Lütfü Dağtaş-Sonrası eylül. Sellukaların çiçek açma ayı. Eskilerden arkadaşım Ayşe Filiz Süllü, selluka üzerine söz söyleyince, İzmir'in bu geleneksel çiçeğinden şimdi söz etmenin tam da sırası. Dilerim sellukaseverler olarak çoğalırız.

*
yağmur yağdı, gene damlar boyandı
sellukalar uyandı
yağmur yağdı, gene yıkandı kalbim
aşk kapıma dayandı

dilimde şarkılar, hepsi aşktan yakınır
yüreğimde kuşlar, hepsi aşktan sakınır
yar senin kalbin kırılmış, sözler sana dokunur
ama bak aşk sende de var, gözlerinden okunur

sen sen sen aşkı bilsen, başka bir dünyaya girsen
sen sen sen aşkı bulsan, selluka gibi sarılsan (*)

Latince adı vigna caracalla olan, eflatunlu beyazlı narin çiçekleriyle bir sarmaşık türü bu çiçek İzmir'in tadı, rengi ve kokusudur. Sellukayı tanıyan bir eski İzmirli, 'İzmir evlerinin vazgeçilmez sarılıcılarındandı' bilgisini verince, 'Ha, o yüzden' dedim, 'şarkıdaki selluka sarılmasının aşıklar için kullanılması... Hoş bir benzetme!'
    
Şu interneti doğru kullandığımız zaman önümüze açacağı deryanın boyutları da büyük oluyor. O yukarıda sözünü ettiğim eski İzmirli, bir önemli tümce daha kullanmıştı yazısında. 'Selluka' demişti, 'tohumdan yetişir. O nedenle tohumunu dalından alarak saklamak, ertesi yıl zamanı geldiğinde dikip bu güzeller güzeli çiçeğin yaşamını sürdürmesini sağlamak son derece önemli!'
    
İşte internet burada devreye girdi, e-posta grubuma Selluka başlığıyla yazı döşenip de çiçeği anlattığımda birçok dosttan çiçekle ilgili bilgi geldi, fotoğraf yağdı, ha bir de bu çiçeğe karşı, onu yaşatma görevini kararlılıkla sürdüren eski İzmirli Erdal Ağabeyin (**) notu ulaştı:
    
'Zordur bu çiçeği yaşatmak." diyordu Erdal Ağabey, 'Tohumunu alacaksın, çürütmeden koruyacaksın. Sonra mevsimi geldiğinde toprağa dikecek, her gün çıktı mı, boyu uzadı mı, çiçek açtı mı diye nöbete duracaksın!'
    
Bir diğer yanıtı yine okuldan ağabeyimiz Necat Kuymulu (***) geç kalmaksızın iletti. Yanıt, sellukayla ilgili ayrıntılı bilgiler ve keyifli bir tat içeriyordu, aynen aldım:
Sevgili Dağtaş,
Beni, yüreğimin hassas bir köşesinden yakaladın.
Selluka sevmek, yetiştirmek ve o güzelim çiçeklerinin keyfini sürmek galiba çiçek sevmenin ötesinde bir tutku, bir anlamda da Karşıyaka'nın ve İzmir'in doğal hafızasına sahip çıkmaktır.
    
Çabana katılan biri daha olduğunu bilmek seni memnun eder diye düşündüm. Ama bilirsin; güzel olduğu kadar nazlıdır da namussuz. Tohumdan yetiştirmek dikkat ve özen ister. (Tohumlarını bir meraklısından bulabilirsen tabii...) İlkbaharda geçirgen, kumlu, humuslu ve de yanmış doğal gübre ile hazırlanan toprak harç doldurulmuş saksılara tohumları dikmek, toprağı sürekli nemli tutmak (asla ıslak değil) aslında uzun ve sabır isteyen bir yolculuğun başlangıcıdır. Saksıları, yakıcı güneşten ve rüzgardan uzak bir yere koymuş ve tohumları çimlendirmeyi başarabilmişsen, sürgünün sarılacağı bir çıtada 50 cm kadar boylanması, haziran  ortalarını bulabilir. Sabırlı olacaksın!.. Boylanma 50 cm kadar olunca; selluka kızı, daha büyük bir saksıya ya da bahçenin yukarıdaki koşullara uygun, tercihen güneye bakan bir yerine, şaşırtmak gerekir. Birinci yaz sonuna kadar selluka
kızın serpilmesini seyretmekle yetineceksin... İlk yıl, o güzelim çiçeklerini görmeyi hayal etme...
    
Sonbaharda havalar soğumaya yüz tutunca kök çevresine saman veya benzeri bir malzemeyle doğal örtü oluşturmak ve selluka kızın taze gövdesini bir çuval ya da hasırla sarmak, soğuk çarpmasından korumak gereklidir. Dedim ya, kızımız çok nazlıdır...
    
İlk kışı atlatmış iseniz, önünüzdeki yaz sonu için heveslenebilirsiniz. Havalar ilkbahar sonlarında ısınmaya başlayınca, genç ve nazlı kızımız yeni sürgünlerini vermeye başlar. Özenle gübrelemeye ve dikkatle sulamaya devam... Güçlenip, çıtalara veya pergolelere sarılmaya başladıysa doğru yoldasınız demektir. Ağustos oldu hala çiçek yok, demeyiniz. Eylüle doğru kızımız ilk çiçeklerini verecek, sizi mutlu edecektir. Özenli bakımın, sellukanın gövdesi ağaçlaşıncaya kadar devam etmesi ve kışın dondan korunması şarttır...
    
Yahu, Necat Abi; sen hukukçu değil miydin, bu ayrıntıları da nereden biliyorsun? diye aklından geçiriyorsan, Karşıyaka ve selluka takıntısı olan bir tek sen değilsin, derim!
    
Yaklaşık 10 yıl, tohumdan selluka yetiştirmek için inatla ve sabırla uğraştım. İlk birkaç yıl kışı geçirmesini beceremedim. Dört yıl önce bunu başardım. İkinci yaz çiçekleri üzerindeyken, sun'i gübrenin dozunu kaçırdığım için beni cezalandırdı, yandı! Kendime ne kadar söylendim, bilemezsin...
    
Ama evvelki sene, yeniden denedim ve de geçen yaz yeniden çiçek aldım, yaz sonu sarıp sarmaladım. Şimdi ilkyazda onunla buluşmayı ve koklaşmayı hayal ediyorum...
    
İşte, Lütfücüğüm ve sevgili Karlis'liler... Selluka aşkı böyle bir şeydir. Ama bence verdiği keyif, yıllarca uğraşmaya değer...

Necat Kuymulu
6 Ed.A 1961

Özbeöz İzmir kokusudur selluka!
Bir başka kaynak kişi ise, 'Özbeöz İzmir kokusudur selluka!' diyerek vurucu bir tanımlama yapıyordu kraliçemiz çiçek için.
Ezginin Günlüğü grubunun müzisyenlerinden sevgili Nadir Göktürk; sözlerini yazdığı, bestesini yaptığı; imbatın kokusuyla birlikte baştan çıkarıcı renkleri olan selluka kokusunu taşıyan şarkısıyla İzmir'i bir başka biçimde onurlandırmıştır, diye düşünüyorum:
Sen sen sen aşkı bulsan
Selluka gibi sarılsan

İzmir'in ya da Karşıyaka'nın yollarında yürürken bol çiçekli bahçelere, balkonlara çapkınca göz atmaya değmez mi selluka için?..

(*)     Söz ve müzik, Nadir Göktürk.
(**)   Erdal Önal. 1964. Karşıyaka Erkek Lisesi'nden  ağabeyimiz.
(***) Necat Kuyumlu. 6 Ed.A 1961. Karşıyaka Erkek Lisesi'nden ağabeyimiz.

NOT: Selluka çiçeğinin fotoğraflarını, Çeşmealtı pazaryerindeki çiçek satıcısının tezgahından çektim.