9 Aralık, 'Dünya Yolsuzlukla Mücadele Günü'ydü.
Sosyo-ekonomik koşullar, politik ve kurumsal altyapı ve diğer faktörler göz önüne alındığında, yolsuzluğun genel kabul görmüş bir tanımını yapmak zor olmakla birlikte, uluslararası düzeyde değişik tanımları yapılmıştır. 4 Ocak 2009 tarihli Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Özel Hukuk Sözleşmesi'nin 2. maddesinde "...doğrudan doğruya ya da dolaylı yollardan rüşvet ve yasadışı bir menfaat temin eden kişinin yürüttüğü görevlerin veya gerekli davranışların yasalara uygun bir şekilde yerine getirilmesinde sapmalara yol açan rüşvet veya başka her türlü yasadışı menfaatin talep edilmesi, teklif edilmesi, verilmesi ya da kabul edilmesi" olarak tanımlanmaktadır. Uluslarası Şeffaflık Örgütü de yolsuzluğu sadece "kamu gücüyle" sınırlı olmayan herhangi bir görevin özel çıkarlar için kötüye kullanılması olarak tanımlar.[1]

Yolsuzluğun tarihi çok eskidir; ne zaman devletler ortaya çıkmış, yöneticiler kamu gücüne kavuşmuşlar, neredeyse o zamandan beri yolsuzluklarla karşılaşılmış. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunan M.Ö. 4000 yıllarına ait "Sümer Okul Günleri" adlı Sümer tableti, rüşvetin ilk belgesi olarak kabul edilir. Yolsuzlukla mücadele tarihi de çok eskidir, yedi yüz yıl önce İtalyan ozan ve yazar Dante, rüşvetçileri cehennemin en derinine koyarak, ortaçağda yolsuz davranışlara duyulan nefreti yansıtmıştır.

Yolsuzluk günümüzün de ciddi bir sorunu, Türkiye'nin de kronikleşmiş sorunlarından birisi.
Kamuoyunun gündemini, neredeyse her gün bir yolsuzluk iddiası oluşturuyor. Man Adası'na para transferi iddiaları, Reza Zarrab'ın Amerika'da devam eden davadaki itirafları, belediyelerdeki yolsuzluk iddiaları gündemin başını dolduruyor. Bu iddialar iktidar partisi ile anamuhalefet partisinin karşılıklı restleşme konuları haline geldi. Bu çok doğaldır, olayın toplumsallaşması için gereklidir de, ancak seçilmiş belediye başkanlarının soruşturulmadan görevden alınmalarının onaylanması mümkün değildir.

Yolsuzluk sorununun çözülebilmesi için öncelikle yolsuzlukların soruşturulması ve cezalandırılması talebinin canlı tutulması gerekir yani toplumsal duyarlılık olmalıdır. Günümüzde yolsuzlukların önlenememesi başlı başına sorun iken bir de bunun kanıksanmasıyla karşı karşıyayız, yolsuzlukları hoşgören sözler rahatlıkla söylenmeye başlandı.

Yolsuzluk ve hoşgörü birbiriyle uyumsuz kavramlardır. Yolsuzluk suçları kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine ilişkin inancı yok eder. Onun için bu tür suçların mağduru kamu ve onu oluşturan toplum dolayısıyla tüm yurttaşlardır. Suçun mağdurları suça hoşgörüyle yaklaşmaya başladığında artık o suçun önlenmesi mümkün olamaz.

Yolsuzluk hukuka da ahlaka da aykırıdır. Yolsuzluğun hoşgörülmesi, o toplumun çürümesidir. Ne yazık ki; bizim toplumda da çürüme başlamış durumda, bunun önüne geçmek gerekiyor. Onun yegane yolu da şeffaflık, özgür basın, kamuoyu ve yargı denetimidir.

[1]http://www.seffaflik.org/