İzmir'in yaşamsal sorunları deyince ne aklınıza gelir? Benim aklıma havası, suyu, toprağı, denizi, kent yaşamı geliyor.
İzmir'in  'yaşayan şehir, yaşanacak şehir' olabilmesi için yeterli ve temiz suyunun, hastalık yapmayan havasının, temiz bir körfezinin, kirletilmemiş denizinin, sağlıklı ürünler yetiştirecek toprağının, ruh ve beden sağlığımızı bozmayacak bir kent yaşamının olması gerekir. Bu konuda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum.
Peki İzmir gerçekten 'yaşayan şehir, yaşanacak şehir' mi? Bu konuyu birkaç yazıda didikleyelim mi? En acilinden başlayalım mı?

Temiz ve yeterli su için Efemçukuru temiz kalmalı

Bu köşede defalarca yazdım, yazmaya devam edeceğim; İzmir'in temiz ve yeterli suyunu sağlayabilmesi için Efemçukuru bölgesini gözü gibi koruması gerekiyor. Bölgeyi kirletme riski olan hiçbir faaliyete izin verilmemeli. Böyle olmasına rağmen, Efemçukuru bölgesi büyük risk altında. Şu anda bir altın madeni çalışıyor. Maden işletmesinin yaratacağı tehlikeleri gösteren onlarca rapor var, ancak maden 2011 yılının Haziran ayından beri çalışıyor, mahkeme nezaretinde alınan örneklerden alanda ağır metal kirlenmesinin başladığı tespit edildi. Ancak bu olay, İzmir'de bir türlü sorun olarak algılanmadı. Altın madeni yüzünden, bölgedeki yüzeysel suları biriktirecek Yarımada'nın su ihtiyacını karşılayacak Çamlı Barajı yaptırılmıyor, İzmir Gördes Barajı'na muhtaç duruma getirildi, şimdi oradan da su gelmiyor.
İzmir Büyükşehir Belediyi Başkanı'nın deyimi ile 'Tahtalı Barajı da Efemçukuru Altın Madeninin kirlilik tehdidi altında, orası da kirlenirse işimiz Allah'a kaldı'. Tamam da Allah da akıl vermiş, fikir vermiş, o akıldan, o fikirden bilimsel bilgi üretilmiş, hiçbir şey yapmadan her iş de Allah'a havale edilmez ki.
Bu kadar büyük bir tehdit yaratan maden işletmesi için, su havzasını korumakla yükümlü olan Büyükşehir Belediyesi, İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi ne yapıyor? Tek kelimeyle hiçbir şey yapmıyor, yaptıkları da dostlar alışverişte görsün niteliğinde. Daha önce İZSU'yu size şikayet etmiştim. (2)
Bir kez daha söylenmesi gerekenleri söylemem gerekiyor; su havzası kirletilmeye devam ediliyor, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve ona bağlı İZSU seyrediyor. Dip nottaki yazımda da bahsettiğim davanın keşif masrafını İZSU halen karşılamadı, mahkeme bir kez daha davacılar Ahmet Karaçam, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, İzmir Tabip Odası ve EGEÇEP Derneği'nden 10 bin lira keşif avansının 10 gün içinde yatırılmasını istedi ve bu süre bugün itibariyle doldu ve para yatırılamadı.
Su havzasını kirletecek olan projeleri durdurmak öncelikle İZSU'nun görevi değil mi? Öyleyse bu davayı İZSU neden açmadı? Davayı açmadı, daha sonra bizim davamıza katıldı, güzel eyledi de masraflara neden katılmıyor? Buna dostlar alış verişte görsün denmez mi? Anayasa'nın 56.maddesindeki  "Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek ödevi" önce devletin değil mi? İZSU bu ödevden neden kaçınıyor?
Bu iş vatandaşa mı havale edildi? O zaman İZSU'nun davaya katılmasının hiçbir anlamı yok, gölge etmesin, davadan çekilsin. Her zaman olduğu gibi geçimlik bütçemizden ayıracağımız paralarla dava masrafını imece usulü toplarız, elimizden geldiği kadarıyla suyumuzu, yaşamımızı koruruz.

[1] İzmir Büyükşehir Belediye'sinin güzel sloganı
[2] İZSU görevini yapmıyor