Biraz olsun düşünen, etrafında olup bitenlere kafa yoran herkes en az bir kez sormuştur bu soruyu kendine; 'Ülke nereye gidiyor?' Ben bu sorunun cevabını buldum sanırım. Üniversitelerin, okulların kapatılıp, cezaevlerinin açıldığı bir ülke nereye gidiyorsa oraya gidiyor...
Nasıl? diyeceksiniz. 'Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim' diye bir deyimimiz var. İzniniz olursa ben bu deyimi şöyle değiştirmek istiyorum; 'Bana ülkendeki cezaevi sayısını söyle sana nasıl bir ülkede yaşadığını söyleyeyim...'
Bir ülkenin cezaevlerinde yer kalmamışsa ve yeni cezaevleri yapılmak isteniyorsa o ülkede iyi bir gelecekten bahsetmek mümkün değildir. O ülke yaşanacak bir ülke de değildir artık. Geçtiğimiz günlerde gazetelerde yer aldı. Darbe girişimi sonrası cezaevlerindeki aşırı doluluk nedeniyle, 3 kişilik koğuşlarda altı kişi kalan ve ranzalarda nöbetleşe yatmaya başlayan mahkûmlar şartların düzeltilmesi için Adalet Bakanlığı'na başvuruda bulunmuş. Bakanlıktan gelen cevap ise tek kelime ile müjde gibi: Hükümlü ve tutuklu sayısındaki öngörülmeyen artışın karşılanması için beş yıl içinde 174 cezaevi yapılarak, 100 bin 182 kişilik kapasite artışı sağlanacak.

Mahkûmların avukatı ise yaptığı açıklamada, 'Cezaevinde üç kişilik hücrede altı kişi kalıyorlar. Ranzalarda nöbetleşe yatıyorlar. İçerisi tıka basa dolu. Devlet, bunu çözmek adına bir şeyler yapması gerekirken, daha fazla cezaevi açıp daha fazla insanı içeriye koymayı planlıyor' diyor...
Müjde gibi demiştim ya. İnanın sadece bugünü görenler ve gelecek için kaygı duymayanlar için müjdedir bu haber. Hiç geçmeyeceği ama geçmese de tıkır tıkır vergisini ödediği köprünün açılışına sevinen insanların olduğu canım ülkemde bundan daha iyi müjde olur mu? Oysa oturup ağlamamız gerekiyor. Çünkü aklı başında insanlar öyle yapar. Aklı başında yöneticiler ise ha bire cezaevi yapmak yerine suç oranını azaltmaya yönelik politikalar geliştirir.

Giyim tarzını beğenmediği için bir kadını tekmeleyen insanlar yetiştiriyor artık bu toplum. Sırf şort giydi diye bir kadının şiddet görmesini meşru gören bir anlayış var. Kendisi gibi olmayanı yok sayan onun yaşam hakkının olmadığını düşünen binlerce insan var. Ve maalesef küçük bir azınlık dışında kimse kaygı ile 'nereye gidiyor bu ülke' diye sormuyor kendine.
Nefret üzerine inşa edilen bir gelecekten kime ne fayda gelir? 174 değil 1074 cezaevi yapsanız ne çıkar? Cezaevi yapmak için ayırdığınız bütçeyi neden suç oranını azaltmaya yönelik çalışmalarda kullanmıyorsunuz? Bu sorunu çözmek bu kadar mı zor? Zor değil, çünkü iyi yönetilen, ülkesinin, insanlarının geleceğini düşünen yöneticilerin olduğu ülkelerde sorun birkaç yılda çözülebiliyor.
İşte örneği. Hollanda, ülkede mahkûm edebilecek suçlu olmadığı için cezaevlerini kapatıyor! 2013 yılında Hollanda'daki cezaevlerini dolduracak yeteri kadar suçlu bulunmaması nedeniyle 19 cezaevi kapanmıştı. Bu yılın sonuna kadar 5 tanesinin daha kapanması planlanıyor. Hollanda'daki boş cezaevi problemi öyle bir hâl aldı ki geçtiğimiz yıl ülke, tesislerini dolu tutmak için Norveç'ten 240 mahkûm ithal etti.
Hollanda'nın suç oranını bu kadar düşük tutabilmesinin altında yatan faktörler ise gevşetilmiş uyuşturucu kanunları, cezalandırma yerine rehabilitasyona odaklanma ve insanların tekrar iş gücüne katılmasını sağlayan ayak bileğine bağlanan elektronik izleme sistemi.

Suç oranındaki düşüş, Hollanda'da başka sorunların çözümüne de katkı sağlamış. Mesela atıl duruma düşen cezaevleri mültecilere ev oluyor. Harlem kentinde bulunan De Koepel Cezaevi'ndeki odasının kapısından dışarı bakan bir mülteci şöyle diyor, 'Eğer bir ülkenin cezaevine koyacak tutsağı yoksa o zaman burası benim yaşayabileceğim en güvenli ülkedir'
Şimdi bu sözler üzerine bir kez daha sorun kendinize, 'Yaşadığımız bu ülke nereye gidiyor, daha çok cezaevi yapmakla kendimizi daha mı güvende hissedeceğiz?'
Hiç unutmam Suriyeli bir mülteci 'Neden ölümü göze alarak Avrupa'ya geçmek istiyorsunuz' diye soran bir gazeteciye, 'Türkiye'de kalmaktansa denizde boğularak ölürüm' daha iyi demişti. İşte bir soru daha... O mülteciyi ölümü pahasına kaçıran neydi bu ülkeden? Cevaba çok da uzak değiliz sanırım...