Hatırlanacağı üzere 17 Aralık tarihinde ortaya çıkan rüşvet, zimmet, hırsızlık ve rezilliğinin aktörleri, anında en iyi bildikleri şeyi yaparak mağdur ayağına yatmışlar ve "Başbakanı da dinlemişleeeeer" diyerek milleti millete yuhalatmışlardı.

O tarihten sonra, Gezi olaylarında nasıl oluyorsa farklı genel yayın yönetmenleri varken, şakkadanak! aynı manşetleri atabilen 8 'şey', kendi içinde 2'ye bölünmüş ve bir kısmı "hırsızlar yakalansın" diye manşetlenirken öbür kısmısı da "paralel devlet yapılanması!", "Koynumuzda yılan beslemişiz!", "Kandırıldık!", "Gazozumuza ilaç katmışlar!" diye ortalığı ayağa kaldırmıştı. Geometriye meraklı olan iktidarımız, bize bir kelime öğretme derdiyle teğetten sonra paraleli de gündemimize/ gözümüze harş! diye sokuvermişti.

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ise yeni bir kavramla tanıştı memleket: "Yeni Türkiye". Yeni Türkiye aşağı, Yeni Türkiye yukarı şeklinde "Yeni Türkiye" mesajları, vizyon belgeselleri... havada uçuşuyordu. Meslek yaşantıları nedeniyle saygın ve yine meslek yaşantıları nedeniyle saygın olmayan onlarca ünlü koşuyordu bu "Yeni Türkiye" toplantılarına...
Söz konusu toplantıların iftar vakitlerine denk gelmesi de büyük şanstı doğrusu. Ne de olsa yemek, bir güç gösteriydi. Prof. Dr. Hayati Beşirli "Yemek Sosyolojisi" isimli kitabında uzun uzun anlatıyor yemek ve güç arasındaki ilişkiyi... İşte bu yaşananlar da o hesaptı.

Ancak biz, bugün ne haşhaş müptelalarını ne de "zengin" sofralarında karınlarını doyuran garibanları konuşmayacağız. Konumuz "Yeni Türkiye" ve "Paralel Yapı".
Graham E. Fuller'i bilirsiniz. Bilmesiniz de öğrenmelisiniz! Mustafa Kemal Atatürk, düşünsel olarak Rousseau'dan, Montesquieu'den vb. büyük yazar ve düşünürlerden etkilenmişti ya, benzer şekilde, AKP'nin ileri gelenleri de Fuller'den etkilendi. Fuller'i bilmek bu nedenle önemli.

Fuller, CIA'nın Türkiye masasında görevli eski şeflerinden, "Amerikan Rand Düşünce Kuruluşu"nun has oğlanlarından biri. Wikipedia'ya göre "Kurtlar Vadisi" isimli çekirdek çıtlar gibi adam öldürülen dizide Aron Feller karakterinin 'ide'si... Ömrü hayatını Ortadoğu'da "perişan" etmiş bahtsız bir Amerikalı, "Türkiye sevdalısı"... (Yersen).
Bu adamcağızın yazarlık gibi önemli bir özelliği daha var. Yani sadece 007'lik işleri kovalamıyor anlayacağın, belki tipi müsait değil, bilemeyiz. Ama 'entelektüel' bir karakter olarak yeryüzünde ufacık da olsa, bir zerre kadar yer kaplıyor.

Yazdığı kitaplardan birinin adı "Yeni Türkiye". A a! Tesadüfe bak, 'yeni' ismini başka bir parti de kullanıyor muydu? Neyse. Kitabın ilk baskısı 2008 yılında gerçekleşmiş. Daha sonra farklı tarihlerde de devam baskılarını yapmış bu kitap. Anlayacağın satıyor/ okunuyor...

Kitabında Türkiye'ye "bölgenin yükselen aktörü" diyor Fuller. Bölge derken Avrupa değil tabii ki: Ortadoğu.
AKP'nin Avrupa Birliği konusunda avucunu, Müslüman olması nedeniyle yalayacağını, Türkiye'nin akıllı olması gerektiğini söylüyor Fuller. AB'de AB diye tutturmak yerine, yüzünü Amerika ile gerçekleştirecekleri ortak Ortadoğu politikalarına çevirmesini öğütlüyor, Türkiye'ye.

