesi'ndeki köşesini, "İçimizden biriydi ama farklıydı" diyerek eski hocası Sait Altınordu'ya ayırır. Sait Altınordu, Buda'ya, bir defasında takımıyla ne kadara anlaştığı sorusunu sorduğunda, "beşi peşin, beşi senet 10 bin lira" yanıtını alınca, "şanslı kuşaksınız" diyecektir.

Bülent Buda'dan Sait Altınordu'yu dinliyoruz: "Sait Hocam yaşadığı dönemde derin izler bırakan bir fenomendi. Bana aldığım parayı sorarken o nesneyi çok önemsediği sanılabilir. Hiç de değil. O, çevresini, insanları önemseyen, ilgilenen, eli açık bir bilgeydi." Ardından da yine Buda'dan Sait Altınordu ile ilgili iki anı:
"1961-62 sezonunda ligde 20 takım vardı. Maçları cumartesi-pazar iki maç dönüşümlü oynardık. Bir keresinde Altay'la eşleşerek, Ankara deplasmanına gittik. Yolculuk mototrenle yapılıyordu. Muhabbet, şakalaşma, takılmalar, espriler gırla havada uçuşuyor. Cumartesi-pazar Altay'la dönüşümlü oynadık. İzmir'e pazartesi sabahı yine mototrenle döneceğiz. Pazar akşamı izin verildi. Gençler ufak çapta, büyüklerse hatırı sayılır bir eğlence mekânında eğleniyorlar. Programda assolist Gönül Yazar var. Ne de olsa İzmirli, bizimkileri de tanıyor elbette. Kimler yok ki masada... Sait Altınordu, Ayhan Erkaya, Bayram Dinsel, Sami Özok, Seyfi Talay, Varol Ürkmez, Doğan Akı, Gürcan Berk gibi dönemin yıldızları, önemli isimleri. Bir ara bizimkilerin masasına fazla itibara alınganlık gösterenler oluyor. Önce sözlü sataşma, derken olay büyüyor.
Onlar çok değerliydiler...
Sait Hoca, o kargaşada suratına sıkı bir yumruk alıyor. Hocayı hemen ilkyardıma götürüyorlar. Kafası da epey tütsülü. Doktor, hırpalanan bölgeye bakarken, hoca dikleniyor, gitmeye hazırlanıyor ve şöyle diyor doktora: "Ben Sait Altınordu, pansuman istemez!" Hoca ikna ediliyor ama başı sargılı Sait Altınordu'nun karizması epeyce çizilmiş oluyor böylece.
Onlar İzmir'in otantik insanlarıydı. Çok değerliydiler. Ve o değerleri ne denli koruduk, işte bunu sabahlara kadar tartışabiliriz...

Ligin ilk yarısının ortalarına doğru İstanbul'a gidiyoruz. İki maçtan biri Fenerbahçe'yle. Lefter'li, Can Bartu'lu, Kadri Aytaç'lı Fenerbahçe! Üç numara oynuyorum. Sait Hoca, "Sen bugün 10 numarayı giyiyorsun" dedi. WM'li oynanan yıllar. Zor iş. Hem de F.Bahçe'ye karşı. Körük gibi yürek gerek. "Hocam nasıl yaparım" dediğimde, "Sen Lefter'e yapış, onu oynatma yeter" dedi. Ben o gün Lefter'i oynattım mı oynatmadım mı hatırlamıyorum ama Gürcan (Berk) Ağabey'in nefis bir pasıyla üstüne bir de gol attım Fenerbahçe'ye. Kendim de şaştım kaldım o gole ama işte oldu bir kere ne yapalım. Maçın bitimine doğru skor 2-2. F.Bahçe'den beraberlik; o yıllarda, hem de İstanbul'da aslanın midesinden lokma almak gibi bir şey. Top bende, dibinden şöyle bir havalandırıp çaktım tribüne. Bitsin şu maç artık niyetine. Arkamdan bir ses, bir küfür, bu sayfaya sığmayacak hacimde. Döndüm, Lefter Ağabey. Yaramazlık yapmış çocuklar gibi yüzüm kızardı, başımı eğdim yürüdüm. Futbol hayatımda bana söylenen ilk küfürdü. Çok ağırdı. Hem de o zamanların en büyük futbolcusunun ağzından. Gururlanmalı mıydım, ya da nefret mi etmeliydim. Hâlâ o anda içine düştüğüm ikileme yanıt bulabilmiş değilim. Tek şey söyleyebilirim. Tribünlerden hayranlıkla izlediğiniz o büyük futbolcuların çoğu hiç de sanıldığı kadar sütten çıkmış ak kaşık değillerdi. O nedenle Sait Hocam gibilerine özlemim her geçen gün artıyor."

Bir Baba Hindi'nin çıkış öyküsü

Sait Altınordu'nun kucağında hindi olan (1940 yılı) fotoğrafının bir öyküsü var. Fotoğrafta yer alan takım arkadaşı Bayraklılı Fehmi Özırmak'ın anlatımıyla öykü şöyle :
-Yıl 1940, Alsancak Stadı'nda Altay maçına çıkmak üzereyiz. Esmer, orta boylu bir delikanlı, kucağında büyük bir hindi ile koşar adım takımın yanına geldi, doğruca kaptanımız Sait Altınordu'nun kucağına hindiyi verip, "Sana beslediğimiz hindiyi getirdim. İster evine götür, ister takımla birlikte kesip yiyin... Baba hindi haaa, hepinize yeter!" diyerek ayrıldı.
Kaptan'ın sahaya hindiyle birlikte çıkması seyircilerin çok ilgisini çekti. Bir adam avazı çıktığı kadar "Bir baba hindi" diye bağırdı. Biz büyük bir ciddiyetle hiç gülmeden sahaya geldik ve seremoni yaptık. O sırada karşılaşacağımız Altay takımının oyuncuları da durumu görüp şaşkınlıktan bakakalmışlardı. Hindiyi emanet ettikten sonra maça başladık. Altay'ı Sait ağabeyin golleri ile 2-0 yendik.
İşte "Baba hindi" tiplemesi günümüze değin hep sahalarımızın armadası olmuştur. Bir marş, bir slogan olarak kimseyi incitmeden her takıma mal olduğundan 70 kusur yıldır dillerden düşmemiştir."
Bir baba hindi.... Eyy vallah,
Olaydı şimdi... Eyy vallah,
Kaşığı da benden... Eyy vallah,
Pilavı da senden..... Eyy vallah,
Yallah yallah ey vallah,
Yallah yallah, ey vallah...