Yunanistan ile olan ilişkimizin kapsamını yalnızca komşu olmamızla sınırlayamayız. Yıllarca hatta asırlarca iç içe yaşamanın getirdiği ortak değerleri göz ardı edebilir miyiz? Dolayısıyla komşumuzda yapılan seçimlerin sonuçlarının değerlendirilmesi ülkemiz için gereklidir. Öte yandan ülkemizde düşme trendi gösteren sol hareketinin Yunanistan'da artış gösterebilmesi de ayrıca izlenmesi gereken önemli  bir gelişmedir.

Yunanistan'ı elbette eski Yunan'dan ayrı olarak incelemek gerekir. Buna göre; modern Yunanistan tarihini 1821'de Osmanlı'ya karşı yürütülen Mora İsyanı ile başlatmak doğru olacaktır. Bu isyan; batılı devletlerin ve Rus Çarlığının destekleriyle sürdürülmüş, sonunda 1829'da Mora Yarımadası ve etrafındaki bazı adalardan oluşan Yunanistan Krallığı kurulmuştur. Ancak bu öylesine zorlama bir krallıktır ki bir Alman prensine taç giydirilerek oldu bittiye getirilmiştir. 1878'de Osmanlı-Rus Savaşından sonra Teselya, Epir'in bir bölümü ve Orta Yunanistan yine büyük devletler tarafından hediye edilmiş; ne gariptir ki 1897'deki Osmanlılarla yapılan savaşta yenilmiş olmasına karşın Girit Adası üzerinde Yunanistan'a vesayet tanınmıştır. Ardından gelen 1911-1912 Balkan Savaşı'nda Selanik ve bazı Ege Adaları ile birlikte Girit Adası da Yunanistan topraklarına katılmıştır. 1919'da Yunanistan'ı Anadolu macerasında izlemekteyiz. Bilindiği üzere bu macera 1922'de büyük bir hüsrana dönüşmüştür. Yunanistan'ın son toprak edinimi I. Dünya Savaşı ertesinde İtalya'dan alınan On iki Adalar olmuştur.

Kuruluşundan günümüze kadar gelen dönemde ülkedeki siyasi gelişmeleri sıralamaya kalkışmak oldukça uzun sürecektir. Krallık, Cumhuriyet, Krallık, Diktatörlük, Cumhuriyet, Krallık, Diktatörlük ve Cumhuriyet bunlar benim aklıma gelenler. Ayrıntıları siyaset tarihçilerine bırakmak en doğrusudur. Bu arada; komşumuzun 1944-1949 yılları arasında çok yıpratıcı ve acılarla dolu bir iç savaş geçirdiğini de hatırlatayım.

Son Seçimler:

Yunanistan, Avrupa Birliği (AB) ile ilk anlaşmasını ülkemizle birlikte 1963 yılında yaptı. Batılı ülkeler her zamanki kayırmacı yaklaşımlarını sürdürerek, ülkemiz dışlanırken 1981'de Yunanistan'ı birliğe tam üye olarak kabul ettiler. Bu tarihten başlayarak AB'nin mali yardımları giderek artıyordu. 2002'de Euro'nun dolaşıma girmesiyle birlikte Yunan Drahmisi tarihe karıştı. Başlangıçta her şey toz pembe idi. Unutulmamalıdır ki; Yunanistan, hiçbir dönemde ekonomik dinamikleri yüksek bir ülke olamamıştır. Elbette; ilklerdeki o tatlı bahar rüzgarları gelecekte yıkıcı fırtınalara dönüşecekti. Nitekim öyle de oldu. Para sistemine girişten kısa bir süre sonra sorunlar yumağı Yunanistan'ı ciddi olarak hırpalamaya başladı. İşsizlik ileri düzeye çıkmış, vergi ve diğer kesintiler Yunan halkının alışmadığı düzeylere ulaşmıştı. Öylesine ki öğrenci ve halk hareketleri sürüp gidiyor, arka arkaya hükümetler değişiyor, arka arkaya seçimler yapılıyor fakat esaslı bir sonuç alınamıyordu.

İşte bu son seçim de erkene alınmış bir seçimdi. Peki, seçimlerde % 36 oy alarak başa güreşen solcu Aleksis Cipras (Alexis Tsipras) kimdir? Şu anda 41 yaşında olan kahramanımız adını daha 16 yaşında iken 1990'da öğrenci olaylarıyla duyurmuş sol görüşlü isyankar yapıda bir siyasetçidir. Seçim vaatlerini teker teker sıralamaya gerek yok. Bazılarını saymamız düşüncelerini yansıtmaya yetecektir sanıyorum. Zira; seçim öncesi ve hemen sonrasında görsel ve yazılı medyamız bunları bizlere açıkladılar. Biz yine de bir kaçını sayalım. A) Zorunlu askerlik kalkacak, B)  NATO'dan ayrılanacak, yabancı üslerin tamamı kapatılacak, C) Tahsil edilemeyen banka borçları sıfırlanacak, D)  AB ile pazarlık yapılacak borçların tasfiyesi sağlanacak, bu gerçekleşmezse AB'den çıkılacak, E) Elektrik bedava olacak, F) Asgari ücret 750 Euro'ya yükseltilecek, G) bankalar ve özel sektör elindeki yatırımcı kurumlar devletleştirilecek H) Zenginlerden alınan vergilerin oranı yükseltilecek Vb.

Şimdi doğrusunu söylemek gerekirse bunların hepsini onaylamamız gerekir; bu düşüncelerin tamamı güzel önerilerdir. Ama düşünmemiz gerekiyor. Yunanistan'ın fizik güçleri bunları gerçekleştirebilecek midir? Aklıma hep Ecevit'in 1974'de çoğunluğu kıl payıyla kaçırıp hiç de arzulanmayan ve belki de şimdiki günlerimizi hazırlayan ortamdaki çırpınışları (!) geliyor.

Bir Nokta Daha Var:

Pujadizm diye bir siyasi/ekonomik tanımlamayı duydunuz mu? Fransa'nın 1950'li yıllarının başlarında çok ciddi siyasi çalkantılar geçirdiğini hatırlatalım. Haftada bir, ayda iki kez koalisyon hükümetleri düşüyor, yenileri kuruluyor; boyuna yeni seçimler yapılıyordu. İşte o ortamda 1953 yılında Pierre Poujade adında demagog ve kavgacı bir siyasetçi akıl almayacak vaatlerle döneminde rekor sayılabilen % 29 oranında oy alabilecek kadar Fransız kamuoyunu büyülemişti. Seçim konuşmalarında vergi alınmayacağını söylemesi maliye bilimcileri tarafından vergileme tekniklerine örnek olarak anlatıla gelmiştir. Pujadizm (Poujadism) kelimesi siyaset ve maliye bilimine o günlerde girip günümüze kadar gelmiştir.
Ben; Cipras'ta biraz da bu Pujadizm'den izler görüyor gibiyim. Bakalım; zaman bize neler gösterecek? Ne dersiniz? 
Esenlikle kalınız...