Nihayetinde Osmanlı gibi "muhteşem" bir kültürel/ tarihsel hazinemizin olduğunu, Osmanlı'nın tüm Müslümanların ağabeyi olduğunu bu işin Mustafa Kemal ile bozulduğunu, Kemalistlerin yüzlerini Batı'ya çevirerek hata yaptığını da söylüyor. Gerçi pek yemiyor böyle söylemek ama kitabın toplamına baktığımızda bu sonuca ulaşıyoruz.
Araplarla bağların koparılmaması gerektiğini, Moğol istilasıyla sona eren Arap tarihinin, I.Dünya Savaşından sonra Arap milliyetçilikleriyle tekrar başladığını; bu tarihte Türklerin, Arapların bir organı gibi, olmazsa olmaz şekilde yer alması gerektiğini söylüyor. Kemalist yaklaşımın Araplara burun kıvırmasının modern Türkiye tarihinde son derece büyük yaralar açtığını söylüyor... Kısaca AKP'nin özellikle "dış politikasını" öveee övee bitiremiyor.

Kitabı okuduğunuzda, şu an AKP, Davutoğlu ve Erdoğan'ın dillerinde ne varsa, her şeyi/ hepsini bulabiliyorsunuz. Fuller'in bu kitabını, AKP söylemiyle çaprazlarsanız, karşılıklı bir kutsama içinde olduklarını da görebilirsiniz. Ahenkle dans ediyorlar, hemi de valla billa!

Tekrar edelim, akıllarda bulunsun. Kitabın ismi "Yeni Türkiye", yazarı Amerikalı CIA görevlisi Graham Fuller.
Elbette "Yeni Türkiye" işi, ABD'nin AKP'ye biçtiği ilk don, pardon AKP'ye ve icraatlarına koyduğu ilk isim değil. Başka bir ifadeyle ABD, daha önceden de, pek çok kez AKP'nin isim babası olmuştu.
Mesela, hatırlanacağı üzere, AKP'liler bile AKP derken AKP'ye, ta 2002'de; Amerikan Başkanı "AK Parti" yazıyordu Beyaz Saray'dan gönderilen davet mektubunda. Kendileri bile şaşırdılar "lan biz neymişiz" diye.

Ebeveynleri tarafından isimlendirilen çocuklar gibi, Post-Ustalık dönemini de bir Amerikalı isimlendiriliverdi... Bu bir proje geleneğiydi.
Ancak AKP'nin isim babaları sadece macera dolu Amerikalılar değildi. APO'da isimlendirdi AKP'yi. Hangi APO mu? Şu bildiğin katil APO, APOcuk (Sayın demediğimiz için suç işliyor olabiliriz! İlgilenen varsa buyursun).

Derya Sazak'ın "Batsın Böyle Gazetecilik" dediği, kendisinin Milliyet'ten 'ayrılma' sürecini anlattığı, görüşenin şerefsiz olduğu,  aynı zamanda 'çaycı' vasıtasıyla basına sızan "İmralı Tutanakları" var ya... İşte o kitap. Kitabın 31. sayfasında, 2013 yılının Şubat ayında, APOcuk ve İmralıya giden demokratlarımız arasında geçen konuşma tutanaklarında, APOcuk şöyle bir cümle söyledi: "Türkiye'de üç koldan 'paralel devlet' çalışması var..." kitabı okuduğumuzda bu paralellerin birinin cemaat, birinin gladyo, birinin de mevcut devlet olduğunu görüyoruz...

Ama ne kadar ilginç değil mi? 2013 yılının Şubat ayını düşünün! Daha ortada fol yok cemaat husumeti yokken, MİT'in patronu Hakan Fidan'ın soruşturulması hikayesinden ve dershanelerden ipler henüz gerilmeye başlamışken, 'paralel yapı' diye operasyonlar yapılacağı akıllarda bile yokken, Ergenekon ve Balyoz'dan vatansever dostlar hala tutsakken! 'paralel devlet' ifadesini kullanıyordu APOcuk.
Şimdi koltuklarınıza yaslanıp, ekrana tekrar bakın ahali. AKP'nin ağzında hangi sakızlar var? "Yeni Türkiye" ve "Paralel Yapı".

İşte karşınızda başka bir davul kimde tokmak kimde hikayesi... Demek ki bu yazıyı, Hacıcavcav'dan esinlenerek bitirmenin vakti geldi: "Yıktılar memleketi eylediler viran! Sahibi yok ki eşoğlueşek! Otur bu dertle yan!"