Yaşananlara inanamıyorum; ince düşünürseniz sizler de inanamazsınız. Nasıl inanalım?
Geçen hafta yaşadığımız olaylar dizisi akla mantığa sığacak gibi değil ki.
Televizyonlarda bire bir görüntülerini izledik. Güneydoğu'da yeniden fethedilen (!) kentlerdeki evlerin duvarlarına özel püskürtmeli boyalarla ve iri harflerle "Kanımız aksa da zafer islamındır-Esedullah" yazılmaktaydı. Kimdir bunları yazanlar? Devletin resmi görevlileri iseler böylesine bir yazıyı yazmaya hakları var mıdır, görevlendirilmişler midir? Yok eğer, bu yazılar yetkisiz kişilerce yazılabiliyorsa bunların yaptıklarının PKK'nın yaptıklarından farkı var mıdır? Bu soruların yanıtları nasıl ve ne zaman alınabilecektir? Alınabilecek midir?

***

Haberini gazeteler de yazdı, televizyonlar da verdi. "yYemin etme, Meclise yılan sokma. yYeminle Meclise girilmez". Meclisteki yemin töreni öncesi vekil odalarında bulunan bu garip notların kimler tarafından bırakıldığı Meclis Amirliğince araştırılacakmış (!) Aklınız havsalanız alıyor mu? O basılı kâğıtların oralara  kimler tarafından konulduğu en sıkı korunulan bir yer olarak düşünülmesi gereken mecliste anında izlenip belirlenemiyor, önlem alınamıyor da sonradan araştırılıp  belirlenecek. Aklıma geldi; hani bir tekerlemenin son cümlesi vardır : "Dağ Nerde, Yandı Bitti Kül Oldu" o hesap. Tekerleme çocuklumuzdan kalmadır ama hemen hepimiz biliriz. Olmadı, meraklılar başından bu yana bulabilirler. Hz. Google ne güne?

***

Diplomatik misyonun en son rütbesini taşıyan Varşova Büyükelçimiz yani ülkemizi Polonya'da temsil etme şerefinin kendisine verildiği Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Paris'teki son olaylar hakkında neler söylemiş bir bakalım mı?  "Fransız piçleri Cezayir'de 1,5 milyon Müslümanı katlederken hiç sesiniz çıkmıyordu." Lütfen bir düşünün bu türlü konuşma diplomatik racona yakışıyor mu? Ötesinde Paris'teki terör olaylarıyla Fransızların Cezayir'de yaptıkları aynı ortamda değerlendirilebilir mi? Diplomatik incelik bu mudur? Bir dışişleri yetkisinin akla sığabilecek davranışı böyle mi olacaktır? Nasıl bir anlayıştır, inanabilir misiniz?
Bu arada yazmadan edemeyeceğim. İlginç noktalardan birisi de bu anlı şanlı profesörümüzün eğitimini sosyoloji dalında alıp akademik kariyerini de gene bu dalda gerçekleştirmiş olmasıdır. İlginç bir ayrıntı daha var onu da eklemeliyim. Hazret; geçmişte 1992 yılında Malezya'daki İslam Üniversitesi'nde konuk öğretim görevlisi olarak ilme(!) katkıda bulunmuş. Bu Malezya Üniversitesi'nde ne var Allah'ınızı severseniz? Bizim Sn. Başbakanımız Ahmet Davutoğlu da bir süre orada görev mi almıştı, yoksa yanılıyor muyum, doktorasını mı orada yapmıştı? Ha; eklemeliyim bu Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın geçmişte YÖK Başkanlığı yaptığını ve görev yıllarının olaylarla dolu olduğunu unutmayalım.

Büyükelçinin söylediklerine inanmak olası değil ama; Yunanistan maçı öncesi ulusal marş ve saygı duruşunda stattaki ıslıkların altında yatan gerçek nedenleri ve temel felsefesini kavramak pek de zor olmasa gerek. Hep söylediğim gibi: "İnsanoğlunun belleği unutmakla eksiklidir". Ama biz unutmayalım. Geçmişi, olanlarla anımsayalım. Bilinçli bireyler olarak bize düşen görev budur. Ne demiştim, unutmayacağız, anımsayacağız. Neleri mi? Tıpkı 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül olayları gibi, tıpkı 1978'de Kahramanmaraş'ta, 1980'de Çorum'da yaşanan olaylar gibi, tıpkı 2006'da Trabzon'da Rahip Santoro'nun öldürülmesi gibi, tıpkı 2007'de Malatya'da Zirve Kitabevi'nin basılıp 3 kişinin hunharca öldürülmesi gibi, tıpkı Hrant Dink'in öldürülmesi gibi. Daha nicelerini yazabiliriz. Bu ne demektir bilir misiniz? TIPKI'ları ve GİBİ'leri özellikle son yıllarda olup bitenlerle birlikte değerlendirerek istediğiniz kadar uzatabiliriz. Bütün bu yazdıklarımdan ya da yazamadıklarımdan sonra bizim büyüklerimizin söylediklerine ya da içtenliklerine  i n a n a b i l i r   m i s i n i z ?
Esenlikle kalınız...