22 Mart Dünya Su Günü. Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı'nın 1992 yılındaki toplantısında önerilen Dünya Su Günü, hem Birleşmiş Milletler üyeleri hem de diğer dünya ülkeleri tarafından kabul edildi. B.M. Genel Kurulu 1993 yılında 22 Mart'ı Dünya Su Günü olarak ilan etti. O gün bugündür, her yıl 22 Mart Dünya Su Günü olarak kutlanır. Bu yıl ana tema olarak "Su İçin Doğa" seçilmiş. Bugün tahmini 3.6 milyar kişi yani neredeyse dünya nüfusunun yarısı potansiyel olarak su kıtlığı çeken bölgelerde yaşıyor, bunun 2050 yılına kadar 4.8-5.7 milyar kişiye çıkacağı tahmin ediliyor. Uzmanlara göre Türkiye, 2030 yılında "Su Fakiri Ülkeler" arasında yer alacak. Yani suyu gözümüz gibi korumamız gerekiyor.

Dünya Su Günü'nün kutlandığı günlerde, Meclis'te suya ilişkin önemli değişiklikler öngören yasa tasarısı görüşülüyor. "Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"ndan söz ediyorum. Tasarının başlığı TBMM Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonu'nda "Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" olarak değiştirildi. Tasarıyla; Devlet Su İşleri (DSİ)'ne su tahsisi yapma yetkisi tanınıyor, sulama tesisleri kamu kurum ve kuruluşları dışındaki tüzel kişilere yani özel şirketlere de devredilebilecek. Sulama suyundan abone olanlar yararlanabilecek, bunun için her tarlanın başına sayaç takılacak, parası olmayana su yok, ödenmeyen borçlar icra marifetiyle tahsil edilecek, izinsiz su kullananlara normal ücretin yüzde 50 fazlası tutarında idari para cezası kesilecek, Sulama Birlikleri de Orman ve Su İşleri ve DSİ'ye bağlı hale getiriliyor, bir veya birden çok havzadaki su kaynakları, belirlenen kullanım amaçlarına göre gerçek ve tüzel kişilere su kullanım izni verilmek suretiyle tahsis edilebilecek. Bu haliyle tasarı yasalaşırsa doğal bir varlık olan su, kaynağından başlayarak birilerine peşkeş çekilecek, su hizmetleri ticari işletmeciliğe dönüşecek, su yaşamsal bir varlık olmaktan çıkıp, ticari bir meta haline getirilecek. Buna sessiz kalmamak gerek.

Susuz yaşam olmaz, suya erişim hakkı, yaşama hakkının ön koşulu. Su, sadece insanlar için değil tüm canlılar için yaşamsal bir doğal varlık. O nedenle suyun ticari bir meta olarak görülmesi yaşam hakkının yok sayılması anlamını taşıyor. Bu yüzden su hizmetlerinin sudan yararlananların demokratik katılımı ile bir kamu hizmeti olarak yönetilmesi gerekir.

Hükümetler, şirketler ticarileştirmeye çalışsalar da, her canlının yaşaması için suya erişim hakkı olduğunu unutmamak ve unutturmamak gerekiyor. Bu çerçevede, su hakkının yasal temelini oluşturabilecek çok önemli bir hukuk metninden söz etmek istiyorum. Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 11. ve 12. maddeleri ile 15 nolu yorumu suya erişim hakkı için dayanak gösterebiliriz. Sözleşmenin "Yaşama standardı hakkı" başlıklı 11.maddesi; taraf devletlere, herkese, kendisi ve ailesi için yeterli bir yaşam standardını sağlaması görevini yüklüyor, bu standartların da yeterli beslenme, giyinme, barınma ve yaşama koşullarını sürekli olarak geliştirilmesi olarak sıralıyor. "Sağlık standardı hakkı" başlığını taşıyan 12. maddesi de taraf devletlerden, herkesin mümkün olan en yüksek seviyede fiziksel ve ruhsal sağlık standartlarına sahip olma hakkını tanıması istiyor. Sözleşme Genel Kurulun 16 Aralık 1966 tarihli toplantısında imzaya, onaya ve katılmaya açılmış ve 3 Ocak 1976 tarihinde yürürlüğe girmiş, Türkiye sözleşmeyi 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalamış, sözleşme 4 Haziran 2003'te TBMM'de onaylanmıştır. BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi'nin bu maddelerle ilgili yayınladığı 15 nolu Genel Yorumun girişinde "Suyun, hayat ve sağlığın esası olan kısıtlı bir doğal kaynak ve bir kamu malı" olduğu kabul edilmiş, "bir insan hakkı olarak su hakkının insanlık onuruna uygun bir hayat sürdürülebilmesi için zorunlu" olduğu belirtilmiş ve "su hakkının, diğer insan haklarının gerçekleştirilmesinin bir önkoşulu olduğu" vurgusu yapılmıştır. Belgede; "Hiçbir hane, konut veya arsanın durumuna bağlı olarak su hakkından mahrum bırakılmaması gerektiği" vurgulanmakta, suyun maddi olarak karşılanabilir olmasını sağlamak için, gerekli birtakım tedbirleri alması, uygun ve düşük maliyetli bir dizi tekniklerin ve teknolojilerin kullanılması; bu kapsamda ücretsiz veya düşük maliyetli su temini gibi uygun ücret politikaları uygulaması; görece daha yoksul hane halkları üzerine su giderlerinin oransız bir yük olarak binmemesi için gereken önlemleri alması yükümlülükleri anımsatılmaktadır.

Su hakkı, bir güne sığacak derecede tali bir konu değildir. Yaşamın vazgeçilmezi olan suyu savunmak, yaşamı savunmaktır. İzmir'de su hakkını savunmak da su havzasını kirleten Efemçukuru Altın Madeni'ne amasız, fakatsız karşı çıkmakla olur.

Su gibi aziz olun.