Değerli okurlarım, geçtiğimiz aylarda HDP'nin cumhurbaşkanı adaylık teklifinde bulunduğu ("HDP'nin CHP'li Rıza Türmen'e Adaylık Teklifi", Hürriyet, 18 Haziran 2014) Cumhuriyet Halk Partisi İzmir milletvekili Rıza Türmen'in cumhuriyetin temel felsefesi üzerine yapmış olduğu açıklamalar bugünkü köşe yazımızın konusunu oluşturuyor.

Bakınız bir CHP'li olan (YCHP'li demek daha doğru olacak!) Türmen'in Hürriyet gazetesine yapmış olduğu açıklamanın satır başları ve bu açıklamaların yapıçözümü şöyle:
Türmen, "CHP, geçmişiyle bir hesaplaşma içine girmeli mi" şeklindeki soruya, "Tabii ki gerekir" yanıtını veriyor. Bu açıklamasını bir CHP eleştirisi ile sürdürüyor. CHP'nin çözümü kadimde aradığından yakınıyor. Kadimi bir kenara bırakarak geleceğe odaklanarak çözüme erişilebileceğini savlıyor. (Buradan benim çıkaracağım sonuç şu: Türmen, CHP'lilere Atatürk'ü bir kenara bırakmalarını öneriyor. Eskiyle yeniyi sadece kronolojik bir sıralama biçiminde sunarak oldukça zayıf bir çözümleme gerçekleştiriyor. Bugün, bireysel özgürlüğü sakatlayan itaat kültürünü merkeze alan bir anlayış, Atatürk'ün yurttaş bilincini özgürleşmenin temeli olarak sunan anlayışına göre daha ileri Türmen'e göre. Oysa bilmiyor Türmen, vekili olduğu partinin sıradan bir üyesi bile Atatürk'e kadime sarılmak için sahip çıkmıyor. Özgür geleceği onun ilkelerinde gördüğü için sahip çıkıyor).

Sonra bir geri çekilme var Türmen'in yazısında. Her zamanki gibi, iki ileri bir geri... Şunu diyor Türmen, "Cumhuriyet, laiklik, Atatürkçülük, bunlar önemli kazanımlar. Ama bunlarla yetinemezsiniz. Bunların üzerine ne koyacaksınız. Ona bakmak lazım..." diyor. Cumhuriyet nerede? Laiklik nerede? Atatürkçülük nerede? sorularına bir cevap yok Türmen'de. Oysa bir CHP vekiline yakışan, eğer önemli kazanımlarsa bu ilkeler, yok edilen bu ilkelerle yeniden Türkiye'yi tanıştırmak için strateji üretmekti. Hem önemli kazanım deyip, hem de "üzerine koyma" gibi muğlak ifadelerle her şeyi sulandırmamaktı!
Arkasına altı oku alarak seçim fotoğrafı çektiren bir kişinin şu açıklaması insanın kanını dondurur nitelikte. Şöyle diyor Türmen: "Laiklik yeni bir okuyuşa tabi tutulmalı. Altı ok yeni bir okuyuşa tabi tutulmalı. Devletçilik bugün kaldı mı?..." İyi de Sayın Türmen, sizin beğenmediğiniz bu ilkelerin ideolojik temelini oluşturduğu bir partiye tepeden inme vekil yapıldınız. Bu kadar beğenmiyorsanız bu ilkeleri, ülkede devrimcilikle, laiklikle, cumhuriyetçilikle, halkçılıkla, milliyetçilikle, devletçilikle kavgalı; Atatürk'le kavgalı onlarca parti var. Onların birinde siyaset yapmanız daha etik olmaz mıydı? Türmen bu soruya da cevap olabilecek bir şeyler söylüyor mülakatında. Açıkça... Şöyle diyor Türmen, "Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP'nin değişebileceğine ve başka bir CHP olacağına inandım" diyor. CHP'yi dönüştürmek için CHP'de yer aldığını ilan ediyor!

İşte Türmen'in hayran olası entelektüel birikimi bu sözlerinden sonra ortaya çıkıyor. Bir büyük laf ediyor Türmen. Diyor ki "Ulusalcıdan sol, solcudan ulusalcı olmaz". Sonra da ekliyor "İkisinin fıtratları farklıdır. İşin tabiatı böyledir..."

Ne etkileyici bir tez bu böyle! Dayanakları ne kadar müthiş!!!
Bu noktada tek bir önerim var Sayın Türmen'e. CHP'yi dönüştürme çalışmalarından biraz vakit ayırıp milliyetçilik kuramı üzerine okuma yapsın. İlk aşamada önerim Umut Özkırımlı'nın "Milliyetçilik Kuramları – Eleştirel Bir Bakış" çalışmasıyla işe başlaması. Sonra aynı hocanın "Milliyetçilik Üzerine Güncel Tartışmalar- Eleştirel Bir Müdahale" çalışmasıyla devam etsin.
Hala aynı argümanı savunabiliyorsa onu Benedict Anderson'a, Etienne Balibar'a, Immanuel Wallerstein'a, Steve Fenton'a, Taras Kuzio'ya, Joma Nazpary'ye, Sami Zubaida'ya, Nira Yuval-Davis'e, Charles Tilly'ye, Antony D. Smith'e, Edward Shils'e, William Safran'a, Ernest Renan'a, Tom Nairn'e, Elie Kedourie'ye, Eric Hobsbawn'a ve Carleton Hayes'e gönderebiliriz.
O zaman... Türmen'in ezbere tezinin defolu olduğunu kanıtlamayı gelecek haftaya bırakalım.
Planlı fakat ezbere söylenmiş sözlerle değil. Bilim ile!