Türkiye'de sosyal medyaya bir kadın ismi düştü.
Yeliz Koray!...
Kocaeli'nde Koz adlı bir aylık dergi olduğunu da bu sayede öğrendik.
15 Temmuz'un destan niteliğini, tarihimize geçen destanlarla kıyaslayan yazısının başlığı, delikanlılığın erkekle özdeşleştirildiği toplumun, benim diyen delikanlılarının (!) bu süreçte dillendiremeyeceği cinstendi: "Yerim destanınızı"....

Tam da Meral Akşener'e Meclis'in en tepesinden yapılan teşbih (!) üzerine, yürekli kadın olmakla ilgili yazacaktım ki; delikanlılığın cinsiyeti olmadığını kanıtlayan bir yürekli kadın daha çıktı...

Korkuyorlar Meral Akşener'den... Tüm baskılara karşın mücadele azmini yitirmeyişinden yılmış durumdalar. Yıldırmak istediklerinden talihsiz bir teşbihe sığınacak kadar yılgınlar... Kadınlar, evli oldukları eşlerinin soyadları yerine kendi soyadlarını kullanmak için mücadele verip bu hakkı yasal hak olarak almışken, önemli bir soru; neden böyle bir teşbihe ihtiyaç hissettikleri?!... Keşke hiç teşbih yapmasalar ve tek başına bir ordu yüreği taşıyan kadınları ağızlarına almasalar, oturdukları tepeler yerle bir olmasa... O tepeler kimselerin değil; hepimizin. Makam, mevki dediğimiz yerler, orada bulunanlara ait değil. Kurum kişiye bir şey kazandırmaz ama kişiler kurumlara kazandırır ya da kaybettirir.

Kadınları birey olarak, kendi olarak görmeye tahammüllü olmayışın ne kadar çok fotoğrafı birikti. Bir diğer AKP'li Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın, Güldal Mumcu'ya Meclis'in nasıl yönetileceğini (!) anlatmak için, "oda baskını" adı ile medyaya yansıyan olayı da, artık hangi makama gelirseniz gelin kadın olmanın zor olduğunu anlatıyor. Demokratik görünebilme adına açılan yolda bir yerlere gelebilen kadınlara göstermelik tahammülü kazıdığınızda geride, kadının gücüne/güçlenmesine karşı bir iradeyi görebiliyorsunuz.

Korku üzerinden meşruluk üretme çabalarını çoğaltan AKP'nin çizgi alanına girmeyen ya da çizdiği alanların dışına çıkanlar için büyük göz dağı var; tıpkı lunaparklardaki, başını çıkaran oyuncakların üzerine sopa ile vurulan oyunda olduğu gibi, başını her kaldırana bir bedel... Muhalefet edenler ve sorgulayanlar için Türkiye artık bir büyük gözaltı ülkesi.

Gözümüzün önünde yaşanan çelişkilere ilişkin sorulara yanıt verilmezken; dayatılan sonuç üzerinden "al bu senin destanın" diyenleri sorgulama hakkına OHAL ile fren konuluyor. Her geçen gün önceki birlikteliğimizi kurduğumuz değerlerden biri ikisi elimizden alınırken, itiraz etme kanallarının önündeki fren aynı zamanda bu. Sabahtan akşama belletilenleri papağan gibi tekrarlayıp, beynimizde soru oluşturmamıza izin verilmeyen bir sıkı beyin kontrolünün frensiz ilerleyişi için bir düzenek de diyebiliriz.  

Bir kadın tam da bu süreçte çıkıp, iktidar gücü ile destan ve demokrasi sözcükleri ile korunak altına alınan durumu, tarihin yazdığı ve birlikteliğimizin temeli, devletin harcı olan ve artık derece derece uzaklaştırılmaya çalışıldığımız destanlarımız ve anma günlerimiz ile karşılaştırıp, hepsinin önüne geçirilişine yüreklice itiraz ediyor. İddia edildiği gibi şehitlere saygısızlık yok yazısında. Tam tersine, tüm şehitlerimize sahip çıkıyor, senin benim demeden... Yazık ki, tüm muhalefet edenler gibi, sivil toplum adı ile faaliyet gösteren iktidar destekçisi şikayet timlerinin devreye girmesiyle, o da büyük gözaltı parantezine dahil edildi, şimdilik adli kontrol şartı ile serbest!...

Türkiye'nin tek parti üzerinden şekillenen yeni rejimi, destan adı ile etrafına topladığı kitlelerin kalkanında ilerliyor son bir yıldır. Bir yanda adalet yok diye yürüyenler, diğer yanda yok edilen demokrasiyi destana iliştirenler. Bedel ödeyenler ve bir şekilde memnun edilenler... Toplum tehlikeli bir biçimde kamplaştırılıyor.

Ciddi bir ameliyat geçiren Bekir Coşkun'a buradan geçmiş olsun ve acil şifa dileğim ile belleğimde yer eden bir yazısını Yeliz Koray ile, mücadele azmini yitirmeyen Meral Akşener üzerinden tüm yürekli kadınlarımıza atfen paylaşmak istiyorum. Kadınlarımızın cesaretlerinin sorgulandığı değil, yüreklilikleri ile görünür olduğu bir Türkiye düşümüz için...

Eşinin soyadı ile anılmak yerine, kendi soyadına sahip çıkmak için bile hak hukuk diyerek mücadele ile birey olmayı seçen kadınlar geri plana itilirken, kul olup bir yerlere tırmanmayı yeğleyen kadınlar vitrinlerde.... Vitrine çıkarılanlara bakarak değil, yürekleri ile yüreklerimize işleyen kadınlarla çıkacağız bu akılla açıklanamayan süreçten. Ve de Bekir Coşkun gibi, kadın gücünün ülkenin ilerleyişindeki itici rolünün farkında olup, kadın hak ve özgürlüklerine sahip çıkan erkeklerle çıkacağız!... Kadını sadece aile ile, annelikle kutsayıp, toplum içinde azaltarak güçsüz tuttukça, onun güçsüzlüğünü güç olarak kuşananlara bakarak umutsuzlanmayacağız.
 
Bir gün bir kadın gelecek.(*)
Teni nasıl, saçları nasıl, gözleri nasıl, elleri nasıl, boyu nasıl, bilemem.
Ama yüreği büyük bir kadın gelecek.
Çoktandır erkeklerden umudumu kestim.
Türkiye giderek kuşatılırken, merkez sağda ve merkez solda birer lider aranırken, nedense bir gün bir kadının geleceğini, bu kiri-pası, bu gözyaşını ve kanı, bu umutsuzluğu ve hüsranı bir kadının silip süpüreceğini düşünüyorum.
Dönüp erkekler topluluğunun kıldan yapılı, ter kokan, merhametsiz, kindar, acımasız, yalan-yulan, ikiyüzlü, sahtekâr yapısına bakıyorum.
Ve ben bir kadın bekliyorum.
Yüreği büyük bir kadın.
Dün gece bir yerde bana Atatürk'ün cumhuriyetine ihanet eden (hepimizin tanıdığı) aydınları anlattılar.
Buna "Aydınların ihaneti" diyorlar.
Yüksek yargıçlar, profesörler, bürokratlar, hatta askerler...
Tümü erkekti.
Tümü çıkarları için dillerinden düşürmedikleri Atatürk'ü dahi satmışlardı, üstelik Atatürk düşmanlarına.
Oysa "yıkıcılara" karşı cumhuriyete sahip çıkanların en etkili ve yürekli meydan toplantılarını kadınlar yapmışlardı, unuttunuz mu?
"Bölücülere" karşı da kadınlar en değerli varlıkları, zar-zor yetiştirdikleri çocuklarını veriyorlar, farkında mısınız?
Ya erkekler...
İşte ordalar.
Korkak, sinmiş, dönek...
Ve hatta "ihanet" içinde...
Nedense bekliyorum.
Bir gün bir kadın gelecek.
Teni nasıl, saçı nasıl, kaşı nasıl, gözü nasıl bilemem...
Ama başı dik, alnı ak, eli temiz... Merhameti, şefkati, yurt sevdası olan... Sesi gür, korkusuz, haykıran...
Yüreği büyük bir kadın.
-----------------------------------
(*) Bekir Coşkun'un 26 Ekim 2007'de Hürriyet Gazetesi'nde "Bir kadın" başlığı ile yayımlanmış yazısıdır:  http://www.hurriyet.com.tr/bir-kadin-7561117