Lütfü Dağtaş-İkimiz de Karşıyaka'da oturuyor olmamıza karşın Mordoğan'da tanıştık, birbirimizi kısa sürede sevdik. Beni, bu bilge insanla Folklor Araştırmacısı Sabiha Tansuğ tanıştırdı. Sıradan eğitimci değil, gerçekten bilge insandı. Onu kısa sürede tanıyınca bilgeliğinin karınca gibi çalışkan oluşundan geldiğini anladım. Ege coğrafyasında folklor üstüne araştırma ve incelemelerimiz sırasında ondan çok şeyler öğrendim. Uzun uzadıya süren rakı masalarındaki söyleşilerimizde de öğrenmelerim hep sürdü. Kendisiyle dalga geçebilen, yaşamla barışık kimliğinden de öğrenmelerim oldu. Onu, sevgi ve özlemle hep anıyor ve birlikte yaptıklarımızdan bir demeti sizlerle paylaşmak istiyorum:

Beydağ Tabaklar Köyü yolculuğumuz
    
Kızılçullu Köy Enstitüsü'nü bitirdikten sonra öğrenimini Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde tamamlayan Mestan Öğretmenim; benim, deri işlemecilik (debagat, sepicilik, tabaklık) konusunda tarihsel, folklorik çalışmalarımı biliyor, yakından izliyor, bildiklerini hemen paylaşıyordu. Bir gün elime, 'Beydağ Balyambolu-Palaipolis (yayın tarihi 1995)' adıyla yayımladığı kitabı tutuşturdu, 'Bak', dedi, 'bu kitapta Tabaklar Köyü diye bir köyden söz ediyorum. Bu köyün halkının çoğunluğu bir dönem tabakçılık (deri işleme, debagat, sepileme LD) yaptığı için bu adı almış. Oku, ardından köye gidelim.' Okudum ve hemen gittik. Son derece keyifli bir yolculuktu. Tabaklar Köyü'nü bulduk. Bir dağ köyüydü. Yamaçları, bitkisel tabaklamada hammadde olarak kullanılan palamut ağaçlarıyla doluydu. Yıkılmış tabakhane kalıntılarını dolaştık, köyün son karatabağını bulduk, söyleştik. Gezi, çalışmalarım açısından bir hazineydi. Tabaklar Köyü'nün adının, köydeki ailelerin üçte birinin, zamanında tabaklıkla uğraşmalarından ileri geldiğini öğrendim. Son karatatabak, Mestan Öğretmenimle beni, köyün bir kilometre batısına götürdü, dere içindeki 18-20 tabakhanenin kalıntısını gösterdi, bu tabakhanelerde sığır ve camız (manda) derisinden kösele (gön), koyun-keçi derisinden sahtiyan, meşin, glase yapıldığını aktardı, 'Eski yıllarda, tabaklar olarak işlediğimiz derileri hayvan sırtında dokuz saat yol alarak Nazilli pazarına götürürdük' dedi.
    
Sonra bir gün, bir kış günü bu kez aynı dağlarda bir başka köye uzanmıştık. Halkının doğar doğmaz müzisyen olduğu, en az beş enstrüman çaldığı bir başka Ege köyünden söz ediyorum. O da bir başka yazıya kalsın, kalsın da Mestan Öğretmenimizi yine anımsayalım.

Kabak Yemekleri kitabı

    
Yine bir gün Karşıyaka'daki evindeyim. Eşi Yıldız Hanımın elinden çıkma kokulu kurabiyeler eşliğinde çay içiyoruz. Üzeri yazılı bir tomar pelür kağıdını masanın üzerine koydu.
-Bu ne değerli öğretmenim?
-İlköğretim müfettişliğim sırasında Anadolu'da gittiğim her yerde araştırma, incelemeler de yaptım. Bu araştırmalarımdan birisi bildiğimiz kabak sebzesi üzerine oldu. Araştırma öncesi yemeğini hiç sevmediğim kabağın mutfak kültürümüzde yerinin ayrı olduğunu saptadım. Belki de, 'kabak tadı verdi' sözü de, kabağın pek çok çeşitte yemeğinin, tatlısının yapılmasından ileri geliyor. Yemek ve tatlı tarifleriyle birlikte türkülerdeki, manilerdeki, ninnilerdeki kabağı da derledim. Kabaklı köy adlarını, kabaklı deyimleri, bulmaca ve tekerlemeleri, rüyada kabak görmenin yorumlarını not ettim. Öyle ki, kabağın fıkra ve masallarına bile ulaştım.
-Ortaya kitap oylumunda bir çalışma çıktı ama basılmadı mı?
-Evet basılmadı, hepsi bu pelür kağıtlarda işte.
Heyecanlanmıştım. Hemen İstanbul'daki yayımcı dostum, editörüm Kemal Özdemir'i telefon ile arayıp konuyla ilgili bilgilendirdim.
Kemal, benden çok heyecanlandı, 'Hemen pelürleri ve varsa ilgili fotoğrafları bana gönder' dedi. Kabak yemekleri kitabı, Mestan Yapıcı imzasıyla, Eylül 2002'de Dönence Yayınları'ndan çıktı. Pek güzel bir baskı olmuştu. Kitabı mutlulukla Mestan Öğretmenime takdim ettim. Çok sevindi. Gözümün önünden gitmeyen o kıs kıs gülüşüyle güldü. Teşekkür etti.
-Mestan Öğretmenim, böylelikle fakir fukara yemeği kabağın bir de kitabı oldu!
Yine kıs kıs güldü: 'İyi söyledin!'

     *
   
İzmir'de, Konak'ta ilk çocuk halk kütüphanesini kuran değerli eğitimcimiz Mestan Yapıcı'yı sevgi ve özlemle anıyorum. Mordoğan'da, kıyı bucak topraklarda çiçeğe ya da meyveye durmuş kapari bitkisini gördüğümde, onun, 'gebere' dediği bu bitkiyle ilgili varsıl bilgilendirmesi usuma geliyor. Şimdi sarıkulak kefal zamanı. Masada, balık ve rakının eşliğinde kaparilerimi de çatalıma batırırken ışık içinde sonsuz uykusunu uyuyan Öğretmenime selam gönderiyorum.

NOT:
Sözünü ettiğim Kabak Yemekleri kitabı 2 bölümden oluşuyor. 1. Bölüm, 'Türk Folklorunda Kabak,' başlığını taşıyor. 2. Bölümde ise, 'Türk mutfağında kabak yemekleri ', şu başlıklar altında sıralanıyor: çorbalar, etli yemekler, musakka ve kalyeler, dolmalar, tavalar, kızartmalar, börekler, etsiz yemekler, salat ve turşular, tatlılar